Dünya ve Âhiret mutluluğunu isteyen mutlaka günahları bırakacak, yaptıklarından temizlenmek için de Rabbine tövbe edecek, affını dileyecektir.
Günahlarına tövbe etmek müminin vacip görevidir. Bu görev ömür boyunca da devam edecektir. Zira, insan melekler gibi nûranî bir yaratık olmadığı ve günahlara arzulu nefsî bir güçle yaratıldığı için hatalara düşmekten korunamaz.
Peygamberimiz bu gerçeği şöyle açıklamıştır. "Her bir insan hata edici/günah işleyicidir. Ancak hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edip Allah'tan affını dileyendir." (3) Bizler Kur'ân'ımızın Mütaffifûn Sûresi'ndeki ifadesiyle kalplerimizi paslandıran, Rabbimizle aramızda perde oluşturan ve Cehennem'e yol olabilecek olan günahlarımızı tövbe ile gidermez, giderek de artırırsak ilâhî adalet gereği iç huzursuzluğumuz artar, rûhî elemlerimiz çoğalır, vücudumuza ve malımıza yönelik maddî ve manevi cezalara muhatap olabiliriz. Ayrıca âhiretimizi kuşatacak ilâhi azaba da uğrarız. Hiçbir kurtarıcı da bizi kurtaramaz.
Bu gerçeği açıklamak içindir ki Peygamberimiz öz kızı Hz. Fatıma'ya şöyle buyurmuştur: "Ya Fatıma! Aman nefsini Allah'ın azabından kurtarmaya çalış. Zira Allah'a yemin ederim ki, ben senden Allah'ın azabını gideremem..." (4) Hata edebiliriz. Namaz kılmamak, zekât vermemek, ana-babaya âsî olmak, adaletten sapmak, hileli imâlat yapmak gibi Rabbimizin emirlerine itaatsizlik yapabiliriz, mümkündür.
İçki içmek, zina yapmak, faiz alıpvermek, karaborsacılık yapmak, yalan söylemek, şahıs veya kamu mallarını zimmete geçirmek ve Rabbimizin üzerimizdeki sayılamayacak kadar çok olan nimetleri üzerinde düşünmemek gibi günahların/suçların faili olabiliriz.
Bizden benzeri daha nice günahlar zuhur edebilir.
Günahlarımızın sebep olacağı bunalımlar, musibetler ve azaplardan korunabilmek için Mevlâmızın bizlere açtığı tövbe kapısından kulluk şuuru ile içeriye girmeliyiz.
Mevlâmızdan affımızı dilemeliyiz. Eğer yaptığımız günahlar, haklara tecavüz gibi kul hakları ile ilgili ise Allah'tan mağfiretimizi talep ederken hak sahiplerinin de haklarını ödemeliyiz.
Böylece gerekli şartlarına riâyet ederek günahlarımıza tövbe etmeliyiz.
Yüce Allah emirlerini tatbik edip yasaklarından kaçınmayan kullarını cezalandıracaktır. Fakat kulunu günahları ölçüsünde azaplandırmak Allah'a vacip değildir.
Yüce Mevlâmız, rahmetini gazabı dahil her şeye üstün kılmıştır. Rahmetine kendi zatına görev olarak yüklemiştir. (5) O, pek ziyade kerem sahibidir. Kullarına merhameti sonsuzdur.
Duâ ve tövbeleri kabul eden, günahları bağışlayandır O.
Merhameti ve affı sınırsız olan Mevlâmız kullarını cezalandırmayı da sevmez. Bunun içindir ki hatasız olamayacak kullarına Tahrim Sûresi'nde şu lütufkâr emri vermektedir: "Ey iman edenler! İşlediğiniz günahlara bir daha dönmeyecek şekilde Allah'a tövbe ediniz..." (6) Kullarını azaplandırmayı değil bağışlamayı seven Mevlâmız, bir hadîsi kudsî'de şöyle emir buyurur: "Ey kullarım! Sizler gece gündüz hata edicisiniz.
Ben de günahları affediciyim. Benden affınızı dileyin sizi affedeyim..." (7) Rabbimizin bu çağrısına icabet ederek O'nun lütfuna gönül bağlayanlar elbette ki bağışlanacaklardır, çünkü O kullarına bağışlamayı vaad etmekte ve şu müjdeli duyuruyu yapmaktadır: ["Allah kullarının tövbelerini kabul eder. Onların günahlarını bağışlar.
Yaptıklarınızı da bilir." "Allah (şahısların, putların, ilkelerin, rejimlerin v.s.) zatına ortak tutulmasını hiç mi hiç bağışlamaz. Ama dilediği kişilerden bunun dışındaki günahları bağışlar…"] (8) Mevlâmız Rahman, Rahîm, Ğafûr, Raûf, Settar ve Kerîm olan bir Rab'dır.
- Allah şanını artısın- Peygamberimiz bir ananın çocuğunu ateşe atamayacağını, Allah'ın kullarına olan merhametinin ise ananın çocuğuna olan merhametinden pek çok olduğunu bildirir ve bu çokluğu şöyle açıklar: "Allah, yüz bölüme ayırdığı rahmetinin yalnızca birini insanlar, cinler ve hayvanlara vermiştir. (insanlar ve cinler) paylarına düşen o bir rahmetle birbirlerine acır ve ikramda bulunurlar. Vahşi hayvanların yavrularına şefkati de o bir rahmetten aldıkları pay sebebiyledir.
Allah, kendi zatına ayırdığı doksan dokuz bölümlük rahmetiyle Kıyamet Günü'nde kullarına merhamet edecektir." (9) Rabbimiz böylesine sonsuz rahmet sahibi olduğu içindir ki, ne derece günah sahibi olunursa olunsun rahmetinden ümit kesilmemesini emretmektedir. Zümer Sûresi'nde Mevlâmız şöyle buyurur: "... Ey günah işlemekle nefislerine karşı haddi aşmış kullarım! Allah'ın rahmetinden/sizi bağışlamasından ümidi kesmeyiniz. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır. Çok çok merhamet edendir." (10) Tövbe vâcib bir görevimiz olduğu için ibâdettir. Kulluğunu idrak ederek tövbe edenlere bu ibâdetlerinin mükâfatı şüphesiz verilecektir.
Mevlâmız şartlarına uygun tövbe ederek îmanlı bir hayat sürenlerin ve güzel ameller yapanların günahlarını sevaplara dönüştüreceğini de vaad etmektedir. (11) Rabbimiz Al-i İmran Sûresi'nin 135. ve 136. âyetlerinde ise bizleri şöyle müjdelemektedir: "Bir günah işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anarak hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenleri hem de yaptıkları günaha bile bile ısrar etmeyenleri (Allah bağışlar.) Günahları Allah'tan başka kim affedebilir?
İşte onların mükâfatı Allah'tan bir mağfiret ve altından ırmaklar akan Cennet'lerdir. Onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Böyle yapanların mükâfatı ne güzeldir."
* * *
"Ümit ederim ki Rabbimin rahmeti taksim edilirken günahlara göre gelir. Günahları çok olana ilâhi rahmet de çok gelir." (12) diyen gönül adamının ümidiyle tövbe edelim. Kalplerimizi Allah'a yönelterek, ellerimizi O'na açarak bizi aklatacak rahmet dileyelim.
Günahlarını küçümseyen ve tövbesini sonu gelmeyen yarınlara erteleyen zavallılardan olmayalım.
Rûhu günahlarından arındırmanın, İslâmî yaşayışa yönelerek mutlu olmanın, öz ifadesiyle ilâhî azaptan korunarak ilâhi rızaya ve Adn Cennetlerine ermenin yolu tövbedir.
Yazımızı Peygamberimizden hadîslerle bitiriyorum. Allah'ın Peygamberi şöyle buyuruyor: ["Ey İnsanlar! Allah'a tövbe ediniz. Zira ben günde yüz defa: (Allahım! Beni bağışla!, diyerek) Allah'a tövbe ederim.
Zira "tövbe eden kişi hiç günah işlememiş gibidir."] (13)
(1) Nahl 97
(2) Taha 1243
(3) EtTac, 5/515.
(4) İbnü Kesîr, 3/350.
(5) Araf 156; Enam 12.
(6) Tahrim 8.
(7) et-Tac, 5/148.
(8) Şura 25, Nisa, 48
(9) et-Tac, 5/156.
(10) Zümer, 53
(11) Furkan, 70.
(12) Kasîde-i Bürde, Beyit 156.
(13) et-Tac, 5/151; C. Sağîr, 1/134.
* * *
BiR AYET
"Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa (Allah) onun kötülüklerini örter..." (Tegabun Suresi, 9)
* * *
BiR HADİS
"Tövbe eden kimsenin dört alameti vardır: Amelinde Allah için hayır dilemesi, (ihlâslı olması) batılı terk etmesi, hakka bağlı bulunması ve hayır işlere ihtiraslı olmasıdır."
* * *
SORU-CEVAP
En yüce amel hangisidir?
Bir sahâbî sordu: "- Ya Resûlallah! İslâm Dîni'nde Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir? Allah'ın Resûlü (S.) Hz.
Muhammed şu cevabı verdi:
- Beş vakit namazı vaktinde kılmaktır. Zira namaz, dinin ana sütunudur.
Beş vakit namaz günahlardan arındırır mı?
Ebu Hüreyre anlatıyor.
Allah'ın Resûlü sahâbîlere sordu: "- Birinizin kapısı önünde bir nehir olsa, bu nehirde günde beş defa yıkansa, ne dersiniz, onda hiç kirden eser kalır mı?
- Elbette, kirden eser kalmaz (Ya Resûlallah!) (Bu doğrulama üzerine) Allah'ın Resûlü şöyle buyurdu:
- İşte beş vakit namaz kılmak da, beş defa nehre girip yıkanmak gibidir. Allah bu namazlarla günahları giderir."
Namaz kişiyi suçtan/ günahtan alıkoyar mı?
Bir sahâbî, Hz. Peygamber'e gelerek (S.) diğer bir sahâbî hakkında şöyle dedi: "- Ya Resûlallah! Filanca kişi gece namaz kılıyor, gündüzleri de hırsızlık yapıyor. (Bu hale ne buyurursunuz?) Allah'ın Resûlü şöyle buyurdu:
- Namazı onu, yakında sözünü ettiğin suçtan alıkoyacaktır."