Tayy-ı Mekan ve Tayy-ı Zaman Üzere Yaşamak

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 07 Haziran 2017 Güncelleme 07 Haziran 2017, 00:00
Tayy-ı Mekan ve Tayy-ı Zaman Üzere Yaşamak

İÇİNDEKİLER

İslam tevhit dinidir, bunu biliyoruz; bilmediğimiz veya unuttuğumuz ise tevhidin hayatı birlik ilkesi üzerinden nasıl inşa ettiğidir. Tevhidi kabul eden Müslümanlar, onun üzerinden bir dünya görüşü çıkartırken nadiren muvaffak olabilirler. Bu nedenle tevhit daha çok Allah'ın birliğiyle ilgili itikadî bir mesele olarak kalır. Halbuki tevhidin hayatın hemen her alanında kurucu ilke haline gelerek bizi dönüştürmesi gerekir. Mesela tevhit, Allah 've' diye başlayıp cümle içinde eşit ağırlığa sahip ikinci bir şeyin zikredilmesine imkan vermez; Cüneyd-i Bağdadi, Allah'a her ne yaklaşırsa silinir gider derken bunu anlatır. Tevhit dünya ve ahiret şeklindeki bir ayrıma imkan vermez, hayatı bütünleştirir. Tevhit kutsal ve kutsal dışı diye bir ayrıma izin vermez, Hakka eşit yakınlık ilkesinde mekanları ve zamanları birleştirir. Bu itibarla tevhit hayatın her alanında tezahür eden bir 'Birleştirme' eylemidir. En nihayetinde insanın zihin dağınıklığını toplayarak onu 'Bir' kılar: Kendisi bir olmayanın, Allah'ı birlemesinden nasıl söz edilsin ki?

ALLAH'A KAVUŞMAK...
Öte dünyada neyle karşılaşacağız? Yapılan bir araştırmaya göre Amerika'da insanların büyük kısmının öldükten sonra insanlar yakınlarıyla ve sevdikleriyle tekrar kavuşacaklarına inanıyormuş! Doğrusu dinin sözünü ettiği ahiret hayatı ile insanların umduğu arasındaki kırılma noktası buradadır: Sevdikleriyle buluşmak ile Allah'a kavuşmak! İnsanların bir kısmına göre ahiret sevdikleriyle buluşacakları ve buna mukabil sevmedikleriyle hesaplaşacakları bir yerdir. 'Ruz-ı mahşerde buluşmak' tabiri hasımların dilinden dökülen bir tehdittir. Ahiret hayatını hasımların hesaplaşacakları bir mahkeme yeri gibi düşünmek bazı dini ifadelerin yüzeysel okunmasından beslenmiş olmalıdır. Müslümanlar için ahiret hayatı, başkalarıyla hesaplaşacakları veya sevdikleriyle kavuşacakları bir yer olmaktan çok, mülkün sahibi Rabbimiz'e kavuşacakları yerdir. Bu bakış açısıyla Müslümanlar'ın bir kısmı ahiret ile dünya ilişkisini farklı bir şekilde ele alarak iki dünyayı birleştirmişlerdir. Başka bir anlatımla onlar dünyayı ahirete veya ahireti beri dünyaya taşıyarak yaşarken ölmek sırrına ermişlerdir.

YİNE ONA DÖNECEĞİZ
Bayezid-i Bestami bir gün hafızın 'Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz' anlamındaki ayeti okuduğunu işitir. Bu Ayet-i Kerime ölüm karşısında Müslümanlar'ın tevekkül ve itimadını anlatmak üzere hatırlanır. Ayetin birinci kısmında yaratılışımın sebebinin Allah olduğu belirtilir. Herkes Allah tan gelmiştir ve varlık sebebimiz O'dur. O halde herkes geldiği yere dönecektir. Hepimiz Allah'tan geldik ve hepimiz tekrar O'na döneceğiz. Pek çok ayette 'Her şey O'na döner' mealinde ifadeler yer alır. Müslümanların geneli için bu ayetin ifade ettiği budur: Allah'tan geldik ve O'na döneceğiz. Bayezid şu çok önemli soruyu sorarak idrakimizi derin bir noktaya taşır. 'Allah'tan geldik, Allah'a dönüyoruz da peki şimdi neredeyiz?' Sufi metafizikçiler bu soruyu sormakla Müslümanlar'ın öte dünya ve beri dünya fikirlerini temelden sarsmıştır. Müslümanlar bu soruyu sormadan ahiret meselesini anlayamazlar. Aksi halde Allah'ın ahirette dünyadakinden daha güçlü bir şekilde bulunduğunu kabul etmemiz gerekir. Müminler için Allah her yerde eşit olarak hazır ve nazırdır: Biz var olurken de Allah ile irtibatımız kuvvetli idi, tekrar dirileceğimiz günde ve içinde yaşadığımız anda da Allah ile irtibatımız eşit ölçüde kuvvetlidir. Ahirette karşılaşacağımızı düşündüğümüzü Allah her an huzurunda bulunduğumuz Allah'tır. Bizim için ahiret dünyada yaşadığımızın bir devamıdır: Dünyada ruz-ı mahşerdeyiz ve hesabımız, ödül ve cezamız başlamıştır. Büyük şair Mehmet Akif, 'Ferdaya kalmasın didarın' derken bunu anlatır: En büyük saadet demek olan rüyetullaha (Allah'ı görmek) şimdi mazhar olalım demektir. O halde suf imetafizikçiler ahireti dünyaya taşımakla dünya ile ahiret arasındaki mekanı ve zamanı ortadan kaldırmış (tayyı mekan, tayy-ı zaman), yaşarken ölüm sırrına ermişlerdir. Ölümden korkmamalarının sebebi budur: zaten ölmüşlerdir, çünkü!

HZ. PEYGAMBER'İN AHLAKI
Hz. Peygamber namazı süratle kıldırır, yalnız başına kıldığı gibi uzun sureler okumazdı. Bunun sebebini izah etmek üzere 'Arkamda bir hasta olduğunu veya bebek ağlamasını işitirim de namazı kısarım' mealinde sözler söylemiştir. Namaz kıldıranların arkalarında hastaların, kalp rahatsızlığı yaşayanların veya acil işi olanların bulunabileceğini düşünerek farzları olabildiğince kolaylıkla kıldırması, sünnetin gereğidir.

HER ŞEYİ ALLAH'TAN BİLMEK
Dervişin biri dualarının kabul edilmesiyle maruf olmuştu. Dua ettiği hastalar şifa buluyor, uzaktan ve yakından herkes ona geliyordu. Şöhretten sıkılan ve riyakarlıktan korkan derviş ise evine kapanmış, kimseyle görüşmemeye karar vermiş. Bir gün uzak bir şehirden yaşlı bir kadın hasta çocuğuyla birlikte dervişin evine gelmiş, kapısını çalmış. Derviş içeride olduğu halde kapıyı açmamış. Kadın ısrarla 'Uzak yerden geldim. Çocuğum hasta, lütfen kapıyı aç. Şifa bulsun' diye ısrar etmiş. En sonunda derviş öfkeyle 'Git be kadın! Ben Hz. İsa'mıyım da hastaya şifa vereyim' diye bağırmış. Bir müddet sonra gönlünden bir ses işitmiş: 'Sen hastalara şifa verenin İsa mı olduğunu zannetmiştin?' Bu sözü işitince hatasını anlamış, kapandığı evden çıkmış, hastaları okumaya devam etmiş. Mesele bir hayra vesile olmak değil, mesele her işi Allah'tan bilmektir. Kibri yenmenin başka yolu yoktur

BİR AYET

'Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Belini büken o ağır yükü, senin şanını yüceltmedik mi?' (İnşirah,1-4).

Bu ayetler, İnşirah Suresi'nin ilk ayetleridir. Burada Hz. Peygamber'e, Allah'ın bazı lütuflarından bahsedilse bile bütün Müslümanlar bu hitabın muhatabıdır. Allah, 'Senin göğsünü genişletmedik mi?' diye hitap ederken sorunun cevabı hiç kuşkusuz 'Evet' olacaktır. Allah, peygamberinin gönlünü genişletti, üzerindeki yükü kaldırdı, adını yüceltti. Müslümanlık, bir inşirah, yani gönül açıklığı ve genişlemesidir. Bunu çağdaş bir tabirle anlatırsak, Müslüman olmak insan ufkunun genişlemesinden ibarettir. Çünkü Müslüman olmadan önce insan türlü kaygılarla gerilir ve ufku daralırken Müslüman olmakla ilahi iradeye teslim olur. Teslimiyet onun zihnini ve gönlünü genişletir ve rahatlatır. İslam mümin olmayı gönül genişlemesi olarak beyan ederken, inançsızlığı genellikle sıkıntı, daralma ve nefessiz kalmak olarak niteler. İnşirah Suresi, mümin ve Müslüman olunca ufkumuzun genişlediğini beyan eden bir müjde olarak hepimize hitap eder.

BİR HADİS

'Oruç kalkandır, sabır ziyadır.'

Oruç, insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Çünkü oruç tutarken insan öncelikle hazlarına karşı mücadele verir. Bu hazlar yemek, içmek ve cinsellikten kaynaklanan hazlardır. Oruç bu hazlara karşı insan iradesinin ve aklının bağımsızlığını temin eden bir özgürleşme çabasıdır. Bu bağımsızlık onlarla irtibatı bütünüyle kesmek maksadı taşımaz; tam aksine onların vazgeçilmezliğini reddederek üzerimizdeki etkilerini azaltır. Bu sayede hazlar ve ihtiyaçlar yönetilebilir hale gelerek bize hizmet ederler. Bu nedenle oruç, önce hazlarımız karşısında bir kalkan olarak bizi korur; sonra cehenneme karşı kalkan haline gelerek bizi ateşten korur. Takvanın bir kalkan veya başka bir şey vesilesiyle korunmak olduğunu hatırlarsak orucu takva ile özdeşleştirmemiz mümkündür. Oruç bizi sakındırır ve muhafaza eder.

SORU-CEVAP

Çocukların teravih namazına götürülmesi ve camilerde bulunması hakkında ne dersiniz?

Her işimizde örnek Hz. Peygamber ve onun uygulamasıdır. Hz. Peygamber'in mescidi nasılsa Müslümanlar'ın mescit ve camilerinin onu örnek alması gerekir. Hz. Peygamber'in mescidinde erkekler, kadınlar, hatta bebekli kadınlar, yaşlılar, hastalar, gençler vardı. Herkes orada bir şey öğrenmeye çalışır, birbirlerine dua eder, cemaat halinde ibadetin hazzını yaşardı. Bu nedenle camilerimiz kadınların, çocukların, hastaların, yaşlıların ve gençlerin kardeşçe ibadet edeceği bir mekan olmalıdır. Cemaat bereketi böyle ortaya çıkar. Çocukların gürültüsünü Tecelli-i İlahi'nin bir parçası saymak gerekir. Orası Allah'ın evidir ve gelenler O'nun misafirleridir. Cami herkes için ilahi teneffüsü soluklayacağı bir yerdir. En çok rahat ettiğimiz yer cami olduğunda, Peygambere biraz daha yaklaşmış olacağız.

E. DEMİRLİ DANIŞMANLIĞINDA HAZIRLANMIŞTIR