"Yardım isteyenlere kapılarımızı kapatamayız"

Seçim sonrası ilk yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç önemli açıklamalarda bulundu...

Giriş Tarihi 15 Haziran 2015, 00:00 Güncelleme 15 Haziran 2015, 22:00
Yardım isteyenlere kapılarımızı kapatamayız

İÇİNDEKİLER

Arınç, Çankaya Köşkü'nde Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında düzenlenen Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir basın mensubunun Suriye'den Türkiye'ye geçmek isteyen yeni sığınmacılarla ilgili ne gibi önemler alınacağı yönündeki sorusu üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:

"Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'yi tehdit edecek oluşumlara izin vermemek gerektiğini baştan beri söylüyoruz. Maalesef Esed rejiminin silahlarını kendi halkına doğrultmasından sonra 5 yıla aşkın bir zamandır Suriye'de bir trajedi yaşanıyor. Bu trajedi sonucunda da ülkeye dışarıdan giren güçler bir kaos ortamını meydana getirdiler. Bu kaos ortamı içerinde de silahlı çarpışan güçler var, elde ettikleri mevziler var. Bu sebeple insanların can kaybına uğradıklarını Suriye'den farklı ülkelere sığınmak zorunda kaldıklarını, Suriye içerinde de maalesef yer değiştirdiklerini biliyoruz. Bu kaosun sebebinin bombalarla, uçaklarla, helikopterlerle şehirleri bombalayan, tespit edilebildiği kadarıyla 300 binden fazla insan hayatına son veren ülkedeki eli kanlı yönetimin olduğunu biliyoruz."

"ASKERİ TEDBİRLER MASAYA YATIRILDI"
Türkiye'nin kendi iç ve dış güvenliği bakımından hem bölgesel hem de kendi sınırları içerinde her türlü tedbiri aldığını bildiren Arınç, "Bu tedbirleri başta ABD olmak üzere koalisyon ülkeleri nezdinde yakinen takip ediyoruz" diye konuştu.

"O güçlerin kendi öncelikleri veya çıkarlarıyla Türkiye'nin öncelikleri ve çıkarları arasında bazen farklıklılar olabiliyor, bazen de örtüşen konular olabiliyor" ifadesini kullanan Arınç, şöyle devam etti:

"Mesela eğit-donat konusunda ABD ile Ürdün ile Katar ile Türkiye'nin bir işbirliği söz konusu. Ancak bu faaliyetin ne denli etkili olabildiği ve Suriye'deki tabloyu değiştirecek güçte olup olmadığı herkesin bilgileri dahilinde. Yine Türkiye'nin Suriye'de hem Türkmenlere karşı hem de diğer yasal muhalif unsurlara karşı bir siyasi desteğinin söz konusu olduğunu da biliyoruz. Ancak son gelişmeler maalesef farklı noktalarda Türkiye için aciliyet göstermeye başladı. Bu konuda özellikle harekat planları içerisinde Suriye'de cereyan eden olaylar üzerine Türkiye'nin sınır güvenliğinin sağlanması konusunda alınacak askeri tedbirler masaya yatırıldı. İç güvenliğimiz açısından alınacak tedbirler baştan sona konuşuldu. Bunların bir kısmı zaten uygulanıyor. Sığınmacıların ne kadarının kabul edileceği, ne kadarına kadar bir gelişme olabileceği de gözden geçirildi. Bildiğiniz gibi AFAD rakamlarıyla şu anda 18 bin civarında sığınmacı Türkiye'ye kabul edilmiş durumda. Bekleyenlerin sayısı azdır ama olası bir göç karşısında bunun ne noktalara çıkabileceği de takdir edildi."

"AKPM HEYETİ BUGÜN BÖLGEYE HAREKET ETTİ"
Arınç, Suriyeli sığınmacıların durumuna uluslararası kamuoyunun dikkatinin çekilmesi için Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır'a talimat verdiğini belirterek, bu konudaki çalışmaların bir kısmını da Başbakan Davutoğlu'nun kendisinin yürüttüğünü söyledi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun BM Genel Sekreteri, BM Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyeleri ile BM Mülteciler Yüksek Komiseri'ne sınırda yaşanan durumu anlatan kapsamlı bir mektup yazdığını ifade eden Arınç, şu bilgileri verdi:

"Dışişleri Bakanımız, İslam Konferansı Teşkilatı'nın Dışişleri Bakanları Toplantısı'na katılmak için Bakanlar Kurulu'ndan erken ayrıldı, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Brasseur ile dün gece bir araya geldi. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi heyeti bugün bölgeye hareket etti. Parlamenter Meclisi Genel Kurulu'nda da gündem maddesi olması için talebimiz var. Uygun karşılandığını biliyoruz. AB Yüksek Temsilcisi Mogherini'ye kapsamlı bir mektup yazıldı, G7 ülkesi dışişleri bakanlarına da yine kapsamlı mektup yazılarak Türkiye'nin durumu, Suriye'deki durum açıkça anlatıldı. İlgilenmeleri, hareket geçmeleri, onlara da sorumluluk düştüğü açık bir şekilde ifade edilmiş oldu. Dışişleri Bakanımız, NATO dışişleri bakanlarına da kapsamlı mektubunu yazdı. Sayın Başbakanımız bugün AB Konseyi Başkanı ile AB Komisyonu Başkanı'na da mektup gönderiyor. AB Bakanı Volkan Bozkır'a da verilen talimat çerçevesinde AB Genişlemeden Sorumlu Komiseri ile AB Mültecilerden Sorumlu Komiseri'ne de aynı şekilde mektuplar yazıldı. Dışişleri Bakanlığı dinamik bir çalışma içerine girdi."

Arınç, son durum karşında İçişleri Bakanlığı başta olmak üzere diğer bakanlıkların özel kalması gereken çalışmalarıyla ilgili ayrıntı veremeyeceğini söyledi.

"YARDIM İSTEYENE KAPILAR KAPANMAZ"
Bir gazetecinin Türkiye'nin mülteci kabul etme kapasitesini sorması üzerine Arınç, "Mülteci kabul edilmesi çok arzu ettiğimiz, çok istekli olduğumuz bir konu değil. Meseleye insani açıdan bakıyoruz. Suriye'den ilk sığınmacılar geldiğinde belli rakamlar konmuştu ama bu rakamların yanlışlığı sonradan ortaya çıktı. Çünkü öylesine bir zulüm oldu ki çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastalar başta olmakla üzere hayatlarını kurtarmak için sınıra geldiler. Türk milletinin karakterinde aman dileyene, yardım isteyene, hayati tehlikede olduğunu söyleyene kapılar kapanmaz" yanıtını verdi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, Bazı ülkelerin bu durum karşısında kör, sağır ve dilsiz olabileceğini ama Türkiye'nin böyle bir şey yapamayacağını ifade ederek, şunları söyledi:

"Bugün 1 milyon 600 bin civarında Suriyeli sığınmacı var. Türkiye yine insani amaçlarla 5 yıldan beri bu insanların hayati ihtiyaçlarını karşılıyor. Bildiğiniz gibi Kobani'den Türkiye'de sığınma isteyen Kürtlere karşı da kapılarımızı açtık. Bu kişilerin yarıya yakını daha sonra Kobani'ye döndü. Gönlümüz ister ki orada sükunet avdet etsin. Orada hayati tehlike kalmamışsa Türkiye'ye sığınan bu insanların tamamı kendi topraklarına, şehirlerine gitmelidir, gidebilirler. Saldırılar karşısında bunların bir kısmı da ABD uçaklarının bombaladığı köylerden kaçan gelenlerdir. Yani DAEŞ'e karşı koalisyon güçlerinin hava saldırılarından maalesef bazı Sünni Arap köyler de zarar görmüştür. İnsanlar hayati endişeyle koşuyorlar ve geliyorlar. Bir sınır koymak, bir rakam koymak elbette mümkün değil bu tehlike devam ettiği sürece. Türkiye çok arzu etmemekle birlikte eğer çok hayati bir durumda kalınırsa bugün olduğu gibi 16-17 bin kişiyi birkaç gün içinde kabul etti ama bu sürüdürülebilir bir şey değil. Türkiye bu durum karşısında mağdurlara, mazlumlara kucak açan tek ülke oluyor. Bunun maddi yönü bir tarafa bütün bu insanların Türkiye'ye gelmesiyle de toplumda birtakım değişimlerin olumsuz anlamda da görülmesi gerekiyor. Dünyanın dikkatini çekmek için bu dış politika atağında bulunmamızın bir sebebi var. Bu sürdürülebilir bir şey değildir. Hür dünyanın, Batı ülkelerinin, demokrasiye, insan haklarına inanmış ülkelerin de buradan mutlaka kendilerine görev düştüğünü bilmeleri gerekir."

"BİZ BUNLARA İTİBAR ETMEYİZ"
Bir gazeteci Arınç'a, "CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 'Yüzde 60'lık grubun beklentilerine uygun şekilde hükümeti kurmalıyız. Herkes ilkelerini açıklasın, kimlerle ilkelerimiz bağdaşıyorsa oturalım' dedi. Yüzde 10 seçim barajı, YÖK'ün kaldırılması, siyasi ahlak yasası ve Cumhurbaşkanının Anayasal sınırlar içine çekilmesi gibi ilkeler sıraladı. Bu ilkeler, AK Parti ile bağdaşıyor mu? Görüşmelerde ilk turda sonuç alınacağını düşünüyor musunuz? AK Partinin ibresi en çok hangi partiye yakındır?" sorularını yöneltti.

Konuya ilişkin Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun genel değerlendirmelerde bulunduğunu hatırlatarak, bunları ilave edilecek bir husus bulunmadığını belirten Arınç, şöyle devam etti:

"Diğer genel başkanlar içerisinde basına aksedenler var, basına aksetmeyenler var. Basında da kaynağı belli olmadan, hangi bakanlıkların hangi partiye verileceği, Meclis Başkanının kim olacağı, bütün bunlara yönelik spekülatif haberler var. Her dönemde böyle şeyler olmuştur. Hatta bırakın koalisyon hükümetlerini kurmayı, tek parti iktidarlarında bile bakan toto oynadıklarını, zaman zaman bazı isimlerin özel olarak sızdırıldığını, içinde yaşayan bir arkadaşınız olarak biliyorum. Bütün bunlara biz itibar etmeyiz. İtibar ettiğimiz tek şey, genel başkanların veya partilerin yetkili kurullarının açıklamalarıdır. Özellikle bireysel olarak milletvekillerinin kendi arzu ve isteklerini yansıtan beyanları kendilerini bağlar, partilerini hiçbir zaman bağlamaz. Bu tür münferit açıklamalara karşı çıkması gerekir. Çünkü bunların genel başkanları da parti tüzel kişiliklerini de bağlayacak noktada olmaması düşünülür. Buna en çok riayet eden AK Parti'dir. Sayın başbakanımızın ve belki de birkaç bakan arkadaşımızın açıklamaları dışında bireysel olarak tercihte bulunulduğu duyulmamıştır. Elbette şu olabilir: Partiler yetkili kurulları içinde görüşürken, milletvekilleri özel görüşlerini açıklarlar. Bu her partide yapılacak özel görüşmeler sırasında konuşulacak şeylerdir. Ama bunların basın, ekran önünde, adeta partiyi bağlayıcı şekilde dile getirilmesi doğru da mümkün de değildir."

Arınç, henüz kesin seçim sonuçların açıklanmadığını, milletvekillerinin ant içmediğini ve hükümeti kurma yetkisinin kimseye verilmediğini anımsatarak, bunun takriben 15-20 gün sonra olacağını, hükümeti kurma görevinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından, herhalde AK Parti Genel Başkanı'na verileceğini ifade etti.

Genel Başkanın, kiminle koalisyon kurulabileceği konusunda siyasi partilerin genel başkanlarıyla samimi, dürüst görüşmeler yapacağını aktaran Bülent Arınç, temel ilkeler üzerinde anlaşılırsa, koalisyon hükümetinin kurulacağını, kurulamaz ise görevin muhtemelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na verileceğini, onun da hükümeti kuramazsa görevi iade edeceğini anlattı.

Arınç, şöyle devam etti:

"Belli bir süreç geçer de hükümet kurulamazsa, Cumhurbaşkanımızın da dahil olmasıyla bir erken seçim ortaya çıkabilecektir. Bunlar bilinmeyen şeyler değil. Bu süreci Türkiye'de artık herkesin bildiğini varsayıyoruz.

Bizim şu veya bu tercihimiz söz konusu olmaz. Bugünkü görüşmelerimiz sırasında bizi sevindiren unsurlardan bir tanesi şudur: Özellikle seçim sonrası ekonomik gelişmeler ortaya konulduğunda, Sayın Babacan ve ilgili bakan arkadaşlarımız, AK Parti'nin şu an için hükümette bulunmasından dolayı piyasalarda olumsuz anlamda bir dalgalanma olmadığını, olumlu bir beklenti içine girildiğini ifade ettiler. Bu büyüme rakamlarıyla birlikte faizler, enflasyon ve diğer makro ekonomik göstergelerde istikrarın devam ettiğini gösteriyor. İş çevrelerinin, ekonomi çevrelerinin, dış çevrelerin Türkiye'de istikrarı devam ettirecek bir hükümet görmek istediklerini sağır sultan bile biliyor. Dolayısıyla, eğer hükümet kurma aşamasına aşamasına girildiğinde, Sayın Başbakanımız, istikrarı devam ettirecek bir koalisyon örneğini ortaya koyabilirse, ben Türkiye'deki bu gelişmelerin olumlu anlamda devam edeceğine inanıyorum."

Bazı genel başkanların kapıları şimdiden kapatmış olabileceklerini vurgulayan Bülent Arınç, siyasetçilerin, "Ben şununla olmam, bununla olmam", "Benim şu kırmızı çizgilerim var, bundan asla vazgeçmem" demelerinin doğru olmadığını ifade etti.

Arınç, "Temel ilkeler ve prensipler üzerinde görüşmeler yapılabilir. Türkiye'nin hayrına olacak bir icraat hükümeti kurulabilirse, bundan Türkiye fayda görür. Biz mademki bir koalisyon hükümeti kurmaya mecbur kaldık, bu seçimler sonucunda, milletimizi suçlamıyoruz, milletimizin kararına saygı duyuyoruz, bu karardan ortaya çıkacak sonucun da Türkiye'de istikrarı devam ettirecek bir güçlü koalisyon kurulması olduğuna da inanıyoruz. Dolayısıyla onu bekleyip görmemiz gerekir. Bunun dışında bir anlayışın Türkiye'ye fayda getirmeyeceğine biz de inanıyoruz" diye konuştu.

ÇÖZÜM SÜRECİNİN OLMAMASI EKSİKLİK
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, bugün Parti Meclisi toplantısından önce yaptığı açıklamalar bulunduğunu ifade eden Arınç, bu konuşmada belli ilkelerin madde madde sayılmadığını, ancak arkadaşlarının Kılıçdaroğlu'nun demek istediklerini maddeler halinde kendilerine ilettiklerini aktardı. Bunların bir kısmının temenni, bir kısmının siyasette mutlaka olması gerekenler olduğuna işaret eden Arınç, bir kısmı da belki sadece belli makamları hedef alan göndermeler olarak değerlendirdi.

"Bunlar değerlendirilir. Bunlar bugün yapılan açıklamalardır" diyen Arınç, ama bunların koalisyon kurulması için gelen birine henüz söylenmediğine dikkati çekti.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamasını dikkatle okuduğunu, siyasi değerlendirmeler yaptığını değerlendiren Bülent Arınç, şöyle konuştu:

"Bunların hepsine saygı duyabiliriz. Ama çok büyük bir eksiklik tespit ettim. Mademki buna önem verilerek açıklama yapılıyor, o basın mensubu arkadaşımız da bunların içerisinden bir süzme yaptıkları zaman, 12, 13, 14 tane başlık getiriyorlar, bir ana muhalefet partisi lideri, böyle kapsamlı bir konuşma yaptığı zaman nasıl oluyor da çözüm süreciyle ilgili bir cümleyi sarf etmiyor? Bu konuşmanın içerisinde çözüm sürecinin ne olacağını, bu sürece nasıl baktıklarını, koalisyon ortağı oldukları takdirde çözüm süreciyle ilgili kanaatleri nedir, ben bulamadım. Siz bulduysanız böyle bir cümleyi, lütfen bana da gösterin. Bunu bir eksiklik olarak görüyorum. Eğer Sayın Kılıçdaroğlu bu açıklamalara devam edecekse çözüm süreciyle ilgili özel düşüncelerini, şüphesiz partisine ait düşünceleri kastediyorum, kamuoyuna açıklamasında fayda olabilir."

Bir gazetecinin, AK Parti ile diğer partiler arasında koalisyon öncesi alt düzeyde görüşmeler olup olmadığını sorması üzerine Arınç, "bildiği kadarıyla olmadığını" söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Deniz Baykal ile görüşmesine değinen Arınç, Baykal'ın geçici TBMM Başkanlığı ve parlamentonun çalışması ile ilgili görüşme yaptığının taraflarca ifade edildiğini kaydetti.

Erdoğan'ın, siyasi parti liderleriyle görüşme yapacağına ilişkin sözlerinin basına yansıdığını buna, CHP ve MHP'nin karşı çıktıklarına dair açıklamalar yapıldığına vurgu yapan Bülent Arınç, şöyle dedi:

"Evet, Anayasa'da bazı hükümler var. Ama Cumhurbaşkanımızın, 'Siz şununla koalisyon kurun' şeklinde bir toplantıya davet ettiğini bilmiyorum, inanmıyorum. Bu herhalde Sayın Baykal gibi parlamento çalışmaları, belki Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlar konusunda siyasi parti genel başkanlarını bilgilendirmek istemiş olabilir. Ama, takdir kendilerinindir. Biz, Sayın Başbakanımıza yetki verildikten sonra bir çalışma yapılacağını biliyoruz. Kendisi o şekilde ifade ettiler. Ama, birbirleriyle arkadaşlık ilişkileri olan insanların, bir araya gelmeleri, konuşmaları, çay içmeleri, onları bilmediğimiz gibi doğrudan bizi de ilgilendirmiyor."

"KANTONLARI BİR ARAYA GETİRECEK FORMÜLÜN İŞARETLERİNİ GÖRÜYORUZ"
Bir gazetecinin, "Suriye'de Türkmenlere ve Araplara dönük bir yer değiştirmeye zorlama da söz konusu. Türkiye, koalisyon güçlerinin bombardımanından rahatsız mı? Bu rahatsızlığı Türkiye ABD'ye iletti mi? Özellikle PYD lehine değiştirilen demografik yapıdan duyulan rahatsızlık iletildi mi?" sorusu üzerine Bülent Arınç, koalisyon güçlerinin DAEŞ hedeflerini bombalamasına Türkiye'nin muhalif tavrı olmadığı yanıtını verdi.

Arınç, şöyle devam etti:

"Evet, biz bu bombardımanlara bazı ülkeler gibi katılmadık. Kendimizce çok haklı sebeplerimiz de var. Ama bazı yerlerin kullandırılması dolayısıyla onlara belki birtakım imkanlar temin edilmiş olabilir, karşılıklı anlaşma içerisinde. Onlar, DEAŞ'a karşı bunu yapıyorlardı. Bu kez dediğiniz gibi bombalanan yerlerden insanların bir şekilde etnik temizliğe, PYD ve YPG tarafından ve DEAŞ tarafından, garip ilişkiler ve ittifaklar bunlar ama Suriye'nin kuzeyinde yaşanan gelişmeler, böyle bir sürülmenin, oraları temizlemenin, oraya başka unsurları doldurmanın ve kantonları bir araya getirecek bir formül üzerinde çalışma yapıldığının biz işaretlerini görüyoruz. Buradaki bombalama ve bazı kişilerin hayatını kaybetmesi dolayısıyla şüphesiz Başbakanlığımız kendilerine gerekli ikazlarda bulunmuş ve dikkatlerini de çekmiştir. Çünkü ABD ve koalisyon güçleriyle şu anda belli konularda Türkiye'nin, mesela eğit-donat konusunda olduğu gibi bir olumlu anlaşmanın, en azından fikir birliği yapmanın içindeyken son gelişmeler, bunun farklı şekilde seyrettiğini gösteriyor. Gereken ikazların da yapıldığını söyleyebilirim."