'Hanım evladından oyuncu olmaz'

O ölünce aman ne ağlamıştık! Bizim Çakır'ımız ölür müydü? Sonra bir baktık ki Türkiye'nin en güzel oyuncularından birine Özgü Namal'a aşık olmuş. Bu kez de sorduk; Çakır aşık olur muydu? Oktay Kaynarca'yı o kadar çok mafya sanmışız ki bunun bir rol olduğunu bile unutmuşuz. Ama Kaynarca oyunculuğunu konuşturdu ve Çakır'ı belleklerden sildi. Şimdi artık o bir Adanalı…

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 25 Ekim 2009 Güncelleme 25 Ekim 2009, 00:01

İÇİNDEKİLER

İlk bakışta keskin çizgileri olan bir insan gibi görünüyor. Kurtlar Vadisi'ndeki Çakır rolü ile hem şimşekleri üzerine çekmiş hem de inanılmaz bir hayran kitlesi yaratmıştı. Çakır öldürüldüğü gün ona cenaze namazı kıldıran ve ölüm ilanları verilen bir ülkede yaşamanın tüm matraklığını hazmetmiş bir sanatçı Oktay Kaynarca… 'Sanatçı' sözcüğüne gelince; şayet bu 'alemde' Ceyda ve Esra kardeşler ya da 'Türkiye'nin en güvenilir kadını' seçilip de göz göre göre ekranlarda milleti eşek yerine koyan Seda Sayan'lar 'sanatçı'ysa, Oktay Kaynarca'lara başka bir kelam bulmamamız gerekiyor, 'sanat erbabı', 'sanat emekçisi' gibi. Ama onlar kendilerini alçak gönüllülükle sadece 'oyuncu' olarak tanımlıyorlar. Kendi deyimi ile 'magazin terörüne' karşı gazetelere verilen ilana da imza atan Kaynarca ile aşktan, mafyadan, sanattan söz ettik. Hem de hiçbir magazinde yer almayan satır aralarıyla.

Önce şu ilandan başlayalım. Bir grup sanatçı olarak gazetelere tam sayfa ilan verdiniz ve bazı magazin programlarını kınadınız. Tam olarak amacınız ne?
Bakkallar, kapıcılar bile bir birlik oluşturmasına rağmen biz oyuncular hala kendi haklarını savunacak bir birlik kuramadık. Bu onun ilk adımı oldu ama maalesef kötü bir olayla başladı. Umarım aklımız başımıza gelir de artık bir araya geliriz. Ama bu ilanın özel bir yanı daha var. Artık bıçak kemiğe dayandı. Kişisel haklarımızı kullanmak istiyoruz. Bizler insanız, yiyoruz, içiyoruz, tuvalete gidiyoruz, sinirleniyoruz. Bazı televizyon programlarının üzerimizde kurduğu bu baskıyla normal bir hayat sürmemiz mümkün değil. İçerim de kusarım da yere de düşerim. Kime ne?

DOĞALLIK SEYİRCİYE GEÇİYOR
'Sanatçı topluma örnek olmalı' konusuna tekrar döneriz ama önce Adanalı dizisinin başarısının altında neler yattığını sormak istiyorum. Tam bir dizi kıyımı yaşandığı şu günlerde Adanalı bu sezon da aldı başını gidiyor. Nasıl açıklıyorsun bunu?
Geneliyle halka uygun bir proje. Oynadığım rol ise şaşırtıcı şeyler yapmaya çok uygun. Bir kahramanın dizi içinde yapacağı hareketler, oturması, kalkması, bakışları çoğu kez bellidir.

Kurtlar Vadisi'ndeki Çakır gibi mi?
Ya da yapılan işlerin hepsinde olduğu gibi. Bu rol şaşırtıcı şeyler yapmaya müsait alt yapıya sahip. Üstelik sete gelen senaryoya bağımlı kalmıyoruz. Yönetmen Tayfun Güneyer de destekliyor bunu. Sahneleri takla attırarak bambaşka hale getiriyoruz, konuşmaları değiştiriyoruz. Bir anlamda doğaçlama... Mesela geçen gün seyrederken gördüm ki ciddi olmam gerekirken ben de gülmüşüm. Dünkü çekimde gülmekten konuşamadım. Bu doğallık da seyirciye geçiyor.

Çocuklar da bayılıyor.
Öyle, bundan önce erkekler hayranımdı, şimdi çocuklar. Şu kadınları yakalayamadık bir türlü.

İnsaf sen de bunu söylersen…
Şaka bir yana bundan sonra sıkı bir aşık rolü oynamak istiyorum.

Kurtlar Vadisi'ndeki 'mafya' üniformasını üzerinden atman çok zor oldu. O günlerde park değnekçileri bile seni gerçek mafya bellemişti.
Rahmetli Duygu Asena bir yazı yazmıştı. Arabasını park ederken değnekçilerle tartışmış. "Bunları başımıza hep Oktay Kaynarca sardı" diyordu. Değnekçilerin de sorumlusu benmişim. Dünyanın neresinde, bir oyuncu işini iyi yaptığı için bununla karşı karşıya kalabilir bilmem. O zaman 'Baba' filmlerinin hiç çekilmemesi lazımdı.

Ama o dizide eleştirilen sen değildin ki sadece. Dizideki şiddet öğesiydi.
Sanat her zaman iyiyi, doğruyu göstermez. Ahlaksızlık içeren bir iş de yapabilirsiniz.

OYUNCULUĞUN HAMALIYIZ
Televizyon dizileri de mi sanat yani?

Sanat eserinin kalıcı olması gerekmiyor mu? Sizinkiler tüketilip bir köşeye atılıyor.
Doğru. Ama bu sektörü de hor görmemek lazım. Bazıları sadece 'Para için yapıyoruz' diyor. Ben asla böyle düşünmüyorum.

O kadar emek, para harcanıyor, üç dört hafta sonra dizi kaldırılıp her şey çöpe atılıyor.
O kadar bile sürmeyenler var. Bu süreklilik içeren bir iş değil. Bu gün sokakta yürüyemez haldeyken ertesi yıl bir tutmayan iş yaparsın, adın bile hatırlanmaz. Rol var, sırtına binip gidersin, rol var sırtına alıp gidersin. Biz de bu işin hamalıyız aslında. O rolü sırtına alabilecek oyuncu azdır.

Oyunculuğa başlarken çok meşhur olmak istedin mi?
Meşhur olmak bu işin kaçınılmazı zaten. Tiyatrocu bile kalsan, dar bir kitlede de olsa, seni tanıyorlar seviyorlar. Ama benim derdim oyuncu olmaktı. İşin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim.

Herhalde pişman olduğunu söylemeyeceksin.
Hayır ama bir bedeli olduğu da kesin. Mesela sen sokakta öpüşebilirsin… Sarhoş olup yerlerde de sürünebilirsin… Yani bir talihsizlik yapma şansın var demek istiyorum. Oysa bizim hasta olmaya, bacağımızı kırmaya bile şansımız yok.

Ama o kadar üne, paraya bakınca "Bu kadar da olsun" demek geçiyor insanın içinden.
Bu para meselesi de garip. Bazı gazeteci arkadaşlar haber yaparken ilk cümlesinden şunu seziyorsun. "Bu herif bu kadar para kazanıyor…"

Sadece o değil 'karı kız' desen…
Öyle sanılıyor… Halbuki sağlam yolu o seçmiş. Gazeteci, belki onda birim kadar kazanmıyor ama o parayı yıllarca kazanıyor. Ben, iki dizi tutmazsa belki o paraları hayallerimde bile göremem. Peki ben neden bir futbolcunun aldığı paraya gözümü dikmiyorum. Onun gibi yeteneğim yok da ondan. Annem bile diyor ki "Ünlüsün tabii seni çekecekler. Senin hayatın para ediyor." Evin kapısına tekme atarak girmek yok. Olay oraya kadar geliyor.

Ama dünyanın her yerinde…
Bu söylem beni tatmin etmiyor. Dünyanın her yerinde seri katiller var, bizde yok. Olmalı mı yani? Bizim başka temel değerlerimiz var. Sosyal yardımlaşma gibi. Adam kaçak bile olsa Tanrı misafiri diye evinde saklarsın. Magazin başlığı altında yapılan bazı işler bu gelenekleri siliyor.

ÖZGÜ'YLE DOSTUZ
Konuyu değiştirelim diye şıklık yapıyorum. Kolay aşık olur musun?

Aşk her zaman kapıya dayanmaz. Ama olduğum zaman da sonuna kadar giderim.

Ya evlilik?

Evliliği askerlik gibi genç yaşlarda yapmak lazım.

Ki sonra boşanmak için vakit kalsın diye mi?
Boşanmayabilirsin de. Ama erken yaşta çocuğun olursa, daha sonra vereceğin kararları gözden geçirmek için zamanın olur. Yaşın ilerledikçe, sürekli aynı insanla zaman geçirmek zorlaşmaya başlıyor. Çünkü kendi kendine yeten bir insan haline geliyorsun. Karınla 24 saati dip dibe geçirmek doğaya aykırı. Birbirinizi özlemek zorundasınız. Onun için karşıma çok özel biri çıkmazsa, evlilik bana uzak bir konu.

Çok özeline girmek istemiyorum ama…
Anladım ne soracağınıı, baştan söyleyeyim. Özgü ile sadece arkadaşız ve dostluğu benim için çok önemli. Oldu mu?

Olmadı. Çünkü bu klasik cevabı vereceğin için zaten bunu sormayacaktım. 'Aynı meslekte olan iki ünlünün birlikte yaşaması zor mu?' diyecektim.

Tam tersi. Aynı mesleği paylaşmasaydık hiç anlaşamazdık. Sabaha kadar çalışıp, o ruh haliyle uyumanın ne demek olduğunu bilmiyorsa, bir psikolog olsa anlayamaz seni. Aynı şeyleri yaşaması lazım.

Yani hep meslekten biriyle beraber olmak zorunda mısın?
Tam tersi. Aslında ünlü olmasa ne güzel olur. Ama bu da belki bir bedel. İki taraf içinde…