YURT DIŞINA ÇIKAMADI
Okuyan'ın evi, Bahçelievler 3. Cadde'deki Bahçelievler Hamamı'nın karşısındaki binanın üçüncü katındaydı. Kendi dairesinde komşular olduğu için alt kattaki İstanbul Milletvekili Turan Koçal'ın evine geçildi. Saatler 22:00'yi gösteriyordu. Birkaç dakika sonra Tuğrul Türkeş ile birlikte Türkmen Onur ve Ramiz Ongun gibi isimler de geldi. Durumu netleştirmek için bazı askerlere ulaşılmak istendi; ancak hiçbiri ile irtibat kurulamadı. Önce, Türkeş'i yurt dışına kaçırmanın yolları arandı. Bunun için de Tuğrul Türkeş'e görev verildi. O günlerde, Ankara'da sadece Lufthansa Havayolları vardı. O saatlerde de yurt dışına gidecek tek bir uçak yoktu. Yapılan araştırmalar, Türkeş'in yurt dışına çıkma ihtimalinin bulunmadığını gösteriyordu. Türkiye'de kalacaktı. Ancak, ihtilalin rengi belli olana kadar kendisine saklanacağı bir ev bulunmalıydı. Bu evin sahibi de kesinlikle MHP'li olmamalıydı. Akla hemen Halil Şıvgın geldi. Daha sonra Özal Kabinesi'nde bakanlık yapacak olan Şıvgın, kitap işiyle uğraşıyor, ülkücülerle irtibatı bulunmuyordu. Sadece Yaşar Okuyan'la arkadaşlık yapıyordu. Halil Şıvgın'dan başka bir isim akla gelmiyordu. Türkeş'in "Rahatsızlık vermeyelim" demesine rağmen, Yaşar Okuyan telefona sarıldı: - Halil evde misiniz? Misafiriniz var mı? Size geliyoruz.
"TÜRKEŞ BEY'İ DIŞARIDA BIRAKAMAYIZ"
Hemen yola çıkıldı. Öyle bir yer bulunmuştu ki, Türkeş'in Kader Sokak'taki evi ile arasında sadece 3 bina vardı. MHP Lideri'nin o evde saklanacağı kimsenin aklına gelmezdi. Ayrıca, Türkeş camdan kendi evini izleyebilir, orada neler olup bittiğini de görebilirdi. Araç sokağın köşesine park edildi. Alparslan Türkeş ve Ramiz Ongun arabada kaldı. Türkmen Onur ile Yaşar Okuyan yukarı çıktı. Okuyan, "Merhaba" bile demeden "Halil bu akşam ihtilal oluyor" dedi: - Türkeş Bey'i sizde saklayacağız. Halil Şıvgın'ın rengi değişti, paniğe kapıldı. Kendisine yapılan bu tebligattan memnun olmadığı belliydi. Eşinin hamile olduğunu anlatmaya başladı. O esnada eşi Hale Hanım yanlarına geldi. Yaşar Okuyan, O'na da gece ihtilal olacağını, Türkeş'in aşağıda araçta beklediğini ve evde saklanması gerektiğini söyledi. Hale Hanım, teklifi eşinden çok daha sakin karşıladı. "Buyursun" dedi: - Türkeş Bey buraya kadar gelmiş ve bize ihtiyacı var. Onu dışarıda mı bırakacağız? Olur mu öyle şey! Türkmen Onur hemen aşağı indi. Alparslan Türkeş'i alıp yukarı çıkarttı. Türkeş de verdiği rahatsızlık yüzünden oldukça sıkıntılı bir tavırla içeri girdi.
TÜRKİYE ÇAPINDA ARANAN ARAÇ
Saat 01:00 olmuştu. Türkeş'e saklanacak yer bulmuşlar, ancak kendileri ortada kalmıştı. Bir yandan Ankara caddelerinde dolaşıyorlar, diğer taraftan ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Eski TRT Genel Müdürlüğü Binası'nın önünden Bahçelievler'e doğru giderlerken, tank seslerini duydular. Bahçelievler'e geldiklerinde halen kalacakları yer belli değildi. MHP'nin kurmay heyeti sokakta kalmıştı! 06 RV 437 plakalı aracı Bahçelievler Hamamı'nın önüne park ettiler. Ramiz Ongun'un gösterdiği 3 ülkücü gencin evine sığındılar. Ev, bilinen bir evdi, ancak başka çareleri de yoktu. Radyoyu açıp, gelişmeleri takip etmeye başladılar. Kısa bir süre sonra ihtilal bildirisi okundu. İhtilal Yönetimi ise, evinde bulunamayan Türkeş'in peşine düşmüştü. Kapıdaki korumaların verdiği bilgiyle Yaşar Okuyan'a ait 06 RV 437 plakalı araç, Türkiye çapında aranmaya başlandı. Oysa, araç Okuyan'ın evinin önünde park halindeydi. Bu kimsenin aklına gelmediği için devletin bütün imkanları seferber edilmesine rağmen, o araç bir türlü bulanamadı!
TÜRKEŞ'E "TESLİM OL" ÇAĞRISI
Bütün siyasiler gözetim altına alınmış, ancak MHP Lideri bir türlü bulunamamıştı. Alparslan Türkeş gözlerde öylesine büyütülmüştü ki, bir evde yalnız başına saklandığı kimsenin aklına gelmiyordu. Generaller, Türkeş'in ihtilale karşı gizli bir direniş organizasyonu içine girdiği düşüncesine kapılmışlardı. Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül'de yayınladığı 13 numaralı bildiri ile Türkeş'e "teslim ol" çağrısı yaptı. Durumu değerlendirip, kendisi için herhangi bir tehlike olmadığına kanaat getiren Türkeş de ertesi sabah erkenden üç bina aşağıya inip, kendi evine girdi. Askerlere telefon edip, "Gelin, beni alın" dedi. Oysa o ev daha önce defalarca aranmıştı! Alparslan Türkeş ise, evde yapılan aramalar sırasında bulunamayışını verdiği ifade sırasında "Kalorifer kazanına saklanmıştım" cümlesiyle izah etmeye çalıştı. Tabi bu açıklamaya kimse inanmadı.
* * *
GENERAL OLABİLİRLERDİ
Yusuf Küpeli, Harp Okulu öğrencisiydi. 22 Şubat ve 21 Mayıs olaylarından sonra Harp Okulu'ndan atıldı ve gençlik hareketleri içine girdi. 1963 Haziranı'nda Fikir Kulüpleri Federasyonu Genel Başkanı oldu. Ankara Sıhhıye'deki TUSLOG binasının basılmasının ardından hakkında tutuklama kararı çıktı. Arkadaşları ile birlikte Filistin'e kaçtı. Gizli olarak Türkiye'ye girdi ve yakalandı. 6-7 ay Ulucanlar Cezaevi'nde yattıktan sonra serbest bırakıldı. Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun dağılması sonunda Mahir Çayan'la birlikte THKP-C'yi kurdu. Kısa süre sonra THKP-C içinde İsrail Konsolosu Efraim Elrom'ün öldürülmesi konusunda fikir ayrılığı ortaya çıktı. Mahir Çayan "öldürelim" diyordu, Yusuf Küpeli "hareketi durdurup, dağılalım" görüşünü savunuyordu. Çayan eylemlere devam ederken, Yusuf Küpeli tekrar yakalandı. "Filistin'de gizli örgüt kurma" suçundan yargılandı ve ceza aldı. 1978 Yılı'nda çıkarılan af yasası ile serbest kaldı. 12 Eylül sürecinde İsveç'e kaçtı. Halen İsveç'te internet yayıncılığı yapıyor. Küpeli, eğer olaylara katılmasaydı, Harp Okulu'ndan atılmasaydı, belki de bugün generaldi. 1968 kuşağının çoğu bu durumda... Sarp Kuray, Ankara Valisi Enver Kuray'ın oğluydu. Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesine inanıyordu. 18 yaşında Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisiyken AP Genel Merkezi'ni bastı. Ardından Deniz Harp Okulu'na girip, 1968 yılında teğmen çıktı. Aralarında Ali Kırca'nın da bulunduğu 200 kişiyle birlikte "1969 Subay Bildirisi"ni yayınladıkları için Ordu'dan atıldı. 12 Mart sürecine kadar hiçbir örgüte dahil olmadı. 12 Mart Muhtırası'nın ardından Partizan Yolu'nun lideri oldu. 12 Eylül'le birlikte Fransa'ya kaçıp, hücre örgütlenmesini Paris'ten yönlendirdi. 1991'de, arkadaşlarına "Yanlış yoldayız, dağılın" emrini verdi. 1992'de Türkiye'ye döndü. Yargılandı ve beraat etti. Partizan Yolu'nun içindeki bazı isimler bu duruma tepki gösterdiler. Savcılıklara dilekçe vererek, "Bütün emirleri Sarp Kuray verdi, bize bütün suçları o işletti" dediler. Sarp Kuray, tekrar yargılandı ve ağırlaştırılmış mü ebbet hapis cezasına çarptırıldı. Şimdi Ankara Sincan Cezaevi'nde yatıyor. Sarp Kuray da "Subay Bildirisi"nin altına imza atmasaydı öğrenci hareketlerine ilgi göstermeyip, ordu içinde kayabilseydi, bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda amiraldi!
* * *
ALPARSLAN TÜRKEŞ İÇİN YAYINLANAN BİLDİRİ
Başbakan Süleyman Demirel, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit ve MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan gözlem altına alınmış ve Hamzakoy'a gönderilmişti. Darbeciler, bütün siyasileri etkisiz hale getirmişti. Alparslan Türkeş'in ortalıklarda olmaması Milli Güvenlik Konseyi'ni tedirgin ediyordu. Bu yüzden bir bildiri yayınlayarak, Türkeş'e "teslim ol" çağrısı yapıldı. Altında "Kenan Evren, Orgeneral, Devlet Başkanı, Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı" imzası bulunan darbenin 13 numaralı bildirisinde şöyle deniliyordu: 1) Milli Güvenlik Konseyi Başkanı'nın 12 Eylül 1980 günü Türkiye Radyo ve Televizyonlarında yaptıkları konuşmada belirttikleri gibi dört siyasi parti liderinin emniyetlerinin Silahlı Kuvvetler güvencesi altında tutulmak amacıyla geçici bir süre için belirli bir yerde ikametleri istenmiştir. 2) Bu çağrıya üç parti liderinin uymasına rağmen, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in uymayarak evinden uzaklaştığı, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nın bildirileri ile de en yakın Garnizon Komutanlığına müracaat ederek yukarıdaki bildiri doğrultusunda hareket etmesi istenmesine rağmen, şu ana kadar buna icabet etmediği görülmüştür. 3) MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, 14 Eylül 1980 günü saat 13:00'e kadar en yakın Garnizon Komutanlığına müracaat etmediği takdirde, kendisinin Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bildirilerine ve Milli Güvenlik Konseyi emirlerine uymadığından dolayı suçlu duruma düşeceği açıklanır.
* * *
BİZİM ÇOCUKLAR
12 Eylül öncesi, Türkiye gerçekten karışıktı. İhtilalin ardından da darbenin gerekçesi olarak hep iç dinamikler gösterildi. Ancak, aradan geçen zaman içinde görüldü ki, 12 Eylül'ün perde arkasında iç dinamiklerden çok, dış dinamikler vardı. 12 Eylül 1980 Darbesi ile birlikte, Washington, Türkiye ile temasa geçti. ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'ne "İhtilali kim yaptı?" sorusu soruldu. Ankara'dan Washington'a giden cevap son derece açık ve netti: "Our boys did it – Bizim oğlanlar bu işi becerdi." Washington'a bu mesajı geçen, dönemin Ankara'daki Amerikan Büyükelçisi James Spain'di. Bu ifadenin ne anlama geldiği aradan geçen zaman içinde daha iyi anlaşıldı. İhtilal öncesinde Türkiye, Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne bir türlü izin vermiyordu. Bunun karşılığında Kıbrıs ve Ege'de milli çıkarlarımız doğrultusunda bazı adımlar atılması isteniyordu. 12 Eylül 1980 Darbesi'nin ardından, Türkiye'nin elindeki bu güçlü koz uçup gitti. Kenan Evren, hiçbir taviz elde etmeden Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönmesine "evet" dedi. O dönemin ABD'li NATO Komutanı olan Orgeneral Rogers'la masaya oturuldu ve taleplerinin tamamı kabul edildi. Bunun karşılığında da Rogers'tan "Fır Hattı ve Kıbrıs ile ilgili sorunların çözüleceği yönünde asker sözü alındığı" iddia edildi. Evren'e verildiği ileri sürülen bu asker sözünün arkası gelmedi. Türkiye'nin, elindeki en önemli koz, 12 Eylül İhtilali'ni gerçekleştiren generaller eliyle hovardaca harcanmış oldu!