Gazze sorunu

İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki SABAH için yazdı

Giriş Tarihi 01 Temmuz 2010, 00:00 Güncelleme 01 Temmuz 2010, 14:46
Gazze sorunu

İÇİNDEKİLER

Bugünlerde Gazze Şeridi'nin işgal edilmesinin üzerinden 43 yıl geçmektedir. Gazze Şeridi 1967'nin 5 Haziranı'nda Araplar ve İsrail arasındaki 6 günlük savaşta siyonist rejim tarafından işgal edildi ve o günden bu yana işgal altında. İsrail ve Mısır arasında Akdeniz sahilleri boyunca uzanan Gazze Şeridi, yaklaşık 360 km'lik yüzölçümü ile 1 milyon 500 bine yakın nüfusu barındırmaktadır. Nüfus artışının en yüksek düzeyde yaşandığı dünyanın en kalabalık yerlerinden biridir. Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk kriterlerine göre siyonist rejim Gazze'de "işgalci" sayılmaktadır. Şaron'un 2004 başlarında Gazze'den tek taraflı çekilme planını açıklamasıyla 25 Ağustos 2005'te İsrail güçleri 38 yıllık işgalin ardından, baskıyla ve direnişten aldığı yaralarla, Gazze'den tek taraflı olarak çekilmiştir. Elbette, bu girişimle İsrailliler uluslararası insan hakları karşısındaki sorumluluklarından işgalci devlet sıfatıyla kaçmayı hedefliyordu... Ancak buna rağmen İsrail'in Gazze üzerindeki kontrolü karadan, havadan ve denizden etkili şekilde sürmektedir ve bu yüzden İsrail eskiden olduğu gibi şimdi de işgalci sayılmaktadır.

'İşgal edilen topraklar terk edilmeli'
25 Ocak 2005 tarihli Filistin Yasama Meclisi seçimlerinde, Hamas Hareketi adayları toplam 132 sandalyeden 74'ünü kazanırken, El-Fetih Hareketi 45 sandalye elde etmiştir. ABD ve bazı batılı ülkeler demokrasi yanlısı şiarlara rağmen halkın oyuna ve insan haklarına ilgisiz kalarak siyonist rejimle birlikte, uluslararası denetçilerin ve ABD eski başkanı Jimmy Carter'in de hazır bulunduğu ve doğruluğu onaylanan bu seçimlerin sonuçlarından yüz çevirerek meclisin seçtiği hükümeti resmen tanımamıştır. Bu tutum, Gazze'nin işgalinden sonra mazlum Filistin halkına reva görülen cinayetlerin asıl nedenidir. Siyonist rejim, BM Güvenlik Konseyi'nin 22 Kasım 1967'de onayladığı 242 Sayılı Kararı gereğince, Ocak 1967'de işgal ettiği toprakları derhal terk etmekle yükümlüdür. Konsey ayrıca 14 Haziran 1967'de kabul ettiği 237 Sayılı Karar'da 1967 Haziranı'ndaki savaşta tasarruf altına alınan toprakların işgaline değinerek söz konusu topraklarda 4. Cenevre Konvansiyonu hükümlerinin uygulanmasının zaruri oluşunun altını çizmiştir. İşgalci bir güç olarak İsrail'in, insan hakları konusunda uluslararası normlar açısından hiçbir bahane ve kayıtsızlığı kabul etmeyen görev ve yükümlülükleri vardır. İsrail sadece yerli halk karşısında değil uluslararası toplum karşısında da sorumlu sayılmaktadır.

'Uluslararası hukuk çiğneniyor'
Uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından birinci derecede sorumlu Güvenlik Konseyi, Gazze'de ve işgal altındaki tüm Filistin'deki mevcut durum karşısında hassas olmak, barış ve güvenliğin İsrail tarafından ihlalini hassasiyetle izlemek ve onu cesurca kınayıp mahkûm etmekle görevlidir. Ancak Konsey, ABD'nin nüfuzu ile son yıllarda bu önemli konunun gereğini daha az yerine getirmiştir. Üzülerek söylemek gerekir ki uluslararası hukuk kuralları, insan hakları ile ilgili antlaşma ve sözleşmeler, Güvenlik Konseyi, Genel Kurul ve diğer uluslararası topluluklar tarafından yayınlanan bildiriler, uluslararası hukukun bu rejim eliyle açıkça ihlal edilmesinin devam etmesine engel olamamıştır. Özgürlük filosu ve önceki ve sonraki filoların yardım götürmesi olumlu bir adım ve belki de dini, vicdani, insani ve hukuki bir zorunluluktur. Arap ve Müslüman ülkelerin ve tüm dünya ülkelerinin bu yardımların Filistin halkına gönderilmesine iştiraki zorunludur. Ancak, bu yardımların gönderilmesi hâlihazırdaki şartlarda Gazze'ye giden bütün güzergâhların kapalı olması nedeniyle mümkün değildir.

'Gemi baskını savaş hukukunun ihlalidir'
Dolayısıyla, 43'ü aşkın ülkeden, dünyanın dört bir yanından bir araya gelen özgür insanlar, Gazze'ye yardım için özgürlük filosu ile yola koyularak devletlerden önce, Güvenlik Konseyi ve diğer uluslararası topluluklar hatta Arap Birliği, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi gibi bölgesel kuruluşlar ve İslam Konferansı Örgütü'nün gıyabında Gazze'de abluka altında olan insanlara yardım ulaştırmak için seferber olmuşlardır. Ancak, siyonist rejim bu zorunlu girişime engel olmak için uluslararası sularda yeni bir cinayete daha girişmiştir. Yardımların Gazze halkına ulaşmasını engellemek ve ablukayı sürdürmekle kalmayıp sivil gemilere saldırarak bir kısım masum ve sivil insanı şehit ederek birçok kişiyi yaralamış ve diğerlerini de tutuklayarak gemilerle birlikte işgal altındaki Filistin'e götürmüştür. Sivil gemilere saldırma ve bu gemilerdeki sivil insanları katletme girişimi -özellikle de bu girişimin uluslararası sularda cereyan ettiği göz önüne alınırsa- Gazze ablukasının devam etmesinden ayrı olarak, bizzat savaş hukukunun ihlali sayılan bir konudur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, işgalcilerin işgal altındaki topraklardan çıkarılması, bu sorunun nihai olarak çözümlenmesinde tek yoldur. İşgal ve işgalcilik var olduğu sürece Filistin halkının sorunları da devam edecektir. Gazze'ye yönelik ablukanın kaldırılması, dünyadaki özgürlük yanlısı tüm insanların -dini, mezhebi, siyasi görüşü ve ait olduğu coğrafya ne olursa olsun- gündeminde bütün meselelerin üstünde acil bir girişim olarak yer almalıdır. Bu girişim, gecikmesi halinde uhrevi ve vicdani sonuçları olan bir görevdir.