SORU: (MURAT ÇİÇEK) Tahıl koridoruyla ilgili olarak Rusya'nın gemilerine hem garanti verilmemesi hem el konulması durumundan dolayı Rus gemileri kendi tahıllarını, tahılla beraber gübreyi de çıkartamıyor. En önemli meselelerden bir tanesi de bu. Avrupa Birliği yasaklamış, ambargo koymuş ama gübre meselesinde özellikle kendilerine alıyorlar. Asya, Afrika, Latin, Amerika ülkelerine hala yasak devam ediyor. Bu kapsamda Rusya'yla özellikle bu gönderilemeyen bölgelere -tahıldan bahsettiniz ama- gübrenin de gönderilmesi söz konusu olabilecek mi?
Tabii gerek Rusya'dan gerek Ukrayna'dan gelen her türlü ürün -bu tahıl ürünü olabilir, gübre olabilir- bunların hepsi için biz ilgili ülkeyle muhakkak müzakereleri, görüşmeleri yapıyoruz. Gerek Dışişleri gerek ilgili bakanlar olsun, hepsi muhataplarıyla da görüşmek suretiyle adımlarımızı buna göre atıyoruz. Şu ana kadar adımları böyle karşılıklı müzakereyle, istişareyle attığımız için de henüz böyle ciddi bir falso ortaya çıkmadı. Sayın Putin'le burada yaptığımız görüşmede de bu sürecin aynı ihtiyatla sürdürülmesi konusunda mutabık kaldık.
SORU: (HAKAN ÇELİK) Rusya Federasyonu'nun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıyabileceğine dair bazı yorumlar yapılıyordu bir süredir. Bu konu gündeme geldi mi ya da görüşmeleriniz de geliyor mu? Tanıma veya mevcut pozisyonları biraz daha ileri taşıma yönünde bir yaklaşım ortaya koyabilirler mi? Geçenlerde de manidar karşılanan bir büyükelçi atamaları oldu Kıbrıs'a. Bunun ötesinde Türkiye ile Rusya'nın mevcut iş birliği alanlarını Doğu Akdeniz'de daha da genişletmeleri gibi ilave birtakım adımlar söz konusu olabilir mi? Aslında buna ilave olarak sizin yakından takip ettiğinizi bildiğim, Akkuyu konusunda da, Akkuyu'nun gecikmemesi yönünde sizin de özellikle takip ettiğiniz yeni bir süreç vardı. Bu konuda bizimle paylaşabileceğiniz detay var mı?
Kuzey Kıbrıs konusundaki tutumumuzu sadece Rusya'ya değil, tüm uluslararası topluma anlatıyoruz, beklentilerimizi gerekçeleriyle izah ediyoruz. Akkuyu ile ilgili olarak da mutabakat sağlandı. Bu mutabakatla birlikte de şu anda oradaki Türk firması IC ile mutabık kaldılar. Bundan sonraki süreci hızla devam ettirerek, 2023 içerisinde de birinci üniteyi inşallah bitirip birinci ünitenin açılışını yapabileceğiz.
SORU: (HASAN ÖZTÜRK) Burada İran Cumhurbaşkanı ile de görüştünüz. İran'la Türkiye arasında bir sorun var mı? Çünkü Karabağ ve Suriye konusunda İran'da alt kademelerden Türkiye'ye yönelik biraz da üslupsuz açıklamalar geliyor. Bu anlamda Türkiye'nin, Karabağ ya da Zengezur Koridoru konusundaki tutumu ve Suriye'deki pozisyonundan İran ne kadar rahatsız ve bu görüşmede bu gündeme geldi mi? İkinci olarak da bu zirvede Astana Sürecine ilişkin herhangi bir temasınız oldu mu?
Doğrusu Astana Sürecini biz bu Zirvede aramızda görüşmedik. Ama muhataplarımla Suriye meselesinin kalıcı çözümüne dair meseleleri ayrıca ele alıyoruz. Karabağ konusunda da tüm bölge ülkelerinin Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne koşulsuz ve güçlü destek vermeleri önemli. 20 Ekim'de Zengilan Havalimanının açılışını yapacağız. İlham Bey bu havalimanının açılışına özellikle zaten bizden tarih aldı ve biz de tarihi verdik. 'Zengilan'ın açılışını yaptıktan sonra da Cebrail'e geçer inşallah töreni de orada yaparız' dedi. Mutabık kaldık. Belki bazı liderleri de oraya ayrıca kendisi çağıracak.
SORU: (AHMET HAKAN COŞKUN) Zirvede bir fotoğraf çıktı ortaya. Türkiye bu fotoğraf karesini konuşuyor. Fotoğraftan gördüğümüz, siz bir şeyler anlatıyorsunuz, diğer liderler de dinliyorlar. Hepsine birden hitap eder gibi bir haliniz vardı orada. Nasıl oluştu o kare ve ne anlatıyordunuz o anda?
lham Bey o koltuğu bana bıraktı, kendisi yandaki koltuğa geçti. Çoğu Rusça bildiği için tercüman da konuştuklarımızı Rusça'ya çeviriyordu. Oradaki sohbetimiz tabii hepsinin bayağı hoşuna gitti. Güzel bir anı oldu.
SORU: (ŞEBNEM BURSALI) O kare üzerine "Masa böyle kurulur" ya da "Diğer masadakiler dağılabilir" şeklinde yansımalar oldu, yorumlar yapıldı.
Ama biliyorsunuz bizimki altı kişilik masa değil…
SORU: (HACI YAKIŞIKLI) Açıkladığınız Sosyal Konut Projeleri ve Gençlik ve Spor Bakanlığının yurtları bu haftanın en önemli iki başlığıydı. Muhalefet cephesi buna eleştiriyle beton ekonomisi demeye başladı. Geçen sene 'yurtlarda yer yok, hükümet yurt yapmamış' diyorlardı. Proje açıkladığınız zaman da 'hükümet sürekli betona yatırım yapıyor' noktasında eleştiri getiriyorlar. Kanal İstanbul'a da köprülere de yollara da bu şekilde eleştiri getirmişlerdi. Sizin bu yatırımlarınıza yönelik muhalefet cephesi 'Bunlar hep beton ekonomisidir' sözünü sürekli tekrarlıyor. Sizin bu husustaki bu eleştirilere yorumunuz nedir?
Betonsuz ne bina oluyor ne yol oluyor ne köprü oluyor. Bunlar böyle diyor ama dedikleri şeylerin akla, mantığa sığar bir yanı var mı? 105 yeni yurt açılışı yaptık. Bu 105 yurt açılışının ötesinde bu sene arz olarak öğrenci talebinden çok çok fazlayız. Bütün bunlara rağmen şu anda 'Daha da artı değer meydana getirelim, herhangi bir sıkıntı kesinlikle olmasın' diyoruz. Böyle bir çalışma şu anda ortada. Yurtlarımızda 2002 yılında 182 bin olan yatak kapasitesi 2022 yılında 850 bine çıktı. Bizim yurtlar gerçekten çok lüks. Ben yurtları dolaşıyorum, bakıyorum. Yemekler hakeza öyle. Ücretler çok çok düşük. İşin böyle bir güzelliği de var. Bütün bunların yanında da tabii benim iftihar ettiğim bir şey de şu; öğrenci kişilik buluyor. Özellikle 'Bu benim yurdum' diyebiliyor. Biz ranzalarda kaldık. Şimdi üç yatak, karyola, çalışma odası, gardırobu her şeyi içinde. Yurtlar böyle… Birçoğu da manzarasıyla her şeyiyle çok çok farklı. Geçen gün Cebeci Öğrenci Yurdunun açılışını yaptım. Gençlik yıllarımda öğrenciliğimde Ankara'ya geldiğimde Cebeci Öğrenci Yurdunda arkadaşlarımla bir gece, iki gece beraber kalırdım. O yurt ile bunlar mukayese edilmez. İşte onu yıktık, şimdi sıfır yeni yaptık. Açılışı yaptık, odaları bir dolaştık. O zaman erkek yurduydu. Şimdi 4 bin kişilik bir kız yurdu oldu. Yani 'Beton filan' diyorlar ama bir gel, gez, gör, bak neyin nesidir? 'Hakikaten nasıl bir yurt, bir göreyim şunu' diye bir dertleri yok.
SORU: (HACI YAKIŞIKLI) Temel eleştiri aslında teknolojiye yatırım yerine buraya yatırım yaptığınız şeklinde; "fabrika kurmuyor, fabrika açmıyor' şeklinde…
İşte Bay Kemal TEKNOFEST'e geldiği gün Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır onu gezdirirken ona aslında güzel bir ders verdi zaten; epeyce anlattı ona bazı şeyleri ama anlamaz.
SORU: (HALİME KÖKÇE) TOKİ'nin sosyal konut ve arsa konusunda yapacağı arz çok konuşuldu. İkinci gününde başvurular 2 milyonu aştı. Talebin bu kadar çok olması, ihtiyacın da çok olduğunun bir göstergesi. İleriki dönemde bu arzın daha da artacağına dair bir eğilim var mı?
Arzın yapılması noktasında bizim bir sıkıntımız yok. Şimdi bir görmüş olduk arz-talep dengesini. Demek ki arz-talep dengesi, talep istikametinde gözüküyor. Öyleyse demek ki seçimin ertesinde yeniden bir hamle yapılabilir. O zamana kadar da zaten bu inşaatların kabası bitmiş olur, yüzde 50-60 oranında ilerlenmiş olur. Çünkü orada işin tamamen bitmesi 1,5-2 yılı bulur. Bir taraftan da tabi kuraların çekilmesi, ondan sonra yerleşmeler başlar. Bu arada da biz işin ikinci etabına başlamış oluruz. Burada bizim para pul sıkıntısı yok. Tabii burada talebin yoğunluğu ortada. Onun için diyorum ki Allah nasip ederse seçimden sonra yeni bir etabı inşallah başlatacağız. Çünkü bizim arsa noktasında filan sıkıntımız yok. Arsa noktasında sıkıntı olmadıktan sonra, yeter ki iş yapacak bir iktidar olsun. İş yapacak iktidar da biziz. Tabii Bay Kemal ve avanesi ona da bir şey uydururlar. Ben arkadaşlara da söyledim, 'Arkadaşlar hiç oyalanmayalım, Türkiye'nin dört bir yanında planlamaya göre hemen temel atmaya başlayalım. Yıl sonunu beklemeyeceksiniz' dedim. Talimatı verdim ve yıl sonuna varmadan biz şu anda hangi şehirde ne kadar yapıyoruz, ona göre bir taraftan da temelleri atıp inşaatlara başlayacağız.
SORU: (HALİME KÖKÇE) Bunların yapılmayacağına dönük bir eleştiri var. Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir tweeti var; Sosyal Konut Projesini desteklediğini ama bunların boş vaatler olduğunu söylüyor. Başvuru için alınan 500 liranın geri ödenmeyeceği, bunun bir seçim yatırımı olduğuna dair eleştiriler var.
Bu ilk defa yapılan bir şey değil ki. Biz TOKİ vasıtasıyla bundan önce zaten 1 milyon 170 bin konutu yaptık, teslim ettik. Şu anda TOKİ konutlarında oturanlar var, bize dualar ediyorlar. İşte en son geçenlerde Esenler'de teslimat yaptık ve o daireleri ziyaret ettik. Bizimkinin ispatı var. İspat-ı vücut etmişiz biz.
SORU: (HÜSEYİN LİKOĞLU) Yeni Ekonomik Model meyvelerini vermeye başladı. Son zamanlarda içeriden ve dışarıdan 'Türkiye bu paraları nereden buluyor?' diye sorular geliyor. Siz de şimdi söylediniz 'para sorun değil' diye. Sahi Türkiye bu paraları nereden buluyor?
Çalışıyoruz, çalıştığınız zaman para da geliyor. Ülkemize duyulan güvenle dışarıdan da geliyor. Hazine Maliye, Merkez Bankası el ele vererek üretken bir ekonomiyi büyütüyor. Çünkü bizim bu attığımız adımlar, tüketim ekonomisinin veya israf ekonomisinin neticesi değil; tam aksine üretim ekonomisinin bir neticesidir. Üretim ekonomisinin neticesi olarak da şu anda biz hasılayı toplamaya başladık. İşte şu an itibarıyla mesela Merkez Bankamızın rezervi 115 milyar dolar civarında. Şimdi bunlara kalsa, bunlar Merkez Bankasının rezervini adeta sıfırlanmış gibi gösteriyorlar ama tablo öyle değil.
SORU: (ŞEBNEM BURSALI) İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in, 9 Eylül'de İzmir'in kurtuluş yıl dönümünde söylediği skandal sözler çok tepki çekti, çok eleştirildi. Siz de eleştirdiniz. Yani sanki işgalci Yunanistan'ı değil neredeyse Osmanlı ve atalarımızı suçladı. 'Yunanistan neredeyse hiçbir şey yapmış değil, bütün olan bitenden Osmanlı sorumluymuş' gibi ifade etti. Bu konuda sizin değerlendirmenizi merak ediyorum.
Bu adamın istikameti filan yok. Bu, pusulayı şaşırmış ve terbiyeden uzak. Tarihini hakaretle ifade etmeye çalışan bir insan, bir defa bu milletin bir evladı olamaz. Bu millet, bu ecdatla anılıyor. Bu ecdatla şu anda biz iftihar ediyoruz. Ama ne yazık ki siyasetin içinde olmaktan öte, parti başkanı olanlarda bile ve üstelik tarihçiyim dedikleri halde bunu yapanların olması gerçekten bir akıl tutulmasıdır. 33 sene Osmanlı'yı idare eden bir Sultan Abdülhamid'e utanmadan, sıkılmadan öyle yakıştırmalar yapılması asla kabul edilemez. Bir de Merdan Yanardağ diye birisi var. O da Osmanlı hakkında ahlaksız ifadeler kullanıyor, hakaretler ediyor.
Bu ifadeleri kesinlikle nefret suçuna da girer. Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım. Yani bu meydan o kadar boş değil. Bunu bilmeleri gerekecek. Ecdadımıza eğer layık olacaksak bunlara hukuk çerçevesinde gereğini yapmamız lazım.