Can çekişirken doktor çağrılmadı
Abdülaziz'i odada yaralı bulan Fahri Bey, Fer'iye Karakolu muhafzı İzzet Bey'e, "Bir hekim isterim" diye bağırdı Ancak aldığı cevap, "Hekim mekim yoktur" oldu. Yaralı halde karakola taşınan Sultan, oracıkta son nefesini verdi
Giriş Tarihi:
Miladi takvimle 4 Haziran 1876 günü ne olmuştu? Meşum olay pazar günü meydana geldiğine göre, 1876'nın takvimine baktığımızda, 12 Cemaziyelevvel 1293 tarihi bazı kaynaklarda verilen 5 Haziran Pazartesi gününe değil de 4 Haziran Pazar gününe denk düşüyor. O günün anlatımını, mukayese dolayısıyla çapraz okuma yapmak için birbirinden tamamen zıt düşünen iki tarihçiden okuyalım. Uzun olacak ama gerçekte ne olup bittiğini ve bundan sonrasını ancak böyle anlayabiliriz.
Önce ölümün intihar olduğunu savunan İ. Hakkı Uzunçarşılı'dan alıntılayalım: "... Pazar günü sabahı uykudan uyanmış, gece gündüz hizmetinde bulunan Arzıniyaz Kalfa, kahvesini ve kahvaltısını vermiştir. Abdülaziz, hazinedarlardan birisinden bir küçük makasla bir ayna istemiş, validesi Pertevniyal Sultan'a sormuşlar; merhum evvelden beri sakalının beyaz kıllarını kesip düzeltmeyi âdet etmiş olduğundan Valide Sultan verilmesinde bir beis görmemiş ve verilmesini emretmişti. Sabık hükümdar bir müddet validesi yanında bulunduğu esnada kolları sıvalı olarak abdest almak üzere yatak odasından dışarı çıkmıştı. Bu esnada kapının dış kısmında kapı önünde Kadınefendiler yani zevcesi bulunan kadınlarla hazinedarlar bulunuyordu. Dışarı çıkınca merdiven sahanlığında durmakta olan eski mabeyncisi Fahri Bey'i yanına çağırıp "Ne haber, ne var?" diye sormuş, Fahri Bey de "Hayır efendim, bir şey yoktur" cevabını vermiş.
Bundan biraz sonra Valide Sultan gelip Abdülaziz'in hizmetine bakan Arzıniyaz Kalfa'ya "Arslanım ne yapıyor" diye sormuş o da "oturuyor" cevabını verdiğinden Valide Sultan da oğlunun odasına girmiş fakat Abdülaziz bu sırada validesinin gelmesini istemeyerek:
VALİDEYİ ODAYA ALMADI!
'- Gelme benim üstüme, birazdan gelip görürsün' diyerek validesini dışarı çıkardıktan ve odasının kapısını kapadıktan sonra sürmelemiştir. (...) Oda bu suretle bir saat kapalı kalmıştı. Bu müddet zarfında Abdülaziz Kur'an-ı Kerim'den sure-i Yusuf'u okumuştu.
Abdülaziz kapı kapadıktan bir müddet sonra cariyelerden birisi yanındaki odanın penceresinden bakmış. Bu esnada Abdülaziz'in odanın bir köşesine oturup aynaya baktığını görünce gelip Valide Sultan'a haber vermiş. Bunun üzerine Valide Sultan Fahri Bey'e "haydi biz de görelim" diyerek cariyenin bakmış oldukları odanın penceresinden bakmışlar ise de kendisini görememişler. Bu esnada Abdülaziz'in odasından içeriye hazinedarların girdiklerini görmüşlerdir.
HAYKIRA HAYKIRA ÖLDÜ
Abdülaziz'in odasının kapısında oturmakta olan üçüncü hazinedar Ebrûkemal, odadan Abdülaziz'in haykırdığını duyunca içeriden sürmeli olan kapıyı kırıp açmış. Abdülaziz'i kanlar içinde görünce Arzıniyaz ve diğer hazinedarlara haber verip "korktuğumuz başımıza geldi. Ah niçin makas verdiniz" diyerek hepsi birden odaya girmişler. Bu esnada Valide Sultan ile Fahri Bey de yetişmişlerdir. Odaya girenler, Abdülaziz'in köşe minderi üzerinde sol kolundan kanlar aktığını görmüşlerdir.
ÖNCE SOL KOL!
O sırada Sultan'ın henüz hayatta olduğu da espit edilmiştir. Abdülaziz, validesini odasından çıkarıp kapıyı kilitledikten ve sure-i Yusuf'u okuduktan sonra Kuran-ı Kerimi bırakıp sakalını düzeltmek üzere kendisine verilen makasla evvela sol kolunun beş santimetre derinliğinde kan damarlarını kestikten sonra sağ elinin damarlarını da kesmek istemişse de sol kolundan akan fazla kan sebebiyle kolunda kuvveti kalmadığından bu kolun damarları pek az kesilmiş ve sol kolundan fazla kan akması ve kanın durdurulmaması vefatına sebebiyet vermiştir. Bu facia üzerine Fahri Bey kalfalara:
"-Siz kanı durdurun, bir hekim getireyim" diyerek süratle aşağıya inerek kapıyı açmasını nöbetçiye söylemiş. O da karakola haber vermiş. Anahtar gelmiş, kapı açılıp Fahri Bey rıhtım tarafına çıkmıştır. Fer'iye Karakolu muhafızı İzzet Bey derhal giyinip boru çaldırarak askeri silah başı etmiş. Saraydan çıkan ve karakola doğru koşan Fahri Bey'le karşılaşmışlardır. Fahri Bey, İzzet Bey'in askerle gelmekte olduğunu görünce:
"Aman makasla kendi kendisini yaraladı, bir hekim isterim" demiş ise de, İzzet Bey "Hekim mekim yoktur" dediğinden, Fahri Bey de geri dönmüş.
Vakanın anlaşılmasına mebni askerin silahlarını dışarıda bıraktıran İzzet Bey, birkaç zabit ve yirmi kadar neferle Fer'iye'ye girmiş.
ASKERLER ODAYA GİRDİ
İzzet Bey orta kata pencere önlerine asker koyup oralarda bulunarak pencereden kendilerini dışarıya atmak isteyen cariyeleri uzaklaştırmış ve bu sırada deniz tarafından sarayı abluka etmiş olan Ferik Arif Paşa da gelmiştir. Arif Paşa geldikten sonra "Abdülaziz hazretleri nerededir? Burada boşuna uğraşmayalım" demiş ve harem ağalarının yol göstermeleriyle üçüncü kata çıkıp Abdülaziz'in intihar ettiği odaya girmişlerdir.
Odaya girmiş olanlar, Abdülaziz'i odanın köşesinde minder üzerinde oturur heyette arkaya doğru mail ve sol tarafa müteveccih bir halde görmüşlerdir. Ayakları minderden aşağıya uzanmıştı. Validesi göğsünden kucaklamış ve üçüncü hazinedar Ebrûkeman ayağına sarılmış bir halde sessiz duruyorlardı. Odadan içeriye girmiş olan Arif Paşa ile İzzet Bey, Valide Sultan ve diğer zabitler de üçüncü hazinedarı kaldırarak başka bir odaya götürmüşler ve su verilmesini söylemişlerdir.
Pehlivan Mustafa Çavuş, karakol kumandanının "fazla kan akmasın" demesi üzerine yaranın üzerine bir bakır onluk koyduktan sonra yarayı gaz boyamasıyla bağlamıştır." (İ. Hakkı Uzunçarşılı, Midhat Paşa ve Yıldız) Mahkemesi)
HALA YAŞIYORDU
Sultan Abdülaziz, odaya girildiğinde hala yaşıyordu. Bu durumu İ. Hakkı uzunçarşılı şöyle anlatıyor: "Henüz kendisinde hayat eseri bulunan Hakan-ı sabıkın bir tabip celbiyle tedavisine bakılmak icab ederken Arif Paşa'nın emri üzerine alelacele pencereden koparılan bir perdeye konularak Fer'iye Karakol'na (yanda) götürülmüş. Ve orada neferlerin yattıkları ot minder üzerine konularak perde de üzerine örtülmüştür."
YARIN: Cinayetti!
TAYFUN ER
Önce ölümün intihar olduğunu savunan İ. Hakkı Uzunçarşılı'dan alıntılayalım: "... Pazar günü sabahı uykudan uyanmış, gece gündüz hizmetinde bulunan Arzıniyaz Kalfa, kahvesini ve kahvaltısını vermiştir. Abdülaziz, hazinedarlardan birisinden bir küçük makasla bir ayna istemiş, validesi Pertevniyal Sultan'a sormuşlar; merhum evvelden beri sakalının beyaz kıllarını kesip düzeltmeyi âdet etmiş olduğundan Valide Sultan verilmesinde bir beis görmemiş ve verilmesini emretmişti. Sabık hükümdar bir müddet validesi yanında bulunduğu esnada kolları sıvalı olarak abdest almak üzere yatak odasından dışarı çıkmıştı. Bu esnada kapının dış kısmında kapı önünde Kadınefendiler yani zevcesi bulunan kadınlarla hazinedarlar bulunuyordu. Dışarı çıkınca merdiven sahanlığında durmakta olan eski mabeyncisi Fahri Bey'i yanına çağırıp "Ne haber, ne var?" diye sormuş, Fahri Bey de "Hayır efendim, bir şey yoktur" cevabını vermiş.
Bundan biraz sonra Valide Sultan gelip Abdülaziz'in hizmetine bakan Arzıniyaz Kalfa'ya "Arslanım ne yapıyor" diye sormuş o da "oturuyor" cevabını verdiğinden Valide Sultan da oğlunun odasına girmiş fakat Abdülaziz bu sırada validesinin gelmesini istemeyerek:
VALİDEYİ ODAYA ALMADI!
'- Gelme benim üstüme, birazdan gelip görürsün' diyerek validesini dışarı çıkardıktan ve odasının kapısını kapadıktan sonra sürmelemiştir. (...) Oda bu suretle bir saat kapalı kalmıştı. Bu müddet zarfında Abdülaziz Kur'an-ı Kerim'den sure-i Yusuf'u okumuştu.
Abdülaziz kapı kapadıktan bir müddet sonra cariyelerden birisi yanındaki odanın penceresinden bakmış. Bu esnada Abdülaziz'in odanın bir köşesine oturup aynaya baktığını görünce gelip Valide Sultan'a haber vermiş. Bunun üzerine Valide Sultan Fahri Bey'e "haydi biz de görelim" diyerek cariyenin bakmış oldukları odanın penceresinden bakmışlar ise de kendisini görememişler. Bu esnada Abdülaziz'in odasından içeriye hazinedarların girdiklerini görmüşlerdir.
HAYKIRA HAYKIRA ÖLDÜ
Abdülaziz'in odasının kapısında oturmakta olan üçüncü hazinedar Ebrûkemal, odadan Abdülaziz'in haykırdığını duyunca içeriden sürmeli olan kapıyı kırıp açmış. Abdülaziz'i kanlar içinde görünce Arzıniyaz ve diğer hazinedarlara haber verip "korktuğumuz başımıza geldi. Ah niçin makas verdiniz" diyerek hepsi birden odaya girmişler. Bu esnada Valide Sultan ile Fahri Bey de yetişmişlerdir. Odaya girenler, Abdülaziz'in köşe minderi üzerinde sol kolundan kanlar aktığını görmüşlerdir.
ÖNCE SOL KOL!
O sırada Sultan'ın henüz hayatta olduğu da espit edilmiştir. Abdülaziz, validesini odasından çıkarıp kapıyı kilitledikten ve sure-i Yusuf'u okuduktan sonra Kuran-ı Kerimi bırakıp sakalını düzeltmek üzere kendisine verilen makasla evvela sol kolunun beş santimetre derinliğinde kan damarlarını kestikten sonra sağ elinin damarlarını da kesmek istemişse de sol kolundan akan fazla kan sebebiyle kolunda kuvveti kalmadığından bu kolun damarları pek az kesilmiş ve sol kolundan fazla kan akması ve kanın durdurulmaması vefatına sebebiyet vermiştir. Bu facia üzerine Fahri Bey kalfalara:
"-Siz kanı durdurun, bir hekim getireyim" diyerek süratle aşağıya inerek kapıyı açmasını nöbetçiye söylemiş. O da karakola haber vermiş. Anahtar gelmiş, kapı açılıp Fahri Bey rıhtım tarafına çıkmıştır. Fer'iye Karakolu muhafızı İzzet Bey derhal giyinip boru çaldırarak askeri silah başı etmiş. Saraydan çıkan ve karakola doğru koşan Fahri Bey'le karşılaşmışlardır. Fahri Bey, İzzet Bey'in askerle gelmekte olduğunu görünce:
"Aman makasla kendi kendisini yaraladı, bir hekim isterim" demiş ise de, İzzet Bey "Hekim mekim yoktur" dediğinden, Fahri Bey de geri dönmüş.
Vakanın anlaşılmasına mebni askerin silahlarını dışarıda bıraktıran İzzet Bey, birkaç zabit ve yirmi kadar neferle Fer'iye'ye girmiş.
ASKERLER ODAYA GİRDİ
İzzet Bey orta kata pencere önlerine asker koyup oralarda bulunarak pencereden kendilerini dışarıya atmak isteyen cariyeleri uzaklaştırmış ve bu sırada deniz tarafından sarayı abluka etmiş olan Ferik Arif Paşa da gelmiştir. Arif Paşa geldikten sonra "Abdülaziz hazretleri nerededir? Burada boşuna uğraşmayalım" demiş ve harem ağalarının yol göstermeleriyle üçüncü kata çıkıp Abdülaziz'in intihar ettiği odaya girmişlerdir.
Odaya girmiş olanlar, Abdülaziz'i odanın köşesinde minder üzerinde oturur heyette arkaya doğru mail ve sol tarafa müteveccih bir halde görmüşlerdir. Ayakları minderden aşağıya uzanmıştı. Validesi göğsünden kucaklamış ve üçüncü hazinedar Ebrûkeman ayağına sarılmış bir halde sessiz duruyorlardı. Odadan içeriye girmiş olan Arif Paşa ile İzzet Bey, Valide Sultan ve diğer zabitler de üçüncü hazinedarı kaldırarak başka bir odaya götürmüşler ve su verilmesini söylemişlerdir.
Pehlivan Mustafa Çavuş, karakol kumandanının "fazla kan akmasın" demesi üzerine yaranın üzerine bir bakır onluk koyduktan sonra yarayı gaz boyamasıyla bağlamıştır." (İ. Hakkı Uzunçarşılı, Midhat Paşa ve Yıldız) Mahkemesi)
HALA YAŞIYORDU
Sultan Abdülaziz, odaya girildiğinde hala yaşıyordu. Bu durumu İ. Hakkı uzunçarşılı şöyle anlatıyor: "Henüz kendisinde hayat eseri bulunan Hakan-ı sabıkın bir tabip celbiyle tedavisine bakılmak icab ederken Arif Paşa'nın emri üzerine alelacele pencereden koparılan bir perdeye konularak Fer'iye Karakol'na (yanda) götürülmüş. Ve orada neferlerin yattıkları ot minder üzerine konularak perde de üzerine örtülmüştür."
YARIN: Cinayetti!
TAYFUN ER