İslam düşüncesi (kelâm-felsefe-tasavvuf)

Kaynak Gazete
Giriş Tarihi:
İslam düşüncesi (kelâm-felsefe-tasavvuf)
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, İslam Düşüncesi bir sac ayağı gibi üç temel disiplin içinde işlenmektedir. Bu, İslam'ın özellikle düşünsel boyutunun üç ayrı metod ve bakış açısıyla ele alınması anlamını taşımaktadır. Kelâm, diğer adıyla "Usulü'd-din" batıdaki "Doktrinal Teoloji"ye tekabül eden alan ile birlikte "Fıkıh-Usulü'l-Fıkh" alanlarını da kapsayan bir yapı taşımaktadır. Bu disiplinde yönlendirici unsurlar Kur'an-ı Kerim ile Sahih Sünnettir. Genel felsefe ve diğer entelektüel birikim bu alanın "mesail" denilen problematiğinin işlenmesi sırasında aracı unsurlar "vesail" olarak kullanılırlar.

AKIL ÖN PLANDA TUTULUR
İslam Felsefesi ise, kelama göre daha serbest bir yapıdadır. Aklın ön planda tutulduğu bu alanda konular işlenirken genelde felsefenin metodu ön plana çıkmakla birlikte, İslam Felsefesi olduğu için İslam'ın Vahyi ile de imtizacının sağlanması gayreti müşahade edilmektedir. Tasavvuf ise İslam Düşüncesi'nin mistik ayağını temsil etmektedir. İslam Tasavvufu, her ne kadar, Yunan, batı, doğu, uzak doğu, Hint, İran, Mısır mistik düşüncelerinden ayrı, orijinal ve müstakil bir özellik taşıdığı düşünülüyorsa da, özellikle yapısından kaynaklanan batıni karakteri, ilk iki alanının geçerli kabul etmediği, keşif ve ilhamı da, bilgi kaynağı olarak benimseyen epistemolojik farklılığı, en önemlisi, insanın maddi yapısından önce ruhi yapısının öne çıkarıldığı sübjektif mahiyeti de diğerleriyle benzerlik taşıyan yönleridir. Her şeye rağmen yine de "Tasavvuf, Kelam ve Felsefenin eksik bıraktığı, sadece eksik bıraktığı değil, tatmin de edemediği, İslam'ın, insanın gönlüne hitab eden bu manevi-psikolojik yönünü tamamlamaktadır." İslam Düşüncesi'nin en üst seviyesini teşkil eden bu üç disiplinin her birinde, İslam"ın zaten evrensel nitelikte olan etik-ahlaki değerlerinin, özellikle ön plana çıkarılmasında zaruret vardır.

TASAVVUF DA DEĞİŞMELİ

Ne var ki İslam ilimlerinin diğer alanlarında olduğu gibi, İslam Düşüncesi'nin, bu ilk iki ayağında da yeni yorumlar, yeni metodlar, insanlığın bugün karşılaştığı problemlerin çözümünde yeni formüller, araştırıldığı ve denendiği halde, hatta bundan daha da önemlisi ve öncelikli olanı, eleştirel bakış açısıyla ele alınıp otokritikler yapıldığı halde, Tasavvuf alanında bu türden faaliyetlere çok nadir olarak rastlamaktayız. Bu nokta üzerinde ciddiyetle durmak mecburiyeti vardır. Sözlerimi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Çelebi'nin Bilgi-Değer adlı (sanal) dergide 01.01.2004'te yayınlanmış bulunan "Tasavvuf Bugünkü Potansiyeli ile İnsanlık İçin Bir Alternatif midir?" başlıklı makalesinin son paragraflarını nakletmek suretiyle bitirmek istiyorum: "...Tasavvuf, üstlendiği misyonu miadı dolmuş yöntem ve teorilerle yerine getiremez. Bütün İslamî ilimler gibi tasavvufun da muhteva ve metod yönünden yeni değişime ihtiyacı vardır. Ortaçağın din söylemi, psikolojisi ve pedagojisi ile günümüz insanını manevi tatmine ulaştırmak mümkün değildir. Bunların olabilmesi için de tasavvufun yeni teoriler geliştiren düşünürlere sahip olması gerekmektedir. Halbuki bu alanın günümüzdeki temsilcilerinin bırakın yeni yöntem ve teoriler geliştirmeyi, eskilerin görüş ve düşüncelerini doğru anladıkları bile şüphelidir. Şeyh geçinenlerin büyük çoğunluğuna sûfî veya mutasavvıf yerine mustasvife ünvanını vermek daha uygun düşmektedir. Bu kurumlarda yaygın olarak taklit furyası, hatta bunun da ötesinde feci bir durum söz konusudur, buralarda her türlü hurafe ve bid'at başını almış gitmekte. Bunun temelinde bilgisizlik ve iç kontrol yetersizliği yatmaktadır. Tarikatlar her zamankinden daha çok otokontrole muhtaçtır. Ancak bugünkü yapı böyle murakabeden uzaktır. Tarikat mensupları kendi içlerinde öz eleştiri yapmamakta, dışarıdan gelen eleştirenlere ise kapalı durmakta, samimi duygularla eleştiri yapanlara çok kızmakta ve hain gözüyle bakmaktadırlar. Dünya değişirken, fıkıh, tefsir, kelâm gibi İslâmî ilimlerde yeni yorumlar ve yöntemler geliştirilirken, tasavvuf kendini bu değişimin dışında tutamaz. Tasavvuf ve tarikatlar, hem felsefe ve metodunda hem de uygulama ve kurumlarında yeniden bir yoruma muhtaçtır. Tasavvuf, felsefe tarafından kendisine giydirilen kombinezonu çıkarıp atmalı, yeni bir dünya görüşü takdim etme iddialarından vazgeçerek Kur'an ve sünnetin belirlediği itikat çerçevesinde öze dönmeli, İslâm'ı daha bir içten yaşamanın yollarını aramalıdır. Tasavvuf, ancak bunu yaptığı takdirde çağın materyalizmi ve dünyevileşmesi karşısında bunalan insana bir alternatif olabilir."

BİR AYET
Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah'a varır. Lokman, 31/22

BİR HADİS
Allah'ım! (haktan) ayrılmaktan, iki yüzlülükten ve kötü ahlâktan sana sığınırım. Ebû Dâvûd, "Vitr", 32

ÖZLÜ SÖZ
Küçük şahsiyetler; kişilerle uğraşır. Vasat şahsiyetler; olaylarla uğraşır. Büyük şahsiyetler; fikirlerle uğraşır. Kelam-ı Kibar

HEMEN ULAŞMALI
Kredi kartıyla fitre ve fidye verilir mi?
Fidye ve fitrelerin bizzat fakirin eline geçmesi esas olduğuna göre, kredi kartıyla bu ödemenin nasıl yapılabileceğini, şahsen ben kavrayabilmiş değilim. Kredi kartı fakirin eline verilip, "Git bu kartla harcama yap" mı denecektir. Yahut kredi kartı ile bankadan nakit para çekilip fakire mi ulaştırılacaktır? Özetle ifade etmek gerekirse, aslolan, belirlenen fitre ve fidye miktarının hemen harcama yapabileceği şekilde fakirin eline ulaştırılmasıdır. Bunu sağlayan herhangi bir metod geçerli olmalıdır.

HAVYARLA AÇILIR
Havyarla oruç açmak günah mıdır?

Yenmesi helal ve temiz olan her şeyle oruç açılabilir. Havyar, yenmesi veya içilmesi haram olan maddelerle karışık olmaması halinde, helal ve temiz gıdalardandır. Bu yüzden havyarla oruç açılmasında günah düşünülemez.

KAZA EDİNİZ
Çok sinirlendim ve kan şekerim düştü. Doktorum da ilaç verdiği için orucumu bozmak zorunda kaldım. Günaha girdim mi?

Günah, kasden yapılan ihlaller için geçerli bir kavramdır. Münhasıran Allah'ın takdirine bağlıdır. Şu anda siz, bozduğunuz orucu Ramazan'dan sonra sadece kaza etmekle mükellefsiniz.

HAC FARZDIR
Birçok kişi Hac yerine Umre'yi tercih ediyor. Umre'ye gitmek şart mıdır?

Umre, farziyyeti olmayan müstakil bir ibadettir. Hac ise şartlarını taşıyanlar için, ömürde bir defa farz olan bir ibadettir. Hac'cın, başta Arafatta Vakfe olmak üzere Umre'den farklı unsurları vardır. Hac yerine Umre ikame edilemez. Umre, Hac'cın (Kıran-Temettu- İfrad) olmak üzere üç yapılış şekli içinde, İfrad hariç, diğer ikisi (Kıran ve Temettu) haccına niyet edenler için şarttır. Diğerleri için ise Umre şart değildir. Bununla birlikte, nafile ibadet olarak yapılırsa, sevap kazanılır. Ama hiçbir zaman Umre, Hac yerine geçmez.