Sönmez yanımda olmayacaksa, bir daha dünyaya gelmek istemem
Onlar eski Yeşilçam'ın dört süper starıydı. Ama hangisi süpernovaydı derseniz hep bir soru işareti olarak kalmıştır. Bu yüzden Türkan'a, Hülya'ya, Fatma'ya ve Filiz Akın'a bir yoncanın dört yaprağı yakıştırması galiba en yakışanı
Giriş Tarihi:
Bebek'te, bir kafenin terasında sessizce oturuyorlardı. Sarışın kadının yanaklarından aşağıya birkaç damla gözyaşı süzüldü. Erkek, onun gözlerinin içine baktığı an genç kadın, "Evet, evet benim ölmeme izin vermeyecek" diye düşündü. Daha sonra erkek onun elini sıkıca tuttu ve karanlık bir tünelden aydınlığa çıkarana kadar bir daha hiç bırakmadı. Karısı gibi değil, çocuğu gibi... Keşke yukarıdaki cümleleri ben yazmış olsaydım. Filiz Akın'a "Hastalığınızı ilk öğrendiğiniz anda yanınızda kim vardı?" diye sorduğum zaman siyah-beyaz bir Türk filmindeki gibi, bu duygu dolu sahneyi anlattı. Kanser sözcüğünü duyduğu zaman "Neden ben?" diye sormamış kendisine. Sadece anlatılanlar derinden sarsmış onu.
İLK TEŞHİS YANLIŞTI!
FİLİZ AKIN: Yüzümde ve de boynumda bezelerin olduğu yerlerden kocaman çukurlar oluşacağını, göğsümden kas alınacağını, omzumun düşeceğini, kısaca görüntü olarak sakat bir insan tarif ediyorlardı. Bu beni çok etkiledi. "Doktorlara ameliyat ne zaman" dedim. "Yarın" demişler... Yarın... İşte o zaman yıkılmış. "Kusura bakmayın" demiş eşi Solmaz Köksal, "Ben ikinci, üçüncü fikirler almadan buna izin vermeyeceğim." Bu karar Filiz Akın'ın ikinci doğuşu olmuş. Çünkü ilk teşhis yanlışmış. Ve sonra hepimizin yakından takip ettiği bu amansız savaştan galip çıkmış bu güzel kadın.
İsterseniz yaşadığınız o kara günleri bir yana bırakıp yeni başlangıçlara dönelim. Mesela geçtiğimiz hafta Adana Altın Koza Film Festival'inde "Yaşam Boyu Onur Ödülü" aldınız. Geriye dönüp baktığınızda bugün 'yaşam' sözcüğü size neyi ifade ediyor? Bunu en iyi Aşık Veysel cevaplamış. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece... Ömür dediğimiz şey göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Mühim olan içini doldurmak, anlamlı kılmak. Her insan bir iz bırakmak ister. Bizim filmlerimizin de izi bir müddet sürer sonra o da silinir gider. Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. Çok hastalık çektim, çok içime attım biliyorum bu konuda aşırılığa kaçtım ama öyle oldu.
Şimdi tam sırası... Bir daha dünyaya gelseniz...
İstemem... Sönmez ile olacağımın garantisini veriyorlarsa belki. Eşimle de karşılaşır ve evlenirsek beni balayına Kuzey İtalya sahilinde Ravello'ya götürecekse. Bir de oğlum İlker şartı var... Sizin anlayacağınız uzun iş...
Ama şimdi bir zaman yolculuğuna hayır demezsiniz herhalde... Tam 117 filmde başrolde oynadınız. Setten sete koştuğunuz o günlerde mesela rol seçme şansınız var mıydı?
İlk senelerde en iyi rejisörlerin kendilerinin de para kazanmak için yaptıkları en kötü filmlerine denk geldim diyebilirim. Hem senaryoları önceden belli olmadığı için, neye "Evet" dediğiniz sonra ortaya çıkardı. Hem de bütün aylarını doldurmak başarı sayıldığı için geç kalmak istemezdik. Çok şanslı bir giriş yaptığım halde ilk senelerde önemli filmlere düşmedim. En büyük projeler Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit'e giderdi. Allah'tan Türker İnanoğlu'nun yaptığı çingene kız 'Fadime'den sonra 'Gurbet Kuşları'. 'Ankara Ekspresi' 'Utanç', 'Umutsuzlar' gibi filmlerle işte o dört yapraklı yoncanın bir parçası oldum.
UMUTSUZLAR
'Umutsuzlar'da Yılmaz Güney lümpen bir kabadayı ile zengin, rafine bir balerin kızın umutsuz aşk öyküsünü anlatır. Filmin, Güney'in eşi Fatoş Güney ile yaşadığı büyük aşka göndermeler yaptığı söylenir. Fatoş, o zamanlar Moda'nın en köklü ve zengin ailelerinden birinin kızı... Yılmaz malum, Yılmaz işte... Aralarında aşılmaz sınıfsal bir fark var. Hatta filmin bazı sahneleri Moda burnunda Fatoş'un yaşadığı evin altında çekilmiştir. Filiz Akın'a bunu sordum...
Gerçekten de bu, yaşadıkları sınıfsal farklılığın filmiydi. Fatoş da çoğunlukla setteydi. Onları seyretmek hikayeyi gerçek kılıyordu. İlk defa bir yönetmen beni bu kadar serbest bıraktı. Hatta "Kameraya arkamı dönmek istiyorum" dediğimde bile "Nasıl hissediyorsan öyle yap" diyen tek yönetmen. Çünkü diğerleri, "Kızım seyirci senin yüzünü görmek için para veriyor" diye söylenirlerdi. Halbuki bazen sırtını dönmek, ödüllü Philedelphia filmi gibi değişik bir duyguyu anlatır. Bu aslında, Fatoş ve Yılmaz'ın yaşadıkları duygunun filmi idiyse de; doğallığı ve Yılmaz Güney'in dehasıyla hayali kahramanlar Çiğdem ve Fuat, özgün olarak var oldular ve onların trajedisi Türk sinemasında önemli bir aşk filmi olarak insanları ve günümüzün pek çok genç yönetmenini etkiledi.
Arkeoloji okurken Artist dergisinin yarışmasını kazanarak sinemaya geçtiniz. O günlerde sinemada sarışın olmak da bir ilkti. Yeşilçam'da ilk dikkatinizi ne çekti?
SİSTEMİN PARÇASI
Annem artık dikiş dikemiyordu. Ailemi geçindirmek bana kalmıştı. Gitgide artan film tekliflerini kabul ederek sistemin bir parçası oldum. Göksel Arsoy'un kendi firmasına çekeceği "Akasyalar Açarken" filmi için kendine yeni bir rol arkadaşı arıyordu ve dergi bunun için bir yarışma düzenlemişti. Sanıyorum Göksel Arsoy-Belgin Doruk ikilisine bir alternatif olsun isteniyordu.
Göksel Arsoy o zamanlar büyük bir star...
Göksel Arsoy'a olan hayranlık tapınma ölçüsündeydi. Kızlar film şirketinin paspasında uyuyorlar. Çok şaşırtıcıydı. Bunlara şahit olduğumda, kendinden geçen bu insanların tepkilerinden, bunlardan beslenen oyunculardan, bir takım taktiklerin uçuştuğu bu Yeşilçam denen dünyadan çok ürktüm. Göksel Arsoy farkında bile değildi benim yaşadığım yabancılığın. O sadece bir an önce filmi çekilip bitirilsin istiyordu. Sonradan egosunun bunca şişirilmesine karşın, onun ve eşi Soley'in şöhretten etkilenmeyen sağlam duruşuna hayran kaldım.
İLK TEŞHİS YANLIŞTI!
FİLİZ AKIN: Yüzümde ve de boynumda bezelerin olduğu yerlerden kocaman çukurlar oluşacağını, göğsümden kas alınacağını, omzumun düşeceğini, kısaca görüntü olarak sakat bir insan tarif ediyorlardı. Bu beni çok etkiledi. "Doktorlara ameliyat ne zaman" dedim. "Yarın" demişler... Yarın... İşte o zaman yıkılmış. "Kusura bakmayın" demiş eşi Solmaz Köksal, "Ben ikinci, üçüncü fikirler almadan buna izin vermeyeceğim." Bu karar Filiz Akın'ın ikinci doğuşu olmuş. Çünkü ilk teşhis yanlışmış. Ve sonra hepimizin yakından takip ettiği bu amansız savaştan galip çıkmış bu güzel kadın.
İsterseniz yaşadığınız o kara günleri bir yana bırakıp yeni başlangıçlara dönelim. Mesela geçtiğimiz hafta Adana Altın Koza Film Festival'inde "Yaşam Boyu Onur Ödülü" aldınız. Geriye dönüp baktığınızda bugün 'yaşam' sözcüğü size neyi ifade ediyor? Bunu en iyi Aşık Veysel cevaplamış. Uzun ince bir yoldayız gidiyoruz gündüz gece... Ömür dediğimiz şey göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Mühim olan içini doldurmak, anlamlı kılmak. Her insan bir iz bırakmak ister. Bizim filmlerimizin de izi bir müddet sürer sonra o da silinir gider. Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. Çok hastalık çektim, çok içime attım biliyorum bu konuda aşırılığa kaçtım ama öyle oldu.
Şimdi tam sırası... Bir daha dünyaya gelseniz... İstemem... Sönmez ile olacağımın garantisini veriyorlarsa belki. Eşimle de karşılaşır ve evlenirsek beni balayına Kuzey İtalya sahilinde Ravello'ya götürecekse. Bir de oğlum İlker şartı var... Sizin anlayacağınız uzun iş...
Ama şimdi bir zaman yolculuğuna hayır demezsiniz herhalde... Tam 117 filmde başrolde oynadınız. Setten sete koştuğunuz o günlerde mesela rol seçme şansınız var mıydı? İlk senelerde en iyi rejisörlerin kendilerinin de para kazanmak için yaptıkları en kötü filmlerine denk geldim diyebilirim. Hem senaryoları önceden belli olmadığı için, neye "Evet" dediğiniz sonra ortaya çıkardı. Hem de bütün aylarını doldurmak başarı sayıldığı için geç kalmak istemezdik. Çok şanslı bir giriş yaptığım halde ilk senelerde önemli filmlere düşmedim. En büyük projeler Türkan Şoray ve Hülya Koçyiğit'e giderdi. Allah'tan Türker İnanoğlu'nun yaptığı çingene kız 'Fadime'den sonra 'Gurbet Kuşları'. 'Ankara Ekspresi' 'Utanç', 'Umutsuzlar' gibi filmlerle işte o dört yapraklı yoncanın bir parçası oldum.
UMUTSUZLAR
'Umutsuzlar'da Yılmaz Güney lümpen bir kabadayı ile zengin, rafine bir balerin kızın umutsuz aşk öyküsünü anlatır. Filmin, Güney'in eşi Fatoş Güney ile yaşadığı büyük aşka göndermeler yaptığı söylenir. Fatoş, o zamanlar Moda'nın en köklü ve zengin ailelerinden birinin kızı... Yılmaz malum, Yılmaz işte... Aralarında aşılmaz sınıfsal bir fark var. Hatta filmin bazı sahneleri Moda burnunda Fatoş'un yaşadığı evin altında çekilmiştir. Filiz Akın'a bunu sordum... Gerçekten de bu, yaşadıkları sınıfsal farklılığın filmiydi. Fatoş da çoğunlukla setteydi. Onları seyretmek hikayeyi gerçek kılıyordu. İlk defa bir yönetmen beni bu kadar serbest bıraktı. Hatta "Kameraya arkamı dönmek istiyorum" dediğimde bile "Nasıl hissediyorsan öyle yap" diyen tek yönetmen. Çünkü diğerleri, "Kızım seyirci senin yüzünü görmek için para veriyor" diye söylenirlerdi. Halbuki bazen sırtını dönmek, ödüllü Philedelphia filmi gibi değişik bir duyguyu anlatır. Bu aslında, Fatoş ve Yılmaz'ın yaşadıkları duygunun filmi idiyse de; doğallığı ve Yılmaz Güney'in dehasıyla hayali kahramanlar Çiğdem ve Fuat, özgün olarak var oldular ve onların trajedisi Türk sinemasında önemli bir aşk filmi olarak insanları ve günümüzün pek çok genç yönetmenini etkiledi.
Arkeoloji okurken Artist dergisinin yarışmasını kazanarak sinemaya geçtiniz. O günlerde sinemada sarışın olmak da bir ilkti. Yeşilçam'da ilk dikkatinizi ne çekti? SİSTEMİN PARÇASI
Annem artık dikiş dikemiyordu. Ailemi geçindirmek bana kalmıştı. Gitgide artan film tekliflerini kabul ederek sistemin bir parçası oldum. Göksel Arsoy'un kendi firmasına çekeceği "Akasyalar Açarken" filmi için kendine yeni bir rol arkadaşı arıyordu ve dergi bunun için bir yarışma düzenlemişti. Sanıyorum Göksel Arsoy-Belgin Doruk ikilisine bir alternatif olsun isteniyordu.
Göksel Arsoy o zamanlar büyük bir star... Göksel Arsoy'a olan hayranlık tapınma ölçüsündeydi. Kızlar film şirketinin paspasında uyuyorlar. Çok şaşırtıcıydı. Bunlara şahit olduğumda, kendinden geçen bu insanların tepkilerinden, bunlardan beslenen oyunculardan, bir takım taktiklerin uçuştuğu bu Yeşilçam denen dünyadan çok ürktüm. Göksel Arsoy farkında bile değildi benim yaşadığım yabancılığın. O sadece bir an önce filmi çekilip bitirilsin istiyordu. Sonradan egosunun bunca şişirilmesine karşın, onun ve eşi Soley'in şöhretten etkilenmeyen sağlam duruşuna hayran kaldım.