Elveda on bir ayın sultanı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 03 Haziran 2019 Güncelleme 03 Haziran 2019, 07:57
Elveda on bir ayın sultanı

İÇİNDEKİLER

Bir rahmet ve mağfiret ayı olan ramazan, bütün müslümanlar tarafından özlemle beklendi, haftalar öncesinden hazırlıklar yapıldı, bir ay boyunca dolu dolu yaşandı. Bu mübarek ay bütün güzelliğiyle bizleri evlerimizde, camilerimizde sarmaladı. Sofralarımız bereketlendi. Okuduğumuz Kur`an hatimleri evlerimizi harabe olmaktan kurtardı. Hanelerimiz nurla doldu. Ruhlarımız günahların kir ve paslarından arınarak güzelleşti. Manevi duygularımız güçlendi. Oruçla nefsimize ağır ve zor gelse de, bu zorluk derecesinde bereketi de büyük oldu. Bizlere insanlığımızı hatırlattı. Nefisleri dizginleyip, köreltti; şefkat ve merhamet duygularını coşturdu; rahmet duygularını törpüleyip harekete geçirdi; yardımseverlik, cömertlik ve infak duygularını güçlendirdi. Ramazan ayı öncelikle günlük hayatımızı tanzim etti. Ramazandan önce sahurun, iftarın vaktinden habersiz istediğimiz zaman yiyip içerken, ramazan ayında bu belli bir programa bağlandı. Yemeklerimiz artık belli bir saatte yenilmeye başlandı. Böylelikle Ramazan ayında aile fertlerinin beraber olduğu tek yer sahur ve iftar sofraları oldu.

BİR DÜZENE KAVUŞTU
İrademizin gücünün farkına vardık. Oruç bize irademizin aslında ne kadar sağlam olduğunu gösterdi. Hazır kurulmuş iftar sofrasında ezanı bekledik. İbadetlerimiz bir düzene kavuştu. Diğer zamanlarda aksattığımız başta namaz ve Kur'an okuma gibi ibadetlerimizi belli bir düzen içerisinde yapmayı öğrendik. Oruçlunun sevabını bizzat Allah'ın vereceğini öğrendik: "Ademoğlunun her ameli katlanır. Ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâla şöyle buyurmuştur: "Oruç bunun dışındadır. Çünkü o sırf benim içindir, onu ben mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti. "Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."

KULLUK, DEVAMLILIK İSTER
Kur'an ile hemhal olduk. Kur'an ayı olan Ramazan'da Kur'an'ı daha iyi okumaya, anlamaya ve hayatımızda uygulamaya çalıştık. İnfakta Bulunduk: "İyilik ve takvada yardımlaşın. Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın... (Maide suresi ayet 2) Başkalarına iftar ettirme sevincini yaşadık: "Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksiltme olmaz." Ramazan boyunca namaz, oruç, sadaka, sabır, yumuşaklık, hoşgörü, yardımseverlik gibi güzel huyları edindik. Namazımızı daha coşkulu kıldık. Ramazandan sonra da bu güzel alışkanlıklarımız devam ettirmeye çalışalım. Hayat, hiç ara vermeden devam ediyor ve zaman, belirlenmiş ecele doğru hızlı bir şekilde akıyor. Allah'a olan kulluğumuzun da ebediyete uzanan bu çizgide sürekli devam etmesi gerekiyor. Kulluk, devamlılık ister, onda kesinti olmamalıdır. Dünyalık işlerimizde kullandığımız tatil, izin, istirahat gibi unsurlar Allah'a kullukta geçerli değildir. Kullukta sadece, şartlara göre özel kurallar ve ruhsatlar olabilir. İnsan, ergenlik çağından ruhunu teslim edinceye kadar Allah'a kulluk yapmakla mükelleftir. İbadet ve iyiliklerde devamlılık, Rabbin rızasına kavuşmanın en önemli anahtarıdır. Bu sebeple salih amelleri ısrarla devam ettirmeli ve hayırlarda yarışmaya gayret göstermeliyiz. Bağışlaması bol Mevlamız "Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et." emriyle kulluğun, ömürlük olduğunu bildirir. Peygamber Efendimiz de ibadetlerde devamlılığa şu hadis-i şerifiyle işaret etmiştir: "Allah'ın en çok sevdiği ibadet, az da olsa devamlı olanıdır." İbadet ve kulluk konusunda Rasûlullah'ın uygulaması hakkında Alkame'den (ra) gelen rivayet bize güzel bir ölçü verir: "Müminlerin annesi Âişe'ye sordum: "Ey Müminlerin annesi! Rasûlullah'ın (sas) ibadeti nasıldı? Günlerden birine tahsis ettiği bir şey olur muydu?" Hz. Âişe (ra) bana şu cevabı verdi: "Hayır! Onun ameli devamlıydı. Rasûlullah (s.a.s)'ın güç yetirip yaptığı şeye, sizin hanginiz güç yetirebilir!" Ramazan-ı Şerif'te dinî şuur kazanmış insan, Müslümanlığını elbette Ramazan ayı ile sınırlamaz. En büyük zarar Ramazan ayında kazanılan sevap ve güzelliklerin, sonrasında kaybedilmesidir.

GÜZEL AMELLER İŞLENMELİ
Ramazanda nasıl ki cennet özlemiyle ibadetlerimizi artırıyorsak diğer on bir ayda da aynı özlem içinde olmamız gerekir. Nasıl ki Ramazan'da cehennemden kurtulabilmenin yollarını arıyorsak diğer on bir ayda da aynı çabanın içerisinde olmamız gerekir. Allah Teâlâ kulluktaki sürekliliği ve bunun mükâfatını bizlere şu şekilde bildirir: "Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." Ramazan'da nefsini ıslah edip güzel bir hayat tarzı kazanan mü'minler olarak, bu durumumuzu muhafaza etmeli, bütün ömrümüz boyunca güzel ameller işleme gayreti içinde olmalıyız.



BAYRAM NAMAZI NASIL KILINIR?
BAYRAM namazı cuma namazı gibi iki rek'attır. Fakat diğer namazlardan daha fazla tekbirleri vardır. İlk rek'atta "Sübhâneke"den sonra, ikinci rek'atta ise rükûa varmadan önce üçer defa namaza başlarken olduğu gibi eller kaldırılarak tekbir alınır. Namaz bitince hatip hutbe okur.

İLK VAHYIN GELDIĞI MAĞARANIN BULUNDUĞU DAĞ: HİRA
KÂBE'YE yaklaşık 5 km. uzaklıktadır. Cebelinûr (Nur dağı) adıyla da bilinir. İnsanlara en doğru yolu gösteren vahiy nurunun bu dağdaki bir mağaraya inmiş olmasından dolayı bu adı aldığı tahmin edilmektedir. Hz. Peygamber'in hayatında çok önemli bir yeri bulunan ünlü mağara zirvenin 20 m. kadar aşağısındadır. Hz. Muhammed muhtemelen otuz beş yaşlarında iken ramazan aylarında dedesinin inzivâya çekildiği Hira'daki mağaraya kapanmaya başladı. Özellikle nübüvvetin ilk müjdeleri olarak kabul edilen sadık rüyalar gördüğü altı ay içerisinde yalnız kalmak istiyor ve bu mağarada tefekküre dalıyordu. Dağdan her inişinde evinden önce Kâbe'ye gidip tavafta bulunmayı âdet edinmişti; zaman zaman hanımı Hz. Hatice'yi de beraberinde Hira'ya götürüyordu. Azık olarak yanına çok az miktarda süt, kurutulmuş et veya zeytinyağı ile kuru ekmek alır, bunlar tükenince evinden yenisini tedarik edip tekrar mağaraya dönerdi. Nihayet kırk yaşına basıp olgunluk çağına ulaştığı 610 yılı Ramazan ayının son on günü içerisindeki -sonradan Allah'ın Kadir adını verdiği bir gece sabaha karşı, daha önce hiç karşılaşmadığı Cebrâil vasıtasıyla Alak sûresinin "ikra'" (oku) emriyle başlayan ilk beş âyeti indirildi. Cebrâil ilk defa Hira dağında Resûl-i Ekrem'e gelip aslî sûretinde görünmüş ve onu kuvvetle sıkıp okumasını isteyerek ilk vahyi getirmiştir.

BİR DUA
"ALLAH'IM! Kalplerimizi birleştir, aramızı ıslah et, bize kurtuluş yollarını göster, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar, bizi açık ve gizli tüm türlü çirkinliklerden uzaklaştır. Bize kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, eşlerimizi ve neslimizi mübarek eyle."


PROF.DR. ALİ KÖSE