Kurtuluş

İran'da idamdan son anda kurtulan adamı dünya konuşurken, benzeri Osmanlı da da yaşanmıştı...

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 10 Mayıs 2013 Güncelleme 10 Mayıs 2013, 00:00
Kurtuluş

İÇİNDEKİLER

İran'da idam mahkûmu bir katilin infazı esnasında, altındaki idam sehpası çekildikten sonra tam adam can verecekken, maktulün ailesinden bir kişinin "Bağışladık" diye bağırması üzerine kelimenin tam anlamıyla ipten alınıp hastaneye kaldırılmış. İki gün önce yaşanan bu olay, bizim tarihimizdeki çok daha ilginç hatta gizemli denebilecek bir ipten dönme hikâyesini hatırlattı. 1559'da Venedik'ten yola çıkan bir gemi Türk korsanların eline geçer. Korsan o zaman, şimdiki anlamda kullanılmıyordu. Deniz akıncısına korsan denirdi ve Osmanlının Akdeniz'deki korsan üssü esas olarak Cezayir'di. Gemide, Venedik Valisi'nin başkâtibinin eşi ve dört çocuğu da vardı. Kadın kendi ve iki kızı için fidye ödeyerek ülkesine geri döndü ama iki oğlu esir edildi ve Türkiye'ye getirildi. İki kardeş Müslüman yapıldı ve Cafer ile Gazanfer ismi verildi. O esnada Kütahya'da sancakta bulunan Şehzade Selim'in yanına giren kardeşler, şehzade, II. Selim olarak 1566'da tahta çıkınca onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Cerrahbaşı Abdülgani tarafından hadım edilerek, yani Afrika kökenli olmadıkları için "ak ağa" yapılarak saraya alındı. Ancak Cafer Ağa bu operasyon sonrası oluşan yaradan dolayı öldü. Gazanfer Ağa ise has odabaşı, sonra da Bâbüssaade Ağası denen beyaz hadım ağalarının başı olarak Enderun'un amiri oldu. Padişahın dış dünyayla temasını sağlıyordu. 1595'te tahta çıkan Sultan III. Mehmed ve annesi Venedik asıllı Safiye Sultan tarafından da tutulunca, Gazanfer Ağa çok güçlenmişti. Sarayın içinde adeta bir Venedik lobisi oluşmuştu. Gazanfer Ağa, Venedik kökenini hiç unutmamış, aksine Venedik'in hamisi durumuna gelmişti. Fatih'te, Bozdoğan Kemeri'nin önünde bulunan, bugün Karikatür Müzesi olarak kullanılan Gazanfer Ağa Külliyesi'nin kurucusu işte bu kişidir.

'CELLAT MEZADI'NDA SATILIRDI
5 Ocak 1603'te saraya yürüyüp padişahı ayak divanına çağıran sipahilerin şikâyeti üzerine Gazanfer Ağa başı kesilerek idam edildi. Bu esnada Gazanfer Ağa'nın kuşağında, devrin ünlü kuyumcu ve saatçisi Rasim Ağa'ya yaptırdığı "koyun saati" vardı. Koyun saati, cep saati gibi ama ondan daha büyük, takvimli yani ay ve günü de gösterdiği için aylı-günlü de denen ama asıl önemlisi etrafı çok kıymetli taşlarla bezenmiş saati de geleneğe göre idam eden celladın malı olmuştu. Bu tür değerli mallar, cellatların kurduğu "cellat mezadı" denen pazarda satılırdı. İşte o pazardan saati Tırnakçı Hasan Paşa aldı. Vezir Hasan Paşa, ikinci kez vali olarak tayin edildiği Bağdat'a gidemeden Yemişçi Hasan Paşa tarafından idam edilince, saat yine celladın eline ve dolayısıyla da mezada düştü. Saati alan Kasım Paşa, Yemişçi Hasan Paşa'nın azledilmesinden sonra Sâdaret Kaymakamı olur ama bu terfi bir gün sürer çünkü ertesi gün Kasım Paşa vefat eder. Bu kıymetli saati bu kez de Vezirazam Derviş Paşa alır ama kendisi taşımaz ve kardeşi Eğriboz Sancakbeyi Civan Bey'e hediye der. Tarihçi İbrahim Peçevi Eğriboz'a gittiğinde, Civan Bey saati gösterir ve hikâyesini anlatır. Peçevi, "Böyle uğursuz saati insan düşmanına vermez" deyince Civan Bey çekiçle saati kırar ve denize atar. O sırada bir atlı gelir ve Civan Bey'e görevinden alındığını bildirir. Civan Bey, şaşkınlıkla "Bir suçumuz da olmadı" deyip hayret ve kırgınlığını ifade edince, atlı adam şöyle der: "Beyim, Ağabeyiniz Sadrazam Derviş Paşa idam edildi. (Rüşvet aldığı için bizzat Sultan I. Ahmed tarafından 1606'da öldürülmüştür.) Sizin de idamınız için ferman çıkarılıp bostancılarla gönderilmişti. Ama daha sonra hayatınızın bağışlandığınıza dair ikinci bir ferman daha çıkarılıp benimle gönderildi. Ben de idamınıza memur edilenlere daha yarım saat önce yetiştim de hayatınız kurtuldu."