Her ay ortaklarıyla toplandığı 6'lı masaya adaylığını kabul ettiremeyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aday olabilmek için adeta her tuşa basıyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU UĞUR MUMCU'YU ANMAYA GİTTİ
Kemal Kılıçdaroğlu suikastle katledilen Uğur Mumcu'nun öldürülmesinin 30. yılında bombalı saldırıya uğradığı evin önüne gitti.
Kemal Kılıçdaroğlu, Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, çocukları Özge Mumcu Aybars ve Özgür Mumcu ile birlikte Faili Meçhuller Anıtı'na ve Mumcu'nun vefat ettiği alana karanfil bırakarak mum yaktı.
İKİYÜZLÜLÜK ÖRNEĞİ!
Kemal Kılıçdaroğlu'nun Mumcu'yu anmaya gitmesi tam bir ikiyüzlülük olarak yorumlandı. Öyle ki Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçmişte attığı adımlar hafızalardaki yerini koruyor…
KILIÇDAROĞLU AHMET ALTAN'A SARILMIŞTI
Bilindiği üzere CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu her fırsatta FETÖ'nün tetikçilerinden Ahmet Altan'ın tahliye edilmesini savunup hatta Altan'a sarılmıştı.
AHMET ALTAN'DAN MUMCU'YA AJANLIK SUÇLAMASI
O Altan ise Uğur Mumcu'yu ajanlıkla suçlamıştı. Ahmet Altan 11 Aralık 1988 tarihinde FETÖ'nün yayın organı Zaman gazetesine verdiği röportajda Uğur Mumcu'yu ajan ilan etmiş ve iftiralarla Mumcu'yu hedef almıştı.
İşte o manşet;
ŞEBNEM KORUR FİNCANCI'NIN MUMCU DAVASINDAKİ ROLÜ!
Kılıçdaroğlu'nun her fırsatta savunduğu bir diğer isim ise TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı… Fincancı bugün Kılıçdaroğlu'nun anmasına katıldığı Uğur Mumcu davasında bir skandala imza atmıştı. Fincancı Mumcu davasında yargılanan sanıklar hakkında gerçek dışı rapor vererek aylarca ifade vermelerini önlemişti.
Fincancı'nı o skandalını Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu anlatmıştı.
Ceyhan Mumcu geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Şebnem Korur Fincancı, Uğur Mumcu suikastının sanıkları için sahte rapor düzenledi. Bu hanımın ilk şöhret olduğu olay Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok cinayetlerinde sanıkları görmeden, muayene etmeden daha duruşma başlamadan önce bunlar işkenceye uğramıştır ifadeleri geçersizdir diye bir adli rapor verdi. Biz bunları 1 yıl süreyle tedavi edelim, 1 yıl sonra ifadeleri alınsın diye bir rapor verdi."
"FİNCANCI'NIN RAPORU NEDENİYLE YARGILAMA UZADI"
Fincancı'nın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanıyken düzenlediği o raporun ağır sonuçlar doğurduğunu iddia eden Ceyhan Mumcu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Rapor nedeniyle yargılama uzadı. Bu davayı rahat rahat iki sene uzattı, Anayasa Mahkemesi yargı gecikiyor diye yeniden yargılanma kararı verdi. Bunun gerekçelerinden birisi bu Fincancı'nın raporudur fakat daha vahimi bunlar bu cinayetleri kendilerine azmettirenleri açıklamak vaadinde bulundular. Bu rapora dayalı olarak ilk ifadelerinden vazgeçtiler ve bu açıklamayı yapmadılar."
KILIÇDAROĞLU DAHA ÖNCEDE BENZER ZİYARETLER YAPMIŞTI
Kılıçdaroğlu daha önce de benzer bir ikiyüzlülük örneği sergilemişti.
15 Temmuz darbecisi askeri öğrencilerden Taha Furkan Çetinkaya'yı ve FETÖ'yü güzelleyen annesi Melek Çetinkaya'yı ağırlayan Kemal Kılıçdaroğlu daha sonra FETÖ organize ettiği Balyoz kumpası davasıyla tutuklanmasının ardından beraat eden emekli Tümamiral Deniz Kutluk'u ziyaret etmişti. Kılıçdaroğlu daha sonra ise 28 Şubat mağdurlarından Sultan Kara ve ailesini ziyaret etmişti.
UĞUR MUMCU SUİKASTI VE SIR PERDESİ!
Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu'nun Ankara'daki evinin önünde bombalı suikast sonucu hayatını kaybetmesinin üzerinden 30 yıl geçti.
Mumcu, 22 Ağustos 1942'de, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi ile Nadire Mumcu'nun dört çocuğundan biri olarak Kırşehir'de dünyaya geldi.
Ailesinin Ankara'ya taşınması üzerine ilk ve orta öğrenimine burada devam eden Mumcu, 1965'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu.
Öğrencilik yıllarında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" makalesiyle "Yunus Nadi Ödülü"nü alan Mumcu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanlığını yaparken Milliyet gazetesine incelemeler yazdı.
Mumcu, 12 Mart 1971 dönemindeki bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı.
Mamak Askeri Cezaevi'nde birçok aydınla bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan 7 yıl hapse mahkum edildi. Mumcu, kararın Yargıtay tarafından bozulması üzerine tahliye edildi.
Serbest bırakılmasının ardından hemen askere alınan Mumcu, askerliğini "yedek subay" olarak yapması gerekirken kendi tabiriyle "sakıncalı piyade" ilan edildi.
Mumcu, Tuzla Piyade Okulunda 10 Ocak'a kadar süren üç aylık eğitimden sonra, 1973'te okul yönetimi tarafından "kötü hal ve düşünce sahibi" diye suçlanarak "er" çıkarıldı ve Ağrı Patnos'a yollandı.
Askerlikten sonra üniversitedeki görevinden ayrılan Mumcu, profesyonel gazeteciliğe 25 Şubat 1974'te Yeni Ortam gazetesinde "Anarşist!.." başlıklı yazısıyla başladı.
Köşe yazılarında hem sorunları dile getiren hem de hukuka aykırı ve yasa dışı uygulamaların üstüne giden Mumcu, yazdığı kitaplarla da ses getirdi.
"AĞCA VE BAĞLANTILARINI ARAŞTIRDI"
Güldal Homan ile 19 Temmuz 1976'da evlenen Mumcu'nun bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) oldu.
Usta gazetecinin 1977'de yayımlanan "Sakıncalı Piyade" kitabı tiyatroya uyarlandı ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nda yüzlerce kez sahnelendi.
Mumcu, terörün silah kaçakçılığıyla ilişkisini ortaya koymak ve bu yönde kamuoyu oluşturmak için 1981'de "Silah Kaçakçılığı ve Terör" kitabını okurlarıyla buluşturdu.
Papa 2. Jean Paul'e düzenlediği silahlı saldırıya ilişkin Mehmet Ali Ağca ve bağlantıları hakkında araştırma yapan Mumcu'nun, "Rabıta" ve "12 Eylül" kitapları 1987'de, önemli araştırmalarından kabul edilen "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" eseri ise 1991'de yayımlandı.
"SİS PERDESİ ARALANAMADI"
Uğur Mumcu, Yazar Musa Anter'in öldürülmesinden sonra 27 Eylül 1992'de Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı "Dipsiz Kuyu" başlıklı yazısında, "Orta Doğu, emperyalizmin kol gezdiği, terör örgütleri ile çeşitli istihbarat örgütlerinin kanlı ve kirli oyunlar oynadığı karanlık dipsiz bir kuyudur. Bu karanlık ve dipsiz kuyuda cinayetler birbirini izler. Halk deyişi ile Orta Doğu'da 'kimin eli kimin cebindedir' bilinmez. Kim, kimi, neden öldürüyor? Bu soruların yanıtlarını anında bulmanın olanağı yoktur. Olaylar yıllar sonra aydınlanır. O da bir kısmı!" ifadelerini kullandı.
Mumcu, 24 Ocak 1993'te arabasına yerleştirilen bombalı saldırıyla hayatını kaybetti. Suikastı, İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütler üstlense de aradan geçen 29 yıla rağmen cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.
Türkiye'yi sarsan suikasta ilişkin ilk yargılamalar, Mumcu'nun ölümünden 7 yıl sonra başladı. Mumcu suikastı ile Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve Doç. Dr. Bahriye Üçok cinayetlerini de kapsayan davanın adı "Umut" oldu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava, cinayetlerin ardındaki sırrı tam olarak ortadan kaldıramadı.
YARGILAMALAR OLDU
İlk dereceli mahkemenin kararının Yargıtay tarafından bozulmasının ardından yeniden görülen davada, 3 sanık "yasa dışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu örgütünü kurmak ve yönetmek" suçundan, 5 sanık ise aynı örgüte üyelikten çeşitli sürelerde hapis cezalarına mahkum edildi.
Bu kapsamda sanıklardan Mehmet Ali Tekin, Hasan Kılıç ve Ekrem Baytap, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" eylemlerinden 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Abdulhamit Çelik, Fatih Aydın, Yusuf Karakuş, Mehmet Şahin ve Recep Aydın'a ise "silahlı suç örgütü üyesi olmak"tan 6 yıl 3'er ay hapis cezası verildi.
Anayasa Mahkemesi, gözaltında tutuldukları tarihlerdeki mevzuatın, gözaltı süresinde avukata erişim imkanı tanımadığı gerekçesiyle sanıklar Aydın, Tekin, Kılıç ve Karakuş'un yeniden yargılanmasına hükmetti.
'UĞUR'UN SON DÖNEM YAZILARI PKK ÜZERİNEYDİ'
Ağabeyi Av. Ceyhan Mumcu, 24 Ocak 2008 günü yaptığı açıklamada, kardeşinin kesinlikle ABD tarafından öldürüldüğünü ve "İran yaptı" iddiasının hedef saptırma olduğunu açıkladı. Vatandaşlara da çağrıda bulunan Mumcu, "Lütfen artık dikkatli olalım ve Uğur Mumcu'nun katili İran'dır demeyelim. Maalesef ben bunu sık sık söylediğim halde bazıları televizyonlara çıkıp hâlâ 'Uğur Mumcu'yu İran öldürttü' diye açıklama yapıyor. Bu doğru değildir. Benim yaptığım araştırmaya göre ABD, 1992 Mayıs'ında Mumcu'yu öldürme kararı aldı." dedi.
Mumcu, kardeşinin son yıllarda ABD ve İsrail bağlantılı terör örgütü PKK'nın faaliyetleriyle ilgili araştırmalar yaptığını da söyledi. Uğur Mumcu'nun hayatı boyunca İran aleyhine yazılar yazmadığını ve aksine bir yazısında Humeyni'nin 'ne ABD ne SSCB' dediğini ve tam bağımsız İran'ı hedeflediği için takdir ettiğini de kaydetti. Mumcu, "Kardeşim antiemperyalist ve bağımsızlıkçı olduğu için katledildi." dedi.
Av. Mumcu şu önemli saptamayı da yapıyor: "Uğur'un yazıları üzerinden araştırma yaptım. 1993 yılında öldürülene kadar yazılarının yüzde 64'ü Amerika'nın Irak işgali ve 'Büyük Kürdistan' projesi üzerineydi."
CIA VE MOSSAD'I KALEME ALDI
Uğur Mumcu'nun PKK-ABD ve İsrail bağına dikkat çektiği yazılarından, son günlerde kaleme aldığı iki önemli yazıdan birer bölüm: "Ortadoğu'nun karanlık bir kuyu olduğu, her gün biraz daha anlaşılıyor. Kanıtlanan son ilişki, MOSSAD-Barzani ilişkisidir. (...) CIA-Barzani ilişkileri biliniyordu da MOSSAD-Barzani ilişkileri bilinmiyordu. 1971... MOSSAD'dan Kürtlere her ay 50 bin dolar para verildiği, ABD kaynaklarına dayanarak açıklanıyor. Bu ilişkiler sürüyor ve öyle anlaşılıyor ki daha da sürecek. (...) Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD antiemperyalist savaş yapıyorlar da dünya bu savaşın farkında mı değil?" (Cumhuriyet, 7 Ocak 1993.)
'ÇEKİÇ GÜÇ'E NEDEN SUSUYORLAR'
"Kuzey Irak'ta Kürt devleti kurdurduktan sonra 38. paraleldeki Irak savaş uçaklarını düşürmek 'Irak'ın toprak bütünlüğünü' savunmak mıdır? Yoksa 'Kürt devleti adına koruma ve kollama harekatı' yapmak mı? 'Çekiç Güç' Türkiye'de konuşlandırılırken muhalefet liderleri olarak yeri göğü inleten Demirel ve İnönü, bugün hükümette neden susuyorlar? Ve neden Çekiç Güç'ün bu oldu bittilerine karşı ses çıkarmıyorlar? Ve neden Bush ve Özal'ın o kadar eleştirip karşı çıktıkları Körfez siyasetini birer noter gibi onaylıyorlar?" (Cumhuriyet, 19 Ocak 1993.)
'İNSAN KENDİ ÜLKESİNİN DEVRİMCİSİ OLMALI'
Uğur Mumcu 1984 yılında BBC Türkçe Radyosu'nun sorularını yanıtlamıştı. Söyleşide bugün için anlamlı sözler sarf ediyor: "Gazeteciliği tek başına gazetecilik diye almıyorum. Gazetecilik bir siyasi işlemin parçasıdır. Onun bir parçası olarak görüyorum ve siyasi kavganın, siyasi mücadelenin bir yeri, bir kürsüsü olarak görüyorum. "Bütün olayları izlemeye çalışıyorum. Dünyada ne var ne yok onu izlemeye çalışıyorum. Çok okuyorum ve yazdığımdan daha çok okuyorum. Bizde gazetecilerin çoğu okumaz, yazarlar. Yani daha çok kendi yazdıklarını okurlar. Ben her konuda araştırma yanlısıyım. "Ben görüş olarak sosyalist eğilimliyim. Bizde sosyalist oldun mu mutlaka ya Sovyetler'in adamı olacaksın ya Çin'in adamı olacaksın. Ama bir insan kendi ülkesinin devrimcisi olmalı. Benim görüşüm bu. Ulusal bağımsız sol... Ben sosyalist eğilimliyim. İşçi sınıfının, emekçi sınıfı ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim. Ama öte yandan da Türkiye'de bir Kürtçülük, iki silahlı eylemcilik, üç yurtdışına bağımlı sosyalizm yani benim 'kançılarya sosyalizm' dediğim TKP'cilik... Bunlara da karşı çıkıyorum. Ve Türkiye solunu bunların engellediğini sanıyorum."
'NAZIM HİKMET'İN YERİ AYRI'
"Şiiri çok severim. Şair olarak Attila İlhan'ı severim. 'Ne kadınlar sevdim yoktular' diyor... Çok güzel bir tanım. Çok iyi bir şair. Tabi Nazım Hikmet'i de çok severiz, yeri ayrı onun... Hasan Hüseyin'i severim. Munis Faik Ozansoy, onu severim... Yani şiiri severim. Roman son zamanlarda Türkiye'de çok satan romanlar..."