Duaların en efdali: Elhamdülillah
Bir kişinin Allah'a kul olduğunun, Rabbinden razı olduğunun, ilahi huzura erdiğinin en bariz alameti, samimiyetle edilen hamddir.
Giriş Tarihi:
Dostlar ne kadar basit değil mi, bir "Elhamdülillah" kelimesi, dua maksadıyla, samimiyetle söylendiğinde kişiyi nereden alıp nerelere kadar yükseltebiliyor. Ancak madem bu kadar basit, e zaten günde kırk kere de söylüyoruz, niye bizde bir şey olmuyor diyenler olabilir. Kardeşlerim, dinde ilk şart samimiyettir. Samimiyetle yapmadıktan sonra duadan pek bir fayda beklemek doğru olmaz. Peki samimiyetle yapamıyoruz diye, hiç mi yapmayacağız, duayı, hamdi terk mi edeceğiz. Tabi ki hayır. Takliden de olsa ısrarla devam edeceğiz. Tâ ki o samimiyeti hissetmemize mani olan nefsimizin kötü huyları ve hastalıkları bizi terkedene kadar. Ondan sonra?..
Ondan sonrası kolay Allah'ın (c.c.) izniyle.
Samimiyeti bir kez tattıktan sonra zaten kişi bir daha dönüp başka şeye bakmaz. Balı tadanın sirkeye rağbet etmemesi gibidir. Tatmayan bilmez, tadan tarif edemez ama bir daha kesseler eski haline dönmek istemez.
Kıymetli dostlar dua, ayniyle Cenâb-ı Allah ile konuşmaktır. Başlı başına bir ibadettir.
Elhamdülillah lafzı, Peygamber Efendimiz'in buyurduğu üzere duaların en efdali, en makbulüdür.
Bir hamd ile kişi birçok şeyi ifade eder:
Allah'ın varlığına, birliğine, peygamberine iman eder.
Ya Rabbi razıyım senden der, verdiği nimetler için Rabbine şükreder, teşekkür eder.
Nimeti verenin de alanın da ancak Allah (c.c.) olduğunu kabul ettiğini ilan eder.
İstenilecek, yalvarılacak tek varlığın Allah Teâlâ olduğunu tasdik ve tebliğ eder.
Allah Teâlâ'nın kendisine verdiği nimetleri ve kendisini muhafaza ettiği onca şeyi hatırlayarak Rabbiyle muhabbet tazeler.
Allah'ın bunların tümünü mecbur olmadığı halde yaptığını, yarattığı mahlukatını başı boş bırakmadığını, kullarına şah damarından daha yakın olduğunu, ihtiyaçlarını her an bilip daha onlar istemeden peşin peşin veren olduğunu tefekkür eder, Hazreti Allah'a kul olmanın güzelliğinin idrakine erer.
Dostlar, "Elhamdülillah" mana olarak kişinin istenecek makamı bilip teşekkürünü arz ettiğini de ifade eder ama, sadece lafız olarak bakıldığında, hamdin içinde bir şey isteme yoktur.
Bu yüzden Elhamdülillah, kulun Rabbiyle hasbıhâlidir. "Yarabbi, ben kapını teşekkür etmek için çaldım." demektir.
Allah Teâlâ'nın âdetidir. Teşekkür etmek için bile kapısını çalsan, O Rabbül Âlemin kapısına geleni boş göndermez. İllaki ya bir ihsan ya bir ikram o kula verilir. Bu sebepledir ki Rahmeten Lil Âlemin olan Efendimiz (s.a.v.) dualarımıza hamd ile başlamamızı emretmiştir.
GÖNÜL SAHİFESİ
Anne Duası Kişiyi Peygambere Komşu Yapar Hazreti Musa (a.s.) bir gün Allah Teâlâ'ya; "Ya Rabbi! Acaba benim cennette arkadaşım kimdir?" diyerek niyazda bulundu.
Allah Teâlâ (c.c.): "Ey Musa! Senin cennette ki arkadaşın falan beldede ki kasaptır." diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hazreti Musa Aleyhisselam o beldeye giderek, tarif edilen kasabın dükkânını buldu. Orada oturup bir müddet kasabı seyretti. Akşam olunca kasap heybesine bir parça et koyup, dükkânını kapayarak evinin yolunu tuttu. Hazreti Musa Aleyhisselam kasabın yanına yaklaşarak: "Beni misafirliğe kabul eder misiniz?" diye sordu.
Kasap tebessüm ederek: "Buyurun!.." diyerek Musa (a.s.)'ı evine davet etti.
Kasap eve varınca, getirdiği eti kendi eliyle pişirerek çorba yaptı. Sonra evin tavanına asılı olan büyük bir heybeyi aşağıya indirdi ve içinden gayet yaşlı bir kadını çıkardı. Kendi eliyle onu doyurdu, üzerindeki elbiselerini alıp yıkadı ve kuruttuktan sonra onu giydirdi. Sonra tekrar kadını heybeye koyup yerine astı. Tam o sırada kadının dudaklarının kıpırdadığını gördü, Musa Aleyhisselam: "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Kasap da: "Annemdir!.." diyerek cevap verdi. Musa Aleyhisselam: "Sen onu heybeye koyarken dudakları kıpırdıyordu. Sanki bir şeyler söylüyordu. Acaba ne diyordu?" "Annem, devamlı olarak şu sözü söyler: 'Ya Rabbi! Oğlumu cennete Musa'ya arkadaş yap.' İşte bu söylediği söz onun duasıdır." Bunun üzerine Hazreti Musa Aleyhisselam: "Sana müjdeler olsun! Ben Musa'yım. Sen de benim cennetteki arkadaşımsın." dedi.
Efendimiz Sav, "Ana, babanın evladı hakkında yaptığı dua reddolmaz" diye buyurmuşlardır.
DUANIN KABULÜNÜN ŞARTI: HAMD VE SALATÜ SELAM
Kıymetli dostlar, dua, Rabbimizle konuşmak, derdimizi, halimizi bizzat ona arz etmektir. Bu ne büyük bir devlettir, ne büyük bir nimettir.
Düşünün, Allah'ın (c.c.), âlemlerin Yaratıcısının, Rabbi'nin kapısını her başınız dara düştüğünde, randevu almadan, iki saat kapıda sizden önceki misafirlerin çıkmasını beklemeden çalabiliyorsunuz. Bundan büyük devlet olabilir mi?
Üstelik her seferinde gene mi sen denilmiyor. Ne iyi ettin de gene geldin diye, farklı ihsan ve ikramlarla karşılanıyorsunuz. Allah aşkına dostlar, bunu bildikten sonra insana istediği verilmiş verilmemiş ne fark eder. Kaldı ki; "Allah Teâlâ duaları kabul eder, fakat siz âdemoğlu acele edip, Allah duamı kabul etmedi dersiniz de duayı bırakırsınız." buyuruyor, Efendimiz (s.a.v.). Yani duada tabiri caizse biraz ısrarcı olmak gerekiyor. Çünkü bazen Allah Teâlâ, kulunun isteyişinden o kadar hoşlanırmış ki, sırf o isteyiş hali sürsün diye biraz geciktirebilirmiş duasının kabulünü.
Dua ile ilgili bilmemiz gereken şeylerden bir tanesi de, dua ederken kabul olacağını umarak değil, buna kesin bir şekilde inanarak dua etmektir. Bunu da bizzat Habib-i Hüda Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz bizlere talim ettiriyor ve 'Uyanık bir kalple dua edin, gafletle edilen dua kabul olunmaz.' buyuruyor.
Dua hakkında bilmemiz gereken ve kabulünün bir anlamda ön şartı diyebileceğimiz çok önemli bir şey var ki, Efendimiz onu da bizlere haber veriyor.
Duanın başında edilen Hamd ve Salatü Selam.
Sevgili Dostlar, eskiden olsa bunu izah etmek biraz zor olurdu ama günümüz insanına, bu Hamd ve Salatü Selam şartını anlatmak, çok daha kolay. Hamd ve salatü selam, bir kapıyı açmak için kullandığımız anahtar gibidir.
Günümüzde hemen herkesin ihtiyacı olsun olmasın bir mail adresi var. Mail atmak için ne yapıyor, önce internet tarayıcısını açıyor sonra kullanıcı adı ve şifre giriyor, sonra yazıyor ne yazacaksa. Kural bu. Buna uyunca ancak o internet sayfası açılıyor.
İşte aynı bunun gibi, kul namazını kılıyor, ellerini semaya açıyor, önce hamd ederek Rabbini bildiğini, O'ndan razı olduğunu, O'na müteşekkir olduğunu arz ediyor. Sonra kavuşturulduğu İslam nimetini kendisine getiren Nebiler Sultanına (s.a.v.), evladına, ezvacına, ashabına, uşşağına Salatu Selam ediyor.
Ondan sonra sayfa açılıyor. Ondan sonra ne dileyecekse dilesin Rabbinden buyuruyor, Efendimiz (s.a.v.).
Bu, Allah Teâlâ'dan bir şey istemenin ön şartı, tabi ki tek başına duayı kabul ettirir demek doğru olmaz. Ancak Hamd ve Salat olmadan edilen duanın eksik kaldığını, Allah'ın katına yükselemediğini yine bizzat Efendimiz (s.a.v.) bizlere haber vermektedir. Cenâb-ı Allah'ın cümlemizi, katında makbul şekilde dua eden salihlerden eylemesi duası ile Hamd ile, Efendimize Salatu Selam ile hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.
KABUL OLACAK DUALAR
Farz namazlardan sonra, ezanla kamet arasındaki vakitte, gecenin son üçte birinde, yağmur yağarken, Kâbe ilk görüldüğünde, Recep ayının ilk gecesinde, arefe günlerinde, Cuma günü ve gecelerinde, Zemzem içilirken, İftar vakitlerilerinde, secdede, kandil gecelerinde, tavafta, Arafatta, Minada, Müzdelifede, Safa ve Merve tepelerinde, Mescidi Nebevi'de, Mescidi Aksa'da, salihlerin kabirleri başında samimiyetle yapılan duaların kabul olunacağını Efendimiz (s.a.v.) müjdelemiştir.
Peygamberlerin ümmetlerine duaları, Evliyaullahın duaları, anne, babanın evladına duası, misafirin ev sahibine, hocanın talebesine, adil idarecinin halkına, salih evladın anne babasına, müminin mümin kardeşine duası, mazlumun zalime bedduası, dönünceye kadar hacının duası, hastanın, salih alimin ve saçı ağarmış ihtiyarın dualarının da reddolunmayacağını Efendimiz'in (s.a.v.) hadis-i şeriflerinden öğreniyoruz.
AYET-İ KERİME
"Kullarım sana beni soracak olursa, (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim." (Bakara 186) l("Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa?...... (Furkan 77) l"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez." (Araf 55)
HADiS-İ ŞERİF
lEfendimiz (sav) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça, Allah`a yükselmez. [Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.]" (Kütübü Sitte)
SORDUM ÖĞRENDİM
Dua ederken ellerimiz nasıl olmalıdır? Duadan sonra ellerimizi yüzümüze sürmenin dayanağı var mıdır?
Namazın kıblesi Kâbe, duanın kıblesi semadır. Dua sırasında avuçlar yukarıya gelecek şekilde elleri açık tutmak, istek ve niyazın anlamına uygun bir haldir. Ellerin yukarıya, göğe doğru kaldırılması Allah'ın gökte, belli bir mekânda oluşundan değil, göklerin yücelik ve azameti temsil etmesi sebebiyledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Dua ederken bazen koltuklarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırırdı." (Buhari) Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki; "Allah'a avuçlarınızı yukarıya getirerek dua edin, ellerinizin tersini değil. Duayı bitirdiğiniz zaman da ellerinizi yüzünüze sürün." (Ebu Davud) Ancak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, bela ve musibetler sırasında dua ederken avuçları yere bakacak şekilde dua ettiği de rivayet edilmiştir (Ahmed b. Hanbel) Rasulullah'ın ellerini kaldırmadan da dua ettiği rivayet edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel) El kaldırmadan dua edildiği zaman, ellerin yüze sürülmesi gerekmez. (Tahtavi)
Efendimiz (s.a.v.)'in duaları: Allah'ım! Senden yararlı bilgi, hoş rızık, kabul edilmiş amel isterim. (İbn Mace) Amin Ey kalbleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzere sabit kıl. (Tirmizi) Amin
Ondan sonrası kolay Allah'ın (c.c.) izniyle.
Samimiyeti bir kez tattıktan sonra zaten kişi bir daha dönüp başka şeye bakmaz. Balı tadanın sirkeye rağbet etmemesi gibidir. Tatmayan bilmez, tadan tarif edemez ama bir daha kesseler eski haline dönmek istemez.
Kıymetli dostlar dua, ayniyle Cenâb-ı Allah ile konuşmaktır. Başlı başına bir ibadettir.
Elhamdülillah lafzı, Peygamber Efendimiz'in buyurduğu üzere duaların en efdali, en makbulüdür.
Bir hamd ile kişi birçok şeyi ifade eder:
Allah'ın varlığına, birliğine, peygamberine iman eder.
Ya Rabbi razıyım senden der, verdiği nimetler için Rabbine şükreder, teşekkür eder.
Nimeti verenin de alanın da ancak Allah (c.c.) olduğunu kabul ettiğini ilan eder.
İstenilecek, yalvarılacak tek varlığın Allah Teâlâ olduğunu tasdik ve tebliğ eder.
Allah Teâlâ'nın kendisine verdiği nimetleri ve kendisini muhafaza ettiği onca şeyi hatırlayarak Rabbiyle muhabbet tazeler.
Allah'ın bunların tümünü mecbur olmadığı halde yaptığını, yarattığı mahlukatını başı boş bırakmadığını, kullarına şah damarından daha yakın olduğunu, ihtiyaçlarını her an bilip daha onlar istemeden peşin peşin veren olduğunu tefekkür eder, Hazreti Allah'a kul olmanın güzelliğinin idrakine erer.
Dostlar, "Elhamdülillah" mana olarak kişinin istenecek makamı bilip teşekkürünü arz ettiğini de ifade eder ama, sadece lafız olarak bakıldığında, hamdin içinde bir şey isteme yoktur.
Bu yüzden Elhamdülillah, kulun Rabbiyle hasbıhâlidir. "Yarabbi, ben kapını teşekkür etmek için çaldım." demektir.
Allah Teâlâ'nın âdetidir. Teşekkür etmek için bile kapısını çalsan, O Rabbül Âlemin kapısına geleni boş göndermez. İllaki ya bir ihsan ya bir ikram o kula verilir. Bu sebepledir ki Rahmeten Lil Âlemin olan Efendimiz (s.a.v.) dualarımıza hamd ile başlamamızı emretmiştir. GÖNÜL SAHİFESİ
Anne Duası Kişiyi Peygambere Komşu Yapar Hazreti Musa (a.s.) bir gün Allah Teâlâ'ya; "Ya Rabbi! Acaba benim cennette arkadaşım kimdir?" diyerek niyazda bulundu.
Allah Teâlâ (c.c.): "Ey Musa! Senin cennette ki arkadaşın falan beldede ki kasaptır." diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hazreti Musa Aleyhisselam o beldeye giderek, tarif edilen kasabın dükkânını buldu. Orada oturup bir müddet kasabı seyretti. Akşam olunca kasap heybesine bir parça et koyup, dükkânını kapayarak evinin yolunu tuttu. Hazreti Musa Aleyhisselam kasabın yanına yaklaşarak: "Beni misafirliğe kabul eder misiniz?" diye sordu.
Kasap tebessüm ederek: "Buyurun!.." diyerek Musa (a.s.)'ı evine davet etti.
Kasap eve varınca, getirdiği eti kendi eliyle pişirerek çorba yaptı. Sonra evin tavanına asılı olan büyük bir heybeyi aşağıya indirdi ve içinden gayet yaşlı bir kadını çıkardı. Kendi eliyle onu doyurdu, üzerindeki elbiselerini alıp yıkadı ve kuruttuktan sonra onu giydirdi. Sonra tekrar kadını heybeye koyup yerine astı. Tam o sırada kadının dudaklarının kıpırdadığını gördü, Musa Aleyhisselam: "Bu kadın kimdir?" diye sordu. Kasap da: "Annemdir!.." diyerek cevap verdi. Musa Aleyhisselam: "Sen onu heybeye koyarken dudakları kıpırdıyordu. Sanki bir şeyler söylüyordu. Acaba ne diyordu?" "Annem, devamlı olarak şu sözü söyler: 'Ya Rabbi! Oğlumu cennete Musa'ya arkadaş yap.' İşte bu söylediği söz onun duasıdır." Bunun üzerine Hazreti Musa Aleyhisselam: "Sana müjdeler olsun! Ben Musa'yım. Sen de benim cennetteki arkadaşımsın." dedi.
Efendimiz Sav, "Ana, babanın evladı hakkında yaptığı dua reddolmaz" diye buyurmuşlardır.
DUANIN KABULÜNÜN ŞARTI: HAMD VE SALATÜ SELAM
Kıymetli dostlar, dua, Rabbimizle konuşmak, derdimizi, halimizi bizzat ona arz etmektir. Bu ne büyük bir devlettir, ne büyük bir nimettir.
Düşünün, Allah'ın (c.c.), âlemlerin Yaratıcısının, Rabbi'nin kapısını her başınız dara düştüğünde, randevu almadan, iki saat kapıda sizden önceki misafirlerin çıkmasını beklemeden çalabiliyorsunuz. Bundan büyük devlet olabilir mi?
Üstelik her seferinde gene mi sen denilmiyor. Ne iyi ettin de gene geldin diye, farklı ihsan ve ikramlarla karşılanıyorsunuz. Allah aşkına dostlar, bunu bildikten sonra insana istediği verilmiş verilmemiş ne fark eder. Kaldı ki; "Allah Teâlâ duaları kabul eder, fakat siz âdemoğlu acele edip, Allah duamı kabul etmedi dersiniz de duayı bırakırsınız." buyuruyor, Efendimiz (s.a.v.). Yani duada tabiri caizse biraz ısrarcı olmak gerekiyor. Çünkü bazen Allah Teâlâ, kulunun isteyişinden o kadar hoşlanırmış ki, sırf o isteyiş hali sürsün diye biraz geciktirebilirmiş duasının kabulünü.
Dua ile ilgili bilmemiz gereken şeylerden bir tanesi de, dua ederken kabul olacağını umarak değil, buna kesin bir şekilde inanarak dua etmektir. Bunu da bizzat Habib-i Hüda Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz bizlere talim ettiriyor ve 'Uyanık bir kalple dua edin, gafletle edilen dua kabul olunmaz.' buyuruyor.
Dua hakkında bilmemiz gereken ve kabulünün bir anlamda ön şartı diyebileceğimiz çok önemli bir şey var ki, Efendimiz onu da bizlere haber veriyor.
Duanın başında edilen Hamd ve Salatü Selam.
Sevgili Dostlar, eskiden olsa bunu izah etmek biraz zor olurdu ama günümüz insanına, bu Hamd ve Salatü Selam şartını anlatmak, çok daha kolay. Hamd ve salatü selam, bir kapıyı açmak için kullandığımız anahtar gibidir.
Günümüzde hemen herkesin ihtiyacı olsun olmasın bir mail adresi var. Mail atmak için ne yapıyor, önce internet tarayıcısını açıyor sonra kullanıcı adı ve şifre giriyor, sonra yazıyor ne yazacaksa. Kural bu. Buna uyunca ancak o internet sayfası açılıyor.
İşte aynı bunun gibi, kul namazını kılıyor, ellerini semaya açıyor, önce hamd ederek Rabbini bildiğini, O'ndan razı olduğunu, O'na müteşekkir olduğunu arz ediyor. Sonra kavuşturulduğu İslam nimetini kendisine getiren Nebiler Sultanına (s.a.v.), evladına, ezvacına, ashabına, uşşağına Salatu Selam ediyor.
Ondan sonra sayfa açılıyor. Ondan sonra ne dileyecekse dilesin Rabbinden buyuruyor, Efendimiz (s.a.v.).
Bu, Allah Teâlâ'dan bir şey istemenin ön şartı, tabi ki tek başına duayı kabul ettirir demek doğru olmaz. Ancak Hamd ve Salat olmadan edilen duanın eksik kaldığını, Allah'ın katına yükselemediğini yine bizzat Efendimiz (s.a.v.) bizlere haber vermektedir. Cenâb-ı Allah'ın cümlemizi, katında makbul şekilde dua eden salihlerden eylemesi duası ile Hamd ile, Efendimize Salatu Selam ile hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.
KABUL OLACAK DUALAR
Farz namazlardan sonra, ezanla kamet arasındaki vakitte, gecenin son üçte birinde, yağmur yağarken, Kâbe ilk görüldüğünde, Recep ayının ilk gecesinde, arefe günlerinde, Cuma günü ve gecelerinde, Zemzem içilirken, İftar vakitlerilerinde, secdede, kandil gecelerinde, tavafta, Arafatta, Minada, Müzdelifede, Safa ve Merve tepelerinde, Mescidi Nebevi'de, Mescidi Aksa'da, salihlerin kabirleri başında samimiyetle yapılan duaların kabul olunacağını Efendimiz (s.a.v.) müjdelemiştir.
Peygamberlerin ümmetlerine duaları, Evliyaullahın duaları, anne, babanın evladına duası, misafirin ev sahibine, hocanın talebesine, adil idarecinin halkına, salih evladın anne babasına, müminin mümin kardeşine duası, mazlumun zalime bedduası, dönünceye kadar hacının duası, hastanın, salih alimin ve saçı ağarmış ihtiyarın dualarının da reddolunmayacağını Efendimiz'in (s.a.v.) hadis-i şeriflerinden öğreniyoruz.
AYET-İ KERİME
"Kullarım sana beni soracak olursa, (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim." (Bakara 186) l("Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa?...... (Furkan 77) l"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez." (Araf 55)
HADiS-İ ŞERİF
lEfendimiz (sav) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça, Allah`a yükselmez. [Beni hayvana binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salât okuyun.]" (Kütübü Sitte)
SORDUM ÖĞRENDİM
Dua ederken ellerimiz nasıl olmalıdır? Duadan sonra ellerimizi yüzümüze sürmenin dayanağı var mıdır?
Namazın kıblesi Kâbe, duanın kıblesi semadır. Dua sırasında avuçlar yukarıya gelecek şekilde elleri açık tutmak, istek ve niyazın anlamına uygun bir haldir. Ellerin yukarıya, göğe doğru kaldırılması Allah'ın gökte, belli bir mekânda oluşundan değil, göklerin yücelik ve azameti temsil etmesi sebebiyledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Dua ederken bazen koltuklarının beyazlığı görünecek kadar ellerini kaldırırdı." (Buhari) Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki; "Allah'a avuçlarınızı yukarıya getirerek dua edin, ellerinizin tersini değil. Duayı bitirdiğiniz zaman da ellerinizi yüzünüze sürün." (Ebu Davud) Ancak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, bela ve musibetler sırasında dua ederken avuçları yere bakacak şekilde dua ettiği de rivayet edilmiştir (Ahmed b. Hanbel) Rasulullah'ın ellerini kaldırmadan da dua ettiği rivayet edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel) El kaldırmadan dua edildiği zaman, ellerin yüze sürülmesi gerekmez. (Tahtavi)
Efendimiz (s.a.v.)'in duaları: Allah'ım! Senden yararlı bilgi, hoş rızık, kabul edilmiş amel isterim. (İbn Mace) Amin Ey kalbleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzere sabit kıl. (Tirmizi) Amin