Milli şairimiz Mehmet Akif,
"Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya da eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi" diye başlıyordu 'Çanakkale Şehitlerine Şiiri'nde. Gerçekten de düşmanın asker sayısı ve maddi gücü kat kat fazlaydı.
Yeneceklerinden o kadar emindiler ki, bir kısmı macera olsun diye gelmişti Çanakkale'ye... Bizim ise silahımız bir yana yiyecek ekmeğimiz bile yoktu. Halk elinde kalan son bulguru, tarhanayı cepheye göndermişti. Yine de öğünler çoğunlukla boş geçiliyordu. 12-13 yaşındaki çocuklar bile cepheye gitmişti. Analar, ise
"Elhamdülillah şehit anası oldum" diyerek oğullarının şehadetini kutsuyordu. 12 asker başına bir tüfek düşüyordu. Ama Mehmetçik,
"Makinalı tüfek başında şehit olacak arkadaşın yerini almak için sıra beklerdik" diyordu. İngiliz General William Birdword ise
"Savaş anında yaralı düşmanını sırtında taşıyarak onu ölümden kurtaran bir asker yeryüzünde görülmemiştir" diye anlatıyordu şaşkınlığını.
EN MERT ASKERLER
Ama Çanakkale'nin isimsiz kahramanları sadece imkansız bir zafere imza atmamıştı. Halep'ten, Bosna'dan, Ünye'den, Diyarbakır'dan, Tokat'tan gelen onbinlerce Mehmetçik, sadece bugün
üzerinde yaşadığımız vatanın tohumlarını canlarıyla atmamıştı. Çanakkale aynı zamanda tarihin
son mertçe yapılan savaşı olmuştu.
Tüfeği boyundan yüreği tanklardan büyük Türk askeri, küçücük bir kara parçasında hem 500 bin düşmanı durdurmuştu hem de tarihe insanlık dersi vermişti.
Bugün 100. yılına giren zaferin isimsiz kahramanları bunun için hiç unutulmadı ve unutulmayacak...