Takvim yazdı Bakan Fidan doğruladı: SDG, İsrail’den cesaret alıyor
Bakan Fidan’ın “SDG İsrail’den cesaret alıyor” sözleri, Suriye sahasındaki kirli denklemi tüm açıklığıyla gözler önüne serdi. Takvim’in aylardır dikkat çektiği SDG–İsrail hattı, Fidan’ın net ifadeleriyle resmi ağızdan teyit edilmiş oldu. Fidan, terör örgütü SDG’nin Suriye’deki oyalama ve dayatma politikasının arkasında İsrail desteğinin bulunduğunu açıkça ortaya koyarken, bu bağ koparılmadan bölgede kalıcı istikrarın mümkün olmadığını vurguladı.
Özel bir televizyon kanalına konuk olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze'den Suriye'ye, Rusya-Ukrayna savaşından bölgesel güvenlik mimarisine kadar birçok başlıkta çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Terör örgütü SDG'nin İsrail'le ilişkilerine net ifadelerle dikkat çeken Fidan, örgütün Suriye sahasındaki tutumunun arkasında Tel Aviv etkisinin bulunduğunu açıkça dile getirdi.
Beşar Esad, AA
SDG ESAD'A KARŞI HAREKET ETMEDİ
Özel bir kanalda gündemi değerlendiren Bakan Fidan, terör örgütü SDG'nin DEAŞ bahanesinin arkasına saklanarak süreci oyaladığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
"SDG, İsrail'den kesinlikle cesaret alıyor. Bu yeni değil hep böyleydi. SDG hiçbir zaman muhalefetle beraber Esad'a karşı hareket etmedi."
Fidan, Türkiye'nin "terörsüz Türkiye, terörsüz bölge" hedefi doğrultusunda sahadaki gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgularken, SDG'nin sergilediği tutumun bölgesel istikrarın önündeki en önemli engellerden biri olduğuna işaret etti.
TAKVİM AYLARDIR UYARIYORDU: SDG-İSRAİL HATTI NETLEŞTİ
Takvim'in aylardır gündeme taşıdığı ve defalarca dikkat çektiği SDG–İsrail eşgüdümü, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamalarıyla bir kez daha teyit edilmiş oldu. Fidan, İsrail'in Suriye'deki hareketliliği ile SDG'nin Şam'la entegrasyondan kaçınması arasında doğrudan bir bağ bulunduğunu açıkça ifade etti.
Bakan Fidan, daha önce yaptığı değerlendirmelerde bu ilişkiyi şu sözlerle tanımlamıştı:
"Burada tabii İsrail'in Suriye'deki hareketliliği ile 'Kasad'ın (SDG) açıkçası isteksizliği arasında bir ilişki var, bir orantı var. Bunu artık söylemek gerekiyor. Bu YPG'nin tek başına aldığı bir karar değil."
10 Mart’ta imzalanan mutabakat uygulanmıyor, AA
ULUSAL ORDUYA ENTEGRASYONDAN KAÇINIYOR
10 Mart'ta Suriye yönetimiyle mutabakat imzalayan terör örgütü YPG/PKK'nın anlaşma hükümlerini uygulamadığına dikkat çeken Fidan, örgütün petrol ve enerji sahalarını devretmeyi reddettiğini, ulusal orduya entegrasyondan kaçındığını vurgulamıştı.
Bir dönem "tek devlet, tek ordu" söylemini kullanan YPG elebaşı Ferhat Abdi Şahin'in, İsrail'den aldığı destekle söylem değiştirerek "adem-i merkeziyetçilik" adı altında özerklik talebine yöneldiği de Ankara'nın yakın takibinde.
Bu noktada Fidan, İsrail-SDG ilişkisine dair çarpıcı bir tespitte bulunarak şu ifadeleri kullanmıştı: "Tabii, yani İsrail, Suriye ile belli bir anlaşma zeminine geldiği gün YPG'nin de geleceğini göreceksiniz."
Bakan Fidan: “Umarım bir çatışma olmaz.
ÇATIŞMA KİMSENİN FAYDASINA DEĞİL
Olası bir çatışma riskine de değinen Fidan, Türkiye'nin önceliğinin istikrar ve sivillerin korunması olduğunu belirterek şunları demişti:
"Umarım bir çatışma olmaz. Dediğim gibi yani çatışma kimsenin faydasına değil. Sivil halk ondan mustarip oluyor. İnşallah olmaz, inşallah YPG/PKK yani kendine düşen sorumluluğu yapar."
Bakan Fidan, AA
TAKVİM'İN İŞARET ETTİĞİ DENKLEM NETLEŞTİ
Takvim'in aylardır dikkat çektiği tablo, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın açıklamalarıyla bir kez daha doğrulandı. Fidan'ın değerlendirmeleri, SDG'nin süreci oyalayan tutumunun arkasında İsrail desteğinin bulunduğunu ortaya koyarken, bu denklemin değişmemesi halinde Suriye'de kalıcı istikrarın sağlanmasının zor olduğunu gözler önüne serdi.
Bakan Fidan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ekibinin ortaya koyduğu politika çerçevesinde İsrail'in bölgeyi şekillendirme arayışında olduğunu vurgulayarak, bunun emarelerinin Lübnan, Suriye, Gazze, Batı Şeria, İran ve Katar'a yapılan saldırılarda görüldüğünü söyledi. İsrail'in, kendi güvenlik algısını başkalarının güvensizliği üzerinden oluşturduğu bir politikaya sahip olduğunu yineleyen Fidan, İsrail'in bu politika çerçevesinde komşu ülkelerine müdahalesinin devam edeceğini ve bu konuda uluslararası aktörlerle atılması gereken adımlar olduğunu dile getirdi.
Fidan, "Amerika'nın burada son derece önemli bir rol oynaması gerekiyor çünkü (ABD Başkanı Donald) Trump yönetimi şöyle bir şey yaptı. Hem Gazze'de hem Suriye'de iki konuyu üstlendi. Gazze'deki barış anlaşmasının üstleniciliğini yaptı bizimle beraber ve Suriye'deki sürece destek verdi." diyerek, Trump'ın Suriye'deki süreçte Türkiye'yi öncelediğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a defalarca teşekkür ettiğini ve övdüğünü hatırlattı.
SDG, İSRAİL'DEN CESARET ALIYOR MU? KESİNLİKLE ALIYOR"
Bakan Fidan, "SDG hiçbir zaman için muhalefetle beraber Esed'e karşı hareket etmedi. Esed'in gitmemesi konusu sadece Rusların ve İranlıların istediği bir konu değildi. İsrailliler de gitmesini istemiyordu." diyerek, geçmiş yıllarda İsrail'in etkisi altındaki ABD'li politikacıların da aynı noktaya geldiğini ve muhaliflerden desteğini çektiğini dile getirdi.ABD siyasetinin ve Trump yönetiminin artık Suriye'nin geleceğiyle ilgili farklı bir görüşünün bulunduğuna işaret eden Fidan, "Şimdi burada SDG'nin durduğu yerden aslında vazgeçerek bir an önce Şam'daki yönetimle anlaşması ve 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor." dedi.
Fidan, bunun sadece Suriye'nin istikrarı için değil, aynı zamanda Türkiye, Irak ve Ürdün gibi milli güvenlik tehdit algısı olan ülkeler için de önemli olduğuna değinerek, Suriye yönetimi ve SDG arasındaki sürecin diyalog, barış ve güven ortamı içinde çözülmesini teşvik ettiklerini, gerekli yönlendirmeleri yapmaya devam edeceklerini aktardı.
"SDG'nin DEAŞ bahanesiyle süreci uzatmaması gerekiyor"
Fidan, terör örgütü DEAŞ'ın çok küçülmüş bir vaka olduğuna ve sistemik bir tehdit oluşturacak durumda olmadığına dikkati çekerek, bölge aktörlerinin bir araya gelerek bu meselenin üstesinden gelebileceğine işaret etti. DEAŞ'ı mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak gördüklerini fakat örgüt bahanesiyle daha farklı politik ve bölgesel projelerin hayata geçirilmesinin problemli olduğunu kaydeden Fidan, "Ama savaşan bir millet olarak, askeri kabiliyetleri, istihbari kabiliyetleri çok yüksek bir millet olarak şunu da biliyoruz ki DEAŞ'a gösterilen reaksiyonun orantısı tehdidin kendisiyle mütenasip değil. Orada başka hedefleri hayata geçirmeyle alakalı konu var." ifadelerine yer verdi.
Fidan, DEAŞ'ın herkesin kullandığı bir aparat olduğunu dile getirerek, İran'ın yanı sıra batı ülkeleri ve devrik Beşşar Esed rejiminin de DEAŞ'ı kullanarak kendine alan açtığına işaret etti.DEAŞ'ın, Suriye'nin geleceğini farklı şekilde yönlendirecek bir tehdit olarak sunulması ve mücadele edilecek bir terör örgütü olarak görülmesinin farklı konular olduğunu söyleyen Fidan, yeni yönetimin buna müsaade etmeyeceğini düşündüğünü aktardı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (AA)
Fidan, "SDG'nin bu noktada gerek DEAŞ bahanesi, gerek başka bahanelerle artık süreci uzatmaması gerekiyor. Çünkü burada tekrar tekrar altını çiziyorum, burada sadece Suriye'nin güvenliği ile ilgili bir konu yok, bu Türkiye ile ilgili bir konu. Bunlar PKK'nın oradaki uzantısı ve PKK'nın şu anda Türkiye'yle yürüttüğü bir süreç var. Kendini fesih kararı var. Bu kararın etkilerini sadece sınırlarımızın içerisinde değil, sınırlarımızın ötesinde de görmek istiyoruz." ifadelerini kullandı.
"Bütün sorun zaten son 7-8 yıldır Türkiye'de olan herhangi bir konudan dolayı değil, sınırın ötesinde olan sorundan dolayı başlıyor bizim için." diyen Fidan, sınır içindeki konunun büyük ölçüde zaten halledildiğine ancak sınırın ötesinde sorunun sürdüğüne işaret etti.
Fidan, "Sınırın ötesinde silahlı kontrolsüz unsurlar, terör unsurları varlığını devam ettirdiği sürece, herhangi bir yere cevap vermeyen, bu DEAŞ olur, PKK olur, DHKP/C olur, diğer sol gruplar var Suriye'de şu anda silahlı olarak örgütlenmiş durumda, bunlar olur, bunların hepsinin varlığı, silahlı varlığı bizim için bir güvenlik sorunudur." diyerek, yasal çerçevede siyaset yoluyla fikirlerin dile getirilmesinin başka bir konu olduğunu belirtti.
Siyasal ideolojilerle değil, siyasal metodolojilerle problem yaşadıklarına değinen Fidan, "Siz kendi gündeminizi silah yoluyla ilerletmeye çalıştığınız zaman bu artık bir demokrasi ve fikir özgürlüğü sorunu olmuyor." dedi.
Fidan, Suriye'de bir DEAŞ militanının düzenlediği silahlı saldırıda 2 ABD askeri ve 1 ABD vatandaşının öldürmesinin bir provokasyon olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusunu "Tabii." yanıtını verdi.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ
"Terörsüz Türkiye" sürecinin Türkiye'nin üzerine düşen ödevler açısından fevkalade şeffaf ve iyi ilerlediğinin altını çizen Fidan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin daveti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın irade koymasıyla başlayan sürecin toplumsal barış adına önemli bir fırsat sunduğunu belirtti. Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi olgunlukla bu süreçte bir iyilik aramasının önemini vurgulayarak, TBMM ve halkın sürece destek verdiğine işaret etti.
Süreci televizyon kanallarında ve meclis komisyonunda tartıştıklarına değinen Fidan, "Şimdi burada tabii bir eşitsizlik var, karşı tarafın bu türden bir tartışması yok. Örgüt bu konuda ne düşünüyor, ne yapacak, ne edecek... Herkes Türkiye'den beklenen adımları ifade ediyor da örgütün kendi adımlarına ilişkin, ne yapacağına ilişkin bir cümle biz duymuyoruz. Bir defa bu şeffaf olmayan durumun giderilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
Fidan, TBMM çatısı altında sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerinin de süreç hakkındaki görüşlerinin dinlendiğine ve ortak akıl arandığına dikkati çekerek, "Örgütün bu olgunluğu çok ciddiye alması gerekiyor." dedi.
Örgütün ne olması gerektiğini çok iyi bildiğini söyleyen Fidan, "Sen silahlarından vazgeçeceksin ve hayatına bundan sonra meşru siyasi sınırlar içerisinde, eğer varsa ideolojik bir kavgan, katılmıyorum ama senin ideolojik bir kavgan olabilir, oradan siyasetten yoluna devam edeceksin. Siyasetle değil, silahla sen yoluna devam edersen silahla karşılık bulursun. Bunun cevabı budur." diye konuştu. Fidan, AK Parti'nin iktidara geldiğinden beri vesayetleri kırmak için inanılmaz bir mücadele verdiğini dile getirerek, partinin, halkın bütün kesimlerinin meclis çatısı altında rahatça siyaset yapmasını ve taleplerini yansıtmasını istediğini söyledi.
"Böyle bir ortam Türkiye'de varken, bölgenin en demokratik ülkesiyken, bölgedeki Kürtlerin yaşadığı en demokratik ülke Türkiye ama silahlı mücadelenin de verildiği tek ülke Türkiye. Bunun bir şey söylüyor olması lazım. Sen bunu Irak'a karşı vermiyorsun, İran'a karşı vermiyorsun, Suriye'ye karşı vermiyorsun Esed rejimine karşı. Hiçbir demokratik olmayan sistemle işin yok ama bu mücadeleyi kendi içinde başlatmış, bitirmiş, bedelini ödemiş bir ülkeye, ülkenin halkına, ordusuna, meclisine silah çekmekte de hiçbir sıkıntı görmüyorsun." diyen Fidan, örgütün kendi iradesiyle değil, bölgesel ve küresel ittifaklarla iş yürüttüğü için bunun yaşandığına işaret etti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (AA)
Fidan, "Örgütün lideri hapishanede bu gerçeği görmüştü zaten. O gerçeği çok önceden görmüştü. 2013 yılında bu çağrıyı yapmıştı. Ama o zaman Suriye'yi bahane ederek başka bölgesel ülkelerin, dağ kadrolarındaki yöneticilerin zihnine girerek o süreci o dönem bitirdiler." dedi.
Örgüt liderinin açıklamalarına rağmen çatlak sesler çıkmasının bir iç çekişmeyi gösterip göstermediği hakkındaki soruyu cevaplayan Fidan, "Benim gördüğüm, o dönemden de benim tecrübem... Tabi işleyen bir süreç var. Örgüt kadroları yüzde 100 kendi görüşleriyle örtüştüğü zaman, yönetici kadro, onu ciddiye alıyorlar. Örtüşmediği zaman başka gerekçeler ve tefsirler, yorumlar var." ifadelerini kullandı.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin meselesinin çözümünde ve Filistin davasına destek vermede siyasi iradesini sonuna kadar ortaya koyduğunu belirterek, Türkiye'nin gereken bütün uluslararası ve ikili çabalarda adım attığını kaydetti. Gazze'de konuşlandırılması planlanan Uluslararası İstikrar Gücü'nü oluşturacak ülke ve asker sayısı gibi detayların tartışıldığını aktaran Fidan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı uyarınca İstikrar Gücü'nün nereye yerleşeceğinin ve temel görevinin ne olacağının görüşüldüğünü söyledi.
Fidan, İstikrar Gücü'nün en önemli görevinin İsrail ile Filistinliler arasında bir hat kurarak tarafların birbirine saldırmasını önlemek olması gerektiğini vurgulayarak, "Bu böyle olmadığı zaman, gücün asli görevini yerine getirmede sıkıntı yaşayacağını düşünüyoruz." dedi.
Taraflardan biri İsrail olduğu için Filistinliler kadar İsrail'in de gelecek güçler noktasında tercih hakkı bulunduğuna işaret eden Fidan, İsrail'in bu hakkını Amerikalılar üzerinden yansıttığını belirtti.
Fidan, Türkiye'nin savaş boyunca İsrail'i en çok eleştiren ve baskı yapan ülke olması nedeniyle İsrail'in "Türkiye konusunda çekinceli olduğunu söylediğini" aktararak, şunları kaydetti:
"Bizim isteğimiz, biz içinde olalım veya olmayalım, gerçekten İsrail'in oradaki işgalini, zulmünü sona erdiren, insani yardımları mümkün kılan bir gücün bir an önce oraya gitmesi ve Gazze'deki Filistinlilerin varlığının ve hayatının garanti altına alınması. Bu çok önemli. Çünkü İsrail'in halihazırdaki orijinal planı Gazze'yi insansızlaştırmak, Filistinlilerden arındırmak. Bunun önüne geçecek konu uluslararası bir birliğin oraya gidip her iki tarafın da güvenliğini ve sükunetini sağlayacak bir çalışma içerisinde olması."
CAATSA YAPTIRIMLARI
Fidan, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası'nın (CAATSA) kaldırılmasına ilişkin çalışmalar hakkındaki soruya, "Cumhurbaşkanımızla Trump'ın Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede temel irade çerçevesi konulmuş olan bir konu. Bu iradeye uygun olarak gerek onda gerek Halkbank davasında, bu iki tane sorunlu alan şu anda. Geri kalan alanlarda çok iyiyiz, küresel ilişkilerde, diğer ticari konuları artırma hedefimiz var, buradaki çalışmalar devam ediyor." yanıtını verdi.
Çok yakında bu konuda bir açılım olacağını düşündüğünü aktaran Fidan, bunun savunma sanayi açısından önem arz ettiğini dile getirdi.
Fidan, Türkiye'nin savunma sanayi konusunda yüzde 80 yeterlilik oranına ulaşmış olduğunu ancak hiçbir ülkenin bu konuda tek başına yeterli olmadığını ve alışveriş içinde olduğunu belirterek, "CAATSA'dan dolayı Savunma Sanayii Başkanlığımız muhataplık geliştiremiyor. Bunu bir defa bizim sağlıyor olmamız lazım. Çünkü bizim temel aktörümüz, profesyonel ve uzman kuruluşumuz bu noktada Savunma Sanayii Başkanlığımız." diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (AA)
Yaptırımlar kaldırıldıktan sonra Savunma Sanayii Başkanlığının rolünü alacağına işaret eden Fidan, CAATSA'dan kurtulmanın en önemli kazançlarından birinin bu olacağını kaydetti. Fidan, NATO içerisindeki karşılıklı bağımlılık ilkesine dikkati çekerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin belli teçhizat, silah ve mühimmat konularındaki yıllardır devam eden ikmal sisteminin CAATSA sebebiyle kesintiye uğradığına ve bunun çözülmesi gerektiğini söyledi.
"Bizim kendi yerliliğimizi zirveye taşıyacağımız bir döneme kadar, belli konulardaki yaptırım alanlarını, sadece Amerika'dan değil, Avrupa'dan da kaldırmamız lazım." diyen Fidan, Kanada, Almanya ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin yaptırımlarını diplomatik çabalarla büyük ölçüde kaldırdıklarını hatırlattı.
Fidan, 2026'da CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasının mümkün olduğunu dile getirdi.
"RUS PARASINA NE OLACAK MESELESİ ÇOK BÜYÜK BİR İHTİLAF ALANI"
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında dostluk düzeyinde bağ oluştuğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başından beri durduğu yerin hep belli olduğunu, bunu yalnız kaldıkları dönemlerde de deklare ettiklerini ve şimdi herkesin Suriye meselesinde olduğu gibi kendileriyle aynı çizgiye geldiğini söyledi.
Fidan, "Cumhurbaşkanımız bu sefer bu konuyu biraz daha detaylı sordu. Yürüyen süreçler var, bizim de müdahale olduğumuz, sürekli temas halinde olduğumuz, kendisini de sürekli bilgilendiriyoruz. Kendisi bizatihi Putin'den bir takım konuları dinlemek istedi. Sayın Putin'in izahatları oldu bu konuyla alakalı. Güzel olan şey şu, Sayın Putin sahici manada ateşkes konusunda ciddi, istekli. Belli şartlar var, bu şartları müzakere etmede çok net." ifadelerini kullandı.
Rusya-Ukrayna Savaşı'na yönelik yaratıcı çözümler üretmek zorunda olduklarını belirten Fidan, her iki tarafında kendi içinde bulunduğu bir gerçekliğin olduğunu ve bu gerçekliğin izin verdiği manevra alanları olduğunu vurguladı. Fidan, yayın öncesi ABD Başkanı Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff'la telefonda görüştüğünü, Gazze ve Ukrayna konusunda görüşmeler yaptığını aktardı.
Ukrayna'nın Donbas bölgesinde geri kalan toprak konusunun bu görüşmelerdeki temel alanlardan olduğunu vurgulayan Fidan, Rusların ve Ukraynalıların buraya ilişkin farklı tezleri dillendirdiğini söyledi. Fidan, "Öyle görünüyor ki konu belli oranda Ukrayna'da seçimlerle ve referandumla sonuçlanacak. Özellikle belli konular, bu anlaşmanın içerisindeki belli konular referandumla ancak hayata geçebilir. Siyasi liderin tek başına altına imza atmak istemeyeceği bir durum olabilir." ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan, dondurulmuş Rus paralarının ne olacağı konusunda tartışmaların olduğunu hatırlatarak, bu paraya ilişkin Avrupalıların ve Brüksel'in farklı değerlendirmelerde bulunduğunu belirterek, "Rus parasına ne olacak meselesi çok büyük bir ihtilaf alanı. Donbas birinci, bu ikinci." dedi.
Karadeniz'de son dönemde gemilere yönelik saldırılara dikkati çeken Fidan, şöyle devam etti:
"Baştan beri uyardığımız bir konu, yayılma riski ve yayılıyor. Savaşın sonuna doğru bu türden anlar olur. Herkes elini maksimize ediyor, bütün yerlere bütün cephelere saldırıyor. Özellikle iki tarafta enerji altyapılarını vuruyor. Maalesef Karadeniz'deki karşılıklı misillemeler Karadeniz'deki ticareti engelliyor. İkincisi bizim vatandaşlarımızın içinde bulunduğu, bizim şirketlerimize ait olan gemilerin hedef olmasına sebep oluyor. Bandıralar farklı ama işleten şirketler, Türk şirketleri içinde Türk mürettebatı olabiliyor. Çok şükür bugüne kadar hiçbir Türk mürettebat yara almadı. Bugün yine bir olay daha oldu. Ulaştırma Bakanımızla da az önce görüştük. Bakanımız da çok yakından takip ediyor bütün bu gemi hadiselerini bizimle beraber. Sayın Putin'le yaptığı görüşmede Cumhurbaşkanımız orda da dile getirdi. Bu bizim endişeyle takip ettiğimiz bir konu. İki alanda biz anlaşma yapılmasını talep ediyoruz. Eğer kapsamlı bir topyekun ateşkes ve barış anlaşması olmayacaksa iki alanda enerji alanlarının vurulmaması konusunda ve Karadeniz'deki ticari seyrüsefer emniyetinin sağlanması konusunda kısıtlı bir anlaşma yapalım. Biliyorsunuz aslında tahıl anlaşması bunu mümkün kılan bir anlaşmaydı. Sadece tahıl gemileri değil bütün gemiler vurulmaktan kurtulmuştu. Epey bir süre Karadeniz ve ticaret Ukrayna'da savaş devam ederken sorunsuz devam etmişti. Taraflar bunu bizim ara buluculuğumuzdan dolayı paranteze almışlardı. Şimdi aynı türden paranteze almaya tekrar ihtiyaç var."
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (AA)
"(YAPAY ZEKA) TÜRKİYE'NİN BU KONUDA POTANSİYELİ ÇOK YÜKSEK"
Bakan Fidan, insanlığın yapay zekanın faydalarını ticarileştikçe göreceğini, yapay zekanın kapitalizme dayanan bir boyutu olduğunu söyledi. Fidan, yapay zeka çalışmalarında şirketlerin yaptığı yatırımların karşılığını almak için temel itici motivasyonun daha çok para ve daha çok güç sahibi olmak olduğunu aktardı.
Yapay zeka konusuna tüm bakanlıkların önem verdiğini belirten Fidan, "Savunma, istihbarat, dış politika hepsinin sonuna kadar etkileneceği bir mesele. Buradaki rekabet alanını da biz nasıl yönetebiliriz buna bakmamız gerekiyor. Burada bir milli stratejiye açıkçası bizim ihtiyacımız var. Bu stratejinin arkasına da tıpkı deprem sonrası yaptığımız seferberlik gibi büyük bir kaynak koymamız gerekiyor. Biz de kendi büyük veri merkezlerimizi kurarsak, dil tabanlı ve diğer tabanlı yöntemleri geliştirirsek, uluslararası ortaklıklar yapmaya hazır ülkeler var bölgede. Bunlarla da çalışılabilir. Bu konuda bir takım çalışmalar devam ediyor. Türkiye'nin bu konuda potansiyeli çok yüksek." ifadelerini kullandı.
AK Parti iktidarları döneminde Türkiye'de iletişim altyapısının çok güçlü hale getirildiğini aktaran Fidan, veri anlamında Türkiye'nin ciddi bir potansiyelinin olduğunu, ülke genelinde internet erişiminin yüksek olduğunu söyledi.
Fidan, teknolojik eksene dayalı çok ciddi savunma sanayi hamlelerinin olduğunu belirterek, "Bunu şimdi yapay zeka ile tekrar çeşitlendirmemiz gerekiyor. Bu noktada muazzam çalışmalar var. Firmaları biz görüyoruz. Yapay zeka merkezli çalışıyorlar." dedi.
Yapay zekanın tıptan eğitime kadar birçok alanda hayatı baştan sona değiştireceğini dile getiren Fidan, güvenlik, savunma ve sanayinde bir çok fırsatın yanında riskleri de beraberinde getireceğini vurguladı.
-"İnsanların sahilde çocuklarıyla el ele tutuşup yürümeleri için birilerinin bunu yapmaması gerekiyor"
Fidan, ailesine vakit ayırıp ayıramadığına ilişkin soruya da şu yanıtı verdi:
"Çalıştığım tüm kurumlarda arkadaşlarıma verdiğim tavsiyeyi önce kendime veriyorum. MİT, burası, Silahlı Kuvvetler, diğer kurumlar olsun o kadar özellikli kurumlar ki... Türkiye'de nüfusun ve halkın normal bir hayat yaşaması için birilerinin anormal bir hayat yaşaması gerekiyor. İnsanların sahilde çocuklarıyla el ele tutuşup yürümeleri için birilerinin bunu yapmaması gerekiyor. Vazgeçmesi gerekiyor. Maalesef o noktada kendi aileme ödeyemeyeceğim kadar borçluyum. Onu hiçbir şekilde ödeme şansım yok."
