Sarayda kritik toplantı

Siyonizmin fikir babası Herzl, Abdülhamid'in huzuruna geldi. Yıldız Sarayı'ndaki görüşmede, Sultan Abdülhamid'in toprak satmayacağını iyi bilen Herzl, Osmanlı'nın işletilmemiş hazineleri konusunda teklifler sunmak zorunda kaldı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 21 Ağustos 2010 Güncelleme 21 Ağustos 2010, 00:00
Sarayda kritik toplantı

İÇİNDEKİLER

Filistin'de bir Yahudi devleti kurulması için Sultan Abdülhamid'le görüşmek isteyen ancak bir türlü saraya girmeyi başaramayan Theodor Herlz, Osmanlı paşalarının güvenini kazanmış olan Macar Yahudisi Armin Vambery'e gitti. Herlz'in tek arzusu, Abdülhamid'le görüşüp Filistin'de toprak almayı başarmaktı. Yüklü miktarda para karşılığında Vambery, saraydaki tanıdıklarının da yardımıyla Herzl'i Sultan Abdülhamid ile görüştürmeyi başardı.
Sultan Abdülhamid'e Osmanlı İmparatorluğu'nun tüm borçları konusunu konuşmaya başlayan Herzl'in hatıratından Yıldız Sarayı'nda gerçekleşen bu görüşme şöyle:
17 MAYIS 1901: Sultan Abdülhamid tarafından Yıldız Sarayı'nda kabul edildim. Borçlar, imtiyazlı şirket konusunu ele aldık. Sıkıntının, (duyunu umumi) olduğunu söyledim. Gelir kaynakları üzerinde durduk. Zatı şahane, (memleketimizde işletilmemiş hazineler var. Bu sabah Bağdat'tan haber aldım.
Orada Kafkaslar'dan daha zengin petrol yatakları keşfedilmiş) dedi. Bu konu üzerine birkaç teklif yaptım. Sonra borçların birleştirilmesi konusuna girdi."

21 Ağustos 1901:
Yeni şirket nasıl olacak?
5 milyon sermayeli şirketi kuracağız.'' Prof. Dr. Vahdettin Engin, Sultan Abdülhamid ile Herzl arasında geçen görüşmelerin belgelerine bakarak, şu değerlendirmeyi yapıyor: Burada iki nokta önemli. Görüşme sırasında, Herzl'in Filistin'den toprak satın alma tarzında bir talebi hiçbir şekilde gündeme getirmediği görülüyor. İkinci önemli nokta, Herzl ile konuşmuş, iddia edildiği gibi, onu toprak konuşması olmadığı için kovma durumunda kalmamış, sonra normal olarak göndermiştir.

DÜNYADA YALNIZDIK
Padişahın kafasında ülkesi için öngördüğü bir plan var ve bunu hayata geçirmeye çalışıyor. Bu aşamada planı uygulamaya yarayacak her türlü gelişmeyi değerlendirmesi onun başarısıdır. Herzl, Yahudiler'in yatırımlar yaparak ülke refahına hizmet etmekten bahsederek, padişahın itimadını kazanmaya çalışmaktadır. Abdülhamid gibi zeki ve dengeleri kollayarak politika üretilmesini çok iyi başaran bir padişahın, Herzl üzerinden Avrupalı alacaklılara karşı, bir fırsatı değerlendirmemesi düşünülemezdi. Nitekim değerlendirmiş, gelişmeler devlet lehine önemli bir kazanç sağlanmasına imkân vermiştir." 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) hezimeti, devleti iflâsın eşiğine getirdi.

Rusya, Ağrı kendilerine bırakıldığı takdirde, tazminat hakkından vaz geçebileceğini teklif etti ise de, Sultan Abdülhamid, bu teklifi kesinlikle reddetti. Eğer Sultan Abdülhamid, Ayastefanos Antlaşması'ndaki tazminatı Berlin anlaşması ile düşürmemiş olsaydı, devlet daha o sırada batabilirdi. Ordunun durumu ise perişandı. Emperyalist Avrupa devletleri yıllardır peşinde koştukları emellerine ulaşmak üzereydi.
Onlar, dış baskıların çemberi içerisinde sıkışan imparatorluğu borç bataklığı içinde boğmak istiyorlardı. Sultan Abdülhamid hatıralarında bu durumu şöyle tasvir eder: Hazine borç içindeydi. Tanzimattan beri her şeyimizi Avrupa'dan dan getirtir olmuştuk. Ülkede kurulmuş birkaç fabrika da kapanacak haldeydi. Yol yoktu, haberleşme güçleşmişti. Kadroların büyük bir kısmı ekalliyetin (azınlıkların) elindeydi.
Avrupa'daki elçiliklerimizde Rum soyundan memurlar vardı ki bazıları Yunanistan'a hizmet etmeyi Osmanlı İmparatorluğu'na hizmetin önünde tutuyorlardı. Bir şey daha vardı: 'Dünyada yanlızdık'. Düşman vardı, fakat dost yoktu. Salib (haç sahipleri) her zaman müttefik bulabilmekte, hilâl her zaman yalnız kalmaktaydı" Ülke, ekonomik bağımsızlığını yitirmişti. İngiltere her türlü fitneyi, Masonluk kanalıyla yürütüyordu. Bunların niyetleri Hristiyanlar'ın hukukunu temin değil, önce muhtariyetlerini, sonra istiklaliyetlerini temin ile Osmanlı'yı parçalamaktı. Bunu da iki suretle teminine çalışıyorlardı: Hıristiyan ahaliyi ayaklandırmak, bizi kendi içimizde parçalamak''

DUYUN-İ UMUMİYE
3 Ekim 1880 yılında Muharrem Kararnâmesiyle, borçların birleştirilmesi (Tevhîd-i Düyûn) kararı alındı. Bu tarihte devletin dış borçları, toplam faizleri ile birlikte 280 milyon tutarındaydı. Rusya'ya harp tazminatı ise bu hesabın dışında kalıyordu. Bu borçlar, 117 milyona kadar düşürüldü. Devletin bazı mallar üzerinden aldığı gelir, bundan böyle Türkiye Maliye Nezareti tarafından değil, ancak Düyûn-i Umûmiye tarafından tahsil edilecekti. Bu durum, devlet içinde, bağımsız ikinci bir Maliye Bakanlığı ihdas etmek anlamına geliyordu. Ancak, başka çâre de kalmamıştı. Dış borçların tamamına yakın bölümü, İngiliz ve Fransızlar'a ait olduğu için, Meclis-i İdare Başkanlığı yalnız onlardan seçilebilmekteydi.

10 DİL BİLEN AJAN
Herlz'i Sultan Abdülhamid'le görüştüren Vambery'in hayat hikayesi hakkında bilgi veren eski MOSSAD Direktörü Havely'ye göre, kadın terzisinde çırak olarak işe başlayan Vambrey, okula gitmek için bulduğu destek sayesinde 16 yaşına geldiğinde 10 dil konuşabiliyordu. 20 yaşına geldiğinde Osmanlıca'yı çok iyi konuşan ve Osmanlı kültürüne hakim olan Vambery İstanbul'a hareket etti ve kısa bir süre sonra 'Türk' olup, bir Osmanlı generaline (Sadrazam Keçecizade Mehmet Fuat Paşa) sekreter oldu. Keçecizade Mehmet Fuat Paşa, Osmanlı döneminin en ünlü Masonlar'ından biri olarak tanınıyor.