Padişahlar Hac'ca neden gidemedi?

Osmanlı'da padişanların hiçbirinin neden Hac'ca gitmediklerine tarihçiler cevap verdi: Yolculuk 3 ay sürüyor. Devleti bu kadar uzun süre başsız bırakmak olmazdı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 15 Kasım 2012 Güncelleme 15 Kasım 2012, 09:44
Padişahlar Hac’ca neden gidemedi?

İÇİNDEKİLER

Osmanlı'da "Padişahların neden Hac'ca gitmedikleri şeklinde" bir tartışma vardır... Osmanlı tahtına çıkan padişahların hiçbirinin İslâm'ın temel şartları arasında yer alan Hac ibadetini yerine getir(e)memiş olması bugün halen sorgulanıyor, zihinleri meşgul ediyor. Yavuz Sultan Selim'in 1517 yılında Mısır'daki Memlükler'e son vererek halifeliği Osmanlı'ya getirmesiyle, devlet tam anlamıyla dinî bir yapıya kavuştu. Padişahlar da 'İslâm Ümmeti'nin Lideri' yani "Müslümanlar'ın Halifesi" konumuna yükseldi. Durum böyleyken acaba padişahların Hac'a gidememesi kişisel birer tercihi miydi? Yoksa onları bu önemli ibadetten alıkoyan başka sebepler mi vardı? Bu konuda Prof.Dr. İlber Ortaylı şöyle dedi: "O dönemde Hac'ca gitmek uzun zaman alırdı. Devlet-İstanbul o kadar süre boş bırakılamazdı.''



ALLAH YOLUNDA CİHAD
Ünlü tarihçi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz'ün yorumu ise şöyle: "II. Selim'e gelene kadar Osmanlı Padişahları'nın tamamı, ömürlerinin yarısını Allah yolunda cihâd için seferlerde geçirmişlerdir. Cihâdı ve nizâm-ı âlemin devamını, şahsî farz olan Hac'ca tercih etmeleri için, Şeyhülislâmlar fetva vermişlerdir. 2. Bâyezid Amasya'da vali iken Hac'ca gitmeye niyetlenmiştir. Ancak sadrazam ve diğer devlet erkânı bir mektup göndermiş, hemen tahta geçmesi gerektiğini bildirmişlerdi. Aksi takdirde düşmanın cesaretlenerek Müslümanlar'a saldırmasına sebep olacağını ikaz etmişlerdi. Aynı şekilde ısrarla bu kutsal görevi gitmek isteyen ve bu niyetinin bedelini canıyla ödeyen 2. Osman'a, Şeyhülislâm olan kayınpederi Es'ad Efendi, fetva vermiş ve fıkıhtaki bir hükmü özetlemişti. Hac görevinin en az üç ay süreceği bir asırda, padişahların bu görevi yerine getirmelerini düşünmek, iyi niyetle bağdaşmaz. Padişahlara Hac'ca gitmeleri farz olmamıştı. Fakat yerlerine bedel olarak başkalarını göndermişlerdi. Sultan Abdülaziz'in tebdil-i kıyafetle bu kutsal görevi yerine getirdiği söylenmektedir. Ancak kanıt yoktur."

* * *
MATBAA GEÇ Mİ GELDİ?
Osmanlı'ya matbaanın 300 yıl geç geldiği tartışması hala devam ediyor. Ama tarihçiler bu tezi çürütüyor. Araştırmalar, matbaanın 33 yıl sonra İstanbu'da olduğunu gösteriyor

Türkiye'de ne zaman modernleşme ve geri kalma konuları açılsa, akla ilk gelen gerekçelerden birisi, matbaanın Osmanlı devletine geç geldiği iddialarıdır. Matbaa'nın Osmanlı'ya girişinin gecikmesi iddia edildiği gibi 300 yıl değildir. Matbaayı Johann Gutenberg 1450 yılında buldu. Bu icadın Osmanlı'ya girişi ise sadece 33 yıl sonra oldu. Osmanlı'da, kitaplar 1488'de basılmaya başlandı. İstanbul'da ilk matbaanın açılış tarihi hakkında Adnan Adıvar 1493, Osman Ersoy 1494, Niyazi Berkes de 1495 tarihlerini vermektedirler. Lewis ise "İlk Yahudi matbaası 1494'te İstanbul'da açıldı" demektedir.

HATTATLARDAN TEPKİ
Bu yeniliğe tepki, meslek ve geçimlerini kaybetmek korkusuyla sadece hattatlardan gelmişti. Araştırmacılar, bu tepkinin, dini taassuptan ziyade hattatların matbaa ile rekabet edemeyerek işlerini kaybetme endişesinden kaynaklandığı konusunda hemfikirdirler. Araştırmacı Orhan Koloğlu, Osmanlı'da matbaanın gecikme sebebinin "Dindarlık" değil, "Hattatların direnişi" olduğunu belirtmektedir. İslam Örgütü Başkanı Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı'nın Avrupa'nın yeni teknolojilerinden haberdar oldukları, ancak bunların benimsenmesinde ihtiyaçlarına göre seçici bir tavır sergilediklerini söylemektedir.

NEDEN KAPANDI...
1720'li yıllarda İbrahim Müteferrika Osmanlı'ya matbaayı yeniden getirdi. Ancak Padişah'tan ferman ve Şeyhülislam'dan fetva almasına rağmen Müteferrika matbaası da daha sonra kapandı. Yabancı gözlemciler bunu Osmanlı toplumunun matbaadan hoşnut olmadığına bağlayıp bu yolda amaçlı yayınlar yapmayı sürdürdü. Müteferrika matbaası 1729'dan 1875'e kadar yani 146 yılda sadece 2 bin 900 kitap bastı. Talep olmamasının nedeni ise, Müslümanlar'ın daha pahalı da olsa el yazmaları tercih etmelerine bağlandı.

* * *
OSMANLI'YA HASTA ADAM YAKIŞTIRMASI
Osmanlı Devleti'ne "Hasta Adam" yakıştırmasını yapan kimdi? Devlet-i Âliyye, gerçekten "Hasta Adam" denilecek kadar kötü durumda mıydı? Prof. Dr. İlber Ortaylı, Gazeteciyazar Taha Akyol'a bu konuyu şöyle antattı: "Bu ismi veren, yani Allahlık Rus I. Nikolay!. Ben size I. Nikolay Rusya'sının bir şeklini çizsem, hatta daha sonrasını bile anlatsam şapkanız uçar. Örneğin "Çeyrek at" hikâyesi... O bereketli toprakta 19. yüzyılda açlık oldu. Kıtlıktan insanlar öldü. Ve işin garibi, bu toprakların üzerinde merkezî Rusya ölürken Ukrayna daha müreffehti. Şimdi sen bunun yaratacağı eşitsizliği düşün. Güya Kırım, Kafkasya veya Orta Asya koloni... Tabi onlar "Koloni" demiyorlar. Onlara göre eyalet sistemi... Oralarda ahalinin durumu daha iyi. Hâlbuki bu durum Osmanlı İmparatorluğu için geçerli değil. Hangi cemiyetin ne kadar hasta olduğu tartışılır. Bu "hasta adam" lafını herkesten evvel bizim ortaokul tarihçileri benimsedi. Bu o kadar bayat bir görüş ki hepimizi etkiledi.

BÜYÜKLÜĞÜN ÖLÇÜSÜ
Neresi hasta bunun... Adam teşkilatını modernleştiriyor. Hukuk sistemini yeniliyor. Maliyesini merkezileştiriyor. Ordusunu kurmay sistemini kuruyor. Ve ona yönelik bazı mali tedbirler almaya başlıyor. Prensip şu: 'Frenkleşeceksek biz Frenkleşelim'. Bunu çoğu ülkenin maarifi yapamaz. Bunlara bakacaksınız ve bu toplum nasıl değişiyor, nasıl modernleşiyor, nasıl dünyaya uyuyor göreceksiniz. Tabii ki 19'uncu yüzyıl Osmanlı ülkesi Kanuni devri değildir. Ama büyük devletlerdendir. Büyük devletlerin hiçbiri zaten eşit derecede büyük değildir. İngiltere istemediği hiçbir şeyi yaptırmaz. Ama her istediğini de yaptırtamaz. Fransa ise her istediğini yaptırtamadığı gibi çoğu zaman istemediklerini de bazen yaparlar. Avusturya ve Macaristan'ın esamesi bile okunmaz... 16. yüzyılda dünyaya hâkim olan Osmanlı devleti hasta adam değildi. Ama 19. yüzyılda sadece güç kaybetti."


YARIN:
MİMAR SİNAN'IN BÜYÜK AŞKI KİMDİ? OSMANMLI KADINI ÖZGÜR DEĞİL MİYDİ?