Önceliğimiz barıştır

İslâm'ın önceliği barıştır, tahammüldür, bağışlayıcılıktır, adâlet, ikram ve merhamettir. İslam korku salan ve zulmü yayan zalim şiddeti yasaklar. Biri sizinle savaşırsa, ancak o zaman savaşmayı emreder

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 12 Ağustos 2012 Güncelleme 18 Aralık 2012, 15:29
Önceliğimiz barıştır

İÇİNDEKİLER

Siyasî despotizmleri, iktisadî sömürüleri ve ahlâksızca yaşantılarını sürdürebilmek için karanlık güç odakları, failleri oldukları terör olaylarını kullanarak İslâm'ı şiddetle özdeşleştirmekle, gerçek mü'minlerin hakları ve hürriyetlerini daha da çiğneyebilmek için gerekçeler üretmeye çalışmaktadırlar.
Bu sebeple İslâm penceresinden bakarak şiddet olgusunu değerlendirmeye çalışacağız. Şiddet, güç sergilemektir. İslâm, korku salan, güvenliği sarsan, zulüm doğuran şiddeti yasaklar. Adâleti emreden, zulmü yasaklayan, zâlimleri telin ve ilâhî azabla tehdid eden bütün Kur'ân'î ve Nebevî düsturlar, bu yasağı yasallaştırmaktadır. Çok iyi bilinmelidir ki İslâm'ın yasakladığı şiddet, zâlim şiddettir.
Zâlim şiddetin derecesi ile orantılı ve sınırlı olup, onu ve faillerini kahderecek, güveni ve adâleti yaşatacak âdil şiddet ise İslâm'ın takdis ve tavzif ettiği bir rahmettir.
Hiç şüphesiz İslâm'ın önceliği barıştır, karşıt inançlara ve düşüncelere tahammüldür, adâlet, ikram ve merhamettir, estetiği içeren aklî ve ilmi yöntemlerle mücadeledir, bağışlayıcılıktır, kötülükleri iyiliklerle karşılamaktır. Aşağıda sunacağımız âyetler bu gerçekleri açıklamaktadır.
"Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış içine girin..." "Allah'ın dışındaki varlıklara yakarıp sığınanlara; onların kutsallarına sövmeyin..." "Onlarla en güzel yöntemlerle mücadele edin..." "...Allah buyruğunu getirinceye kadar affedici ve hoş görücü olun..." "Kötülüğü, en güzel olan ne ise onunla savın.)" (1)
Sunulan âyetlerin öngördüğü erdemlerin yüceliği ve insani bir hayata yönlendiriciliği gerçek ise de zulme sapmakta, terör estirip korku ve yılgınlık saçmakta ısrar eden fertlerin, ulusal çıkarları için savaş açan toplulukların, içselleştiremedikleri bu değerlerle durdurulamayacakları da bir hakikattir.
Onlara anladıkları dili kullanmak ve yaptıklarının benzerleri ile mukabelede bulunmak gerekir.
Gerektiği içindir ki Yüce Mevlamız şöyle buyurmaktadır:
"...Eğer bir kimse size saldırıda bulunursa yaptığı tecavüzün aynıyla karşılık verin..." "Zira kötülüğün cezası yapılan kötülük kadardır.
Bağışlayan ve barışan kişinin mükâfatını ise Allah verir". (
2)
Bu ve benzeri âyetlerle yüklenen ve zâlim şiddeti mukabili âdil bir şiddetle durdurmak ve cezalandırmak olarak nitelendirilebilecek olan bu görevin kurumsallaştırıldığı ana İslâmî kurumlar, kısas ve de silahlı cihaddır. Âdil şiddet kurumları kısas ve silahlı savaştır Canları, malları ve ırzları tecavüze uğrayan fertlere tecavüz anında güç yetirebildikleri ölçüde bilfiil karşı koyma hakkı verilmekle birlikte, kişisel planda yapılanı benzeri ile cezalandırmanın ana yolu Kısas'tır.
İslâm ceza hukukunun omurgasını oluşturan Kısas, Kur'ân'ımızın Bakara Sûresi'nin 178. ve Maide Sûresi'nin 45. âyetiyle meşrulaştırılmış bir ceza kurumudur.
Kısas, suça verilen bire bir karşılıktır; kol kıranın kolu kırılır, göz çıkaranın gözü oyulur, öldüren de öldürülür. Ancak kısasın uygulanması, tecavüz edilen kişide oluşan zararın mislini aşacaksa kısas uygulanmaz, diyet (tazminat) ödettirilir.
Kısas, ihkak-ı hak yoluyla değil ancak ve ancak kamu otoritesince, doğrudan değil, mağdurun veya maktulün varislerinin talebi üzerine uygulanır. Onlar mütecavizi bağışlayabilir veya tazminat almakla da yetinebilirler.
Görüldüğü gibi İslâm, zulüm amaçlı şiddeti yasaklarken, zâlim şiddeti benzeri ile cezalandıran âdil şiddeti yani kısası onaylamakta ve görev kılmaktadır.
Haklar ve özgürlükleri çiğneyici eylemlerin topluca yapılması ve silahlı eylemlerin toplumun bütününe yönelmesi durumunda başvurulacak İslâmî yöntem de silahlı cihaddır.
Bunun içindir ki İslâm, Mü'minlere gerekli kuvveti edinmelerini emretmiş, silahlı cihad görevini de bu görevi meşrulaştırıcı sebepleri açıklayarak yüklemiştir.

ADİL ŞİDDET HAKTIR
Bakara Sûresi'nde şöyle buyurulur:
"Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın. Ama amacınızı aşıp saldırganlık yapmayın, doğrusu Allah saldırganları sevmez.
Size savaş açanları bulduğunuz yerde öldürün...
savaştan vazgeçerlerse siz de bırakın. Unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
O halde artık zulüm ve baskı kalmayıncaya
(hiç bir cezalandırma korkusu duyulmadan Allah'a ibadet edilinceye ve böylece) din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar sizlerle savaşanlarla savaşın. Ancak vazgeçerlerse (bilinçli olarak) zulmedenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erdirilecektir." (3) Bu âyetlerden açıkça anlaşılacağı üzere kendilerine savaş açılan, yurtları işgal edilen, hakları ve özgürlükleri şiddetli baskılara maruz bırakılan Mü'minler'e silahlı savaş ruhsatı ve emri verilmiştir.
Bir diğer ifadeyle mütecaviz şiddetin âdil şiddetle durdurularak barışın sağlanması emredilmiştir..
Adâlet amaçlı şiddetin bütün hukukî ceza yasalarının ve tüm medeni askerî stratejilerin özünü oluşturduğu gerçeğini kavrayamayan ve iftiralarıyla İslâm'ı, şiddeti içermek ve beslemekle yermeye kalkışanlar çok iyi bilmelidirler ki İslâm, insan doğasıyla örtüşen gerçekçi bir hayat düzenidir.
Böyle olduğu içindir ki O, zâlim şiddeti durduracak ve cezalandıracak merhameti ve âdil şiddeti kutsallaştırmakta ve kurumsallaştırmaktadır. Çünkü İslâm merhametli ve âdil olan Allah'ın dinidir. İslâm'dan ve onun bağlısı olan duyarlı ve düzeyli Müslüman fertler ve toplumlardan değil, onlara karşı şiddet kullanmaktan ve Müslümanlar'ı İslâmî eğitim ve öğretimden yoksun kılmaktan korkulmalıdır. Korkulmalı ve Mü'minler'e yönelik zulmedici şiddetten kaçınılmalıdır. Zira "merhamet ve harp peygamberi" olan Hz. Muhammed'in (sav) izinde yaşayan Müslümanlar, şiddet yöntemiyle hakları ve hürriyetlerinden yoksul kılınarak çökertilemez. Çünkü onlar için zâlim şiddetin mağduru olmak da, âdil şiddeti kullanmak da Allah'ın rızasını kazanma ve Cennet'e girme vesilesidir. (4)
1- Bakara 208, En'am 108, Nahl, Bakara 109, Müminun 96.
2- Bakara 194, Şura 40
3- Bakara 190-193
4- el-Camius-Sağir 1/108

* Dininizden ötürü sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara maddi ve manevi iyiliklerde bulunmanız ve onlara adâlet göstermenizden Allah sizi menetmez. Bilakis Allah (iyilik ve) adâlet sahiplerini sever. (Mümtahine 8)

* İslâm'ı, muazzez şerîatiyle bir bütün olarak kabul edemeyen bilgi ve şuur yoksunu Müslümanlar'ın zâlim şiddete yönelmeleri mümkündür. Bu durum İslâmı değil, zâlimleşen kişileri bağlar.

* * *
KORSAN ÜRÜN KULLANMAK HAKKA TECAVÜZ ETMEKTİR
* Yatak odasında Kur'an olması caiz mi?
Bismillah... Bizler Allah'a karşı da hayalı/utançlı olmakla yükümlüyüz. İlişki dışında tamamen soyunuk olmaktan kaçınmalıyız. Kur'ân'a karşı saygı azalmasına neden olabilecekse yatak odasında bulundurmamalıyız.

* Korsan yazılım kullanmak caiz mi?
Bismillah... Sahibi tarafından "İzin alınmaksızın kullanılamaz.." denilen hiçbir emek ürünü eser kullanılamaz. Kullanım hakka tecavüz olur. Bu durum yaygınlaşırsa yıllarca çalışmayı gerektiren eserler verilemez.

* Çocuğum olmuyor diye eşim yeni bir evlilik yaptı. Ben artik eşimi sevmiyor ve istemiyorum. O ise boşanmaya yanaşmıyor. Mahkeme yoluyla boşanmam yeterli olur mu? Boşanırsam günahkâr olur muyum? Mutsuz yasamak istemiyorum.
Bismillah... Empati yapmalı, çocuğunuz olmadığı için eşinizin evlenmesini tabii bulmalı ve içinize sindirmelisiniz.. Eşinizin sizi boşamak istememesi erdemli bir davranıştır. Size sabretmenizi tavsiye ederim. Bütün bu uyarılara rağmen boşanmak istiyorsanız günahkâr olmazsınız. Mahkeme yoluyla boşanma da yeterlidir.

* Geçmişe ait verilmemiş zekâtlardan ötürü tövbe mi yoksa hem tövbe hem de verme mi gerekir?
Bismillah... Zekât Allah'ın belirlediği bir toplum hakkıdır. Mazeretsiz terki veya ertelenmesi büyük günahlardandır. Bu gibi günahların tövbesi, ancak Rabbimizden bağışlanma dileyip vermekle gerçekleştirilebilir.

* * *
BİR AYET
"Allah'ın, hoş bir sözü; dallan göğe doğru olan -Rabbi'nin izniyle her zaman meyve verenhoş bir ağaca benzeterek nasıl misâl verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misâl gösteriyor Çirkin bir söz de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer " (İbrahim, 14/24-26)

* * *
BİR HADİS
"İslâm toplumunda ağaç diken bir Müslümana, o ağaçtan yenilen mahsul onun için sadakadır. Yine o ağaçtan çalınan meyve da onun için sadaka olur. Vahşi hayvanların yediği de sadakası olur. Kuşların yediği de sadakadır. Her insanın ondan yediği mahsûl de onu diken müslümana âit bir sadakadır.

* * *