Rüşvet haramdır

Bir müminin, rüşvetle zimmetine haklar geçirdiği için Allah'ın huzurunda zelil olması, şefaat umudu ile başvurduğu Peygamberimiz tarafından red olunması ve Cehennem azabına yuvarlanması ne acı ve korkunç durumdur.

Kaynak Gazete
Giriş Tarihi:
Rüşvet haramdır
İslâm Dini faiz, karaborsacılık ve hileli imalât gibi yollarla nafaka temin edilmesini yasakladığı gibi, rüşvet yolu ile kazanç sağlanılmasını da yasaklamış; haram kılmıştır.
Fert ve toplum haklarına tecavüzün en belirgin şekillerinden biri olan rüşvet, genel ahlâkı, toplumsal güveni, ve sosyal adaleti zedeleyen, ferdî zillete ve toplum anarşisine yol açan pek büyük bir suç, âhiret felâketini örgüleyen pek azîm bir günahtır.
Bakara sûresinin 188. âyetinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "(Ey İman Edenler!) Birbirinizin mallarını (faiz, karaborsacılık, aldatma ve kumar gibi) haram yollarla yemeyin. Haksız olduğunuzu ve günah işlediğinizi bile bile kişi ve kamu mallarından bir kısmını yemek için de, hakimlere; idarecilere rüşvet vermeyin."
Rüşvet genellikle bir ferde veya topluma ait olan bir hakkın zimmete geçirilmesi için verilir. Böyle bir zulme aracı olabilecek yönetici ve hâkimler kadrosu tarafından alınır. Bunun içindir ki Rüşvet'i yasaklayan anlamını sunduğumuz âyette özellikle hâkimlere ve idarecilere rüşvet verilmemesi emredilmiştir.
Peygamberimiz de rüşvetin her bir türünün haram kılındığını bildirmiş, yönetim ve yargı organlarındaki rüşvete özellikle dikkat çekmiştir. Yüce Peygamberimiz şöyle buyurur: "Rüşveti alana, verene ve aracı olana Allah lâ'net etsin/onu rahmetinden uzaklaştırsın." "Allah'ın lâ'neti özellikle cemiyet haklarını çiğnemek;yargıda haklıyı mağdur etmek için rüşveti veren ve alanlar üzerine olsun." "Çok iyi biliniz ki rüşveti alan da veren de Cehennemem'dedir."
Memleketimizde ve bütün dünya ülkelerinde giderek artan rüşvet, iktisadî zaruretler sebebiyle veya fakirlik nedeniyle gelişen bir hastalık olmaktan çok, iman ve ahlâk buhranından doğan ve gelişen ferdî ve sosyal bir hastalıktır. Rüşvetin milletler arası boyutlar kazanması bunun en canlı örneğidir.
İslâm Dini de bu gerçeği kabul etmiş fakirlik problemini çözümleyici, mahzurlarını giderici ferdî ve sosyal yasalar koymuştur.
Medine İslâm Devleti ekonomisi, tarıma ve hayvancılığa dayandığı ve zekâtları tahsile memur vazifeliler bu iki alanda rüşvetle karşılaşabilecekleri için Peygamberimiz rüşvet ve benzeri yollarla zimmete Hak geçirmenin önemi hususundaki bir hitabelerinde şöyle buyurmuştur: - Ey İnananlar! Kıyamet Günü'nde sizden birinizi zimmetine geçirdiği deve, at, inek ve koyun gibi hayvanlar kendilerine özgü sesler çıkarır, çaldığı çocuk da feryad eder bir vaziyette boynuna yükletilmiş olarak Allanın huzuruna gelmiş bulmayayım.
O zaman, o kişi:
- Bana yardım et Ya Resûlellah diyerek inleyecek ve ben de:
- Senden Allanın azabını gideremem. Sana bu gerçeği tebliğ etmiştim, diyeceğim.
Ey İnsanlar! Kıyamet Günü'nde sizden birinizi zimmetine geçirdiği altın, gümüş ve eşya gibi mallar boynuna yükletilmiş olarak Allah'ın huzuruna gelmiş bulmayayım. O zaman: - Yardım et bana Ya Resulellah! diyerek feryat edecek ve ben de:
- Senden Allanın azabını def edemem. Bunu sana bildirmiştim, diyeceğim.
Hak iddia ederler korkusu ile her şahsın anasından babasından, kardeşinden ve zevcesinden kaçacağı Âhiret Günü ne azimdir. Bir müminin, rüşvet ve benzeri yollarla zimmetine haklar geçirdiği için Allah'ın huzurunda zelil olması, şefaat umudu ile başvurduğu Peygamberimiz tarafından red olunması ve Cehennem azabına yuvarlanması ne acı ve korkunç durumdur.
Fert ve cemiyet haklarının çiğnenmesine ve sosyal adaletsizliğe sebep olduğu için olgun aklın da yerdiği rüşvet kanunî cezalarla engellendiği toplumlarda Hediye görüntüsü altında verilip alınmaktadır.
Pek tabiidir ki rüşvetin hediye görüntüsü onu meşrulaştırmaz.
Aslında hediye Aziz Peygamberimizin hadîsleriyle de açıklandığı üzere rızkı artıran, karşılıklı sevgiyi geliştiren, kini ve kırgınlıkları gideren ve kaynaşmayı sağlayan Helâl bir nzıktır. Bu nedenle biz müminler aramızda hediyeleşme ile öğütlenmişizdir.
Yöneticiler, yetkili memurlar ve hâkimler, ancak memuriyetlerine getirilmeden önce hediyeleştikleri kişilerden hediye alabilirler.
Zira vazife almalarından sonra kendilerine verilen hediyenin amacı rüşvette olduğu gibi, gelecekte onları zulme alet etmek ve çıkarlara vasıta kılmaktır. Bundan ötürüdür ki bu tür bir işlem şekil itibariyle hediye görünümünde ise de hakikatte rüşvettir ve haramdır.
Aşağıda sunacağımız olay ve bu olaya Hz.
Peygamberin getirdiği yorum bizi aydınlatmaktadır.
Peygamberimiz İbni Tulbiye isimli bir zatı zekât tahsil memuru olarak vazifelendirir. Bu zatın vazife dönüşü; "Şu mallar Beytul-Malı için verilen zekât mallarıdır, bu mallar da bana hediye olarak verilenlerdir." diyerek bazı malları kendisine ayırması üzerine Peygamberimiz minbere çıkmış, Allah'a hamdü senadan sonra şöyle buyurmuştur:
Görevlendirdiğim memura ne oluyor da şunlar İslâm Devleti Beytül-Maline verilenlerdir, bunlar da bana hediye olunanlardır, diyor.
Ana-babasının evinde otursa da bakıp dursaydı ya! Bakalım, kendisine verilecek miydi? Muhammedin canı tasarrufu altında bulunan Allah'a yemin ederim ki sizden biriniz, zekât maundan
(veya Hazine, belediye ve vakıf gibi toplum malından gizleyip) aşırdığı deveyi böğürür, ineği öğürür veya koyunu meler bir vaziyette boynuna yüklenmiş bir şekilde Kıyamet Günü mutlaka Allah'ın huzuruna gelecektir.
Yüce Rabbimden cümlemizi haramlardan ve şüpheli işlerden korumasını diler, ve yazımızı bir hadîsle bitiririm: Rüşvetle beslenen ateşe lâyıktır.

Peygamberimiz rüşveti alanı da vereni de ve aracı olanı da lânetlediği için İslâm bilginlerinin bir kısmı şartlar ne olursa olsun rüşvet almak kadar vermek de günâhtır görüşünü ileri sürüyorlar. Ancak bilginlerinin çoğunluğu rüşvet vereni veriş sebebi ve gayesine göre değerlendirmişlerdir. Bunlara göre eğer kişi hakkını korumak, zulmü ve zararı defetmek için rüşvet vermeye mecbur kalırsa Allah katında suçsuzdur. Fakat bir hakkı iptal etmek ve zimmete hak geçirmek için verilen rüşvet haramdır ve veren için azâb sebebidir.

Rüşvetin sebebi maddî olmadığı içindir ki iktisadî seviyenin yükselmesiyle veya maddî cezalar getiren kanunlarla rüşvet önlenememiştir. Bunun içindir ki İslâm, bu mevzuya iman ve ahlâk açısından bakmakta, müminin kafası ve kalbini eğiterek ona bu hastalığa karşı bağışıklık kazandırmaktadır. Bununla beraber İslâm Hukuku'nda rüşvet için, maddî cezalar da vardır. Allah katında tövbesi dahi olmayan rüşvet suçunun günahından korumak içindir ki Peygamberimiz bu- konu üzerinde önemle durmuş, uyarılarda bulunmuştur.


TEHECCÜD'Ü AKSATMAYIN
SORU: Selamünaleyküm hocam: Teheccüd namazını kılmayı çok istiyorum. Ancak erken uyuyamıyorum. Uyumadan teheccüd namazını kılmam uygun olur mu, yoksa bu namazı kılmak için mutlaka uyumak mı gerekir? Bilgi verirseniz sevinirim.
CEVAP: Teheccüd namazı , uykudan kalkılarak kılınan namazdır.
Teheccüd, insanı geliştiren ve yücelten namaz olduğu için gayret gösterilmelidir. Bu sebeple erkenden yatmaya çalışmalısınız. Rabbim sizi başarılı kılsın.

SORU: Sayın Ali Rıza Hoca; Siz şaka mısınız ? Yoksa şakadan Hoca mısınız ?
Madem "Doktora tezi faydasız" niye ilahiyat hocaları doktor ve/veya profesör oluyor ?
Herhalde siz doktora yapamadığınız ve gazete köşelerinde yazar olduğunuz için (bir- iki kitap yazdığınız için) doktora tezi yapanlara karşı bir kıskançlığınız mı var acaba ?
Yazınızda hem "Doktora tezi faydasız" diye yazıyorsunuz, ama son bölümde de organ nakli ile ilgili olarak "tıp bilimi" araştırsın diyorsunuz !!! Bu iki olay biraz çelişkili değil mi ?
Bence siz BÜYÜK bir ÇELİŞKİsiniz ! Saygılarımla: Veda Ç. Arslan
CEVAP: "Cemiyetimizin haldeki ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak amacını gütmeyen fakat nedendir bilinmez ilmî çalışmalar olarak nitelenen Doktora Tezleri faydasızdır"
Sayın Vedat bey! Eleştirdiğiniz cümlemi başlığa çıkardım. Bendeniz 10 cild; 5000 sayfa eseri olan bir insanım. Doktora çalışmalarını ayakta alkışlarım. Siz okuduğunu anlayamayacak bir düzeysizlik içindeyseniz ben ne yapabilirim.
Cümlemi bir daha okuyunuz. Ben doktora çalışmalarını değil, toplumumuzun bu günü ve yarını için faydalar içermeyen ve milletimize bedeller ödeten çalışmalara işaret ettim. Çelişki bende değil, kavrayış yoksunluğu içinde olan sizdedir. Allah cümlemize anlama yeteneği ihsan etsin.

SORU: Sayın hocam, ben İsviçre'de yasamaktayım. Yüksek tansiyon ve ağır depresyon hastasıyım. Oruç tutmakla mükellef miyim? İki gün niyetlenmeden denedim. Sürekli yattım başımı kaldıramadım. Kötü oldum çok sıvı tüketmek zorundayım. Orucumu tutamadığım için içim hiç rahat değil ne yapmak zorundayım? Teşekkürlerimi arz eder saygılarımı sunarım. Çiğdem Tekerli
CEVAP: Orucu bizlere farz kılan Allahımız, hastaların oruçlarını erteletebileceklerini ve sağlıklarına kavuştuklarında tutabileceklerini de açıklamıştır. Siz oruç tutamadığı için üzülen bir hasta olduğunuz için oruç tutmuş gibi sevap alacak ve Allah'ın rızasını kazanacaksınız. İfadelerinizden hastalığınızın sürekli olduğu anlaşılmaktadır. Maddî durumunuz uygunsa tutamadığınız her bir gün için en az 10 lira fidye ödersiniz. Değilse bir şey yapmanız gerekmez. Rabbimden şifalar dilerim.