Telefon şehir kodları nasıl veriliyor?

Türkiye'deki telefon şehir kodları listesine bakarsanız, birbirine komşu şehirlerin kodlarının çok farklı, kod numaraları yakın olan şehirlerin ise birbirlerinden çok uzak olduklarını görürsünüz.

Giriş Tarihi 02 Haziran 2010, 00:00 Güncelleme 02 Haziran 2010, 14:16
Telefon şehir kodları nasıl veriliyor?

İÇİNDEKİLER

Bunun nedeni, kod sisteminin tuşlu telefonlar yaygınlaşmadan önce kadranlı telefonlara göre kurulmuş
olmasıdır.

Kadranlı telefonlarda 9'u çevirmek için, hizasındaki deliğe parmağınızı sokup, sonuna kadar kadranı
çevirmeniz ve bırakmanız gerekiyordu. Kadran da otomatik olarak geri dönerek eski konumuna
geliyor ve bir tek numara çevirme işlemi tamamlanıyordu.

Bu işlemde 1'i çevirmek 9'u çevirmekten, 212'yi çevirmek 989'u çevirmekten çok daha kısa bir sürede
gerçekleşiyor ve santraller daha az meşgul oluyorlardı. Şüphesiz bugünkü tuşlu telefonlar çok hızlı
çalıştıklarından, numaraları aramak bakımından bir zaman farkı yok.
Bu nedenle, 212 gibi kısa süre tutan kod numaraları ülkenin en büyük, en çok telefon kullanılan
şehirlerine verilmiştir. Örneğin, NewYork ve İstanbul'un kod numaraları aynı, yani 212 iken, Chicago
ve Ankara'nın da 312'dir.
Bu sisteme göre bugün Türkiye'de üçüncü en kısa kod 222 ile Eskişehir iken, en uzun süren kod ise
488 ile Batman'dır.

Zamanla şehirler çok büyüyünce, onları kısımlara bölüp, yeni kod numaraları vermek ihtiyacı doğdu.
Yeniler eskilerle karışmasın diye farklı numaralar verildi. Örneğin kodu 212 olan New York ikiye
bölününce, ikinci kısma 718 kodu verildi. Bizde ise buna pek dikkat edilmedi, ben 212 mi Avrupa
yakasıydı, yoksa 216 mı, hala karıştırırım.
6.02 Şarkı söyleyerek bir bardak nasıl kırılabilir?

Yapılabilir ve teorik olarak mümkündür. Hatta ünlü tenor Cruso'nun bunu başardığı rivayet edilir.
Rezonansını tutturabilirseniz sadece bardak değil başka birçok şeyi kırabilirsiniz. Peki öyleyse, nedir
bu rezonans?

Salıncakta bir çocuğu salladığınızı düşünün. Salıncak size gelirken, tam en üst noktaya ulaşmadan
salıncağı itmeye kalkışırsanız, onu yavaşlatırsınız. Ancak salıncak size doğru gelirken, itmeyi hep en
üst noktada yaparsanız, her seferinde aynı kuvvetle itseniz bile, salıncak gittikçe hızlanacaktır.
Salıncak kendi tabii frekansı ile, diyelim ki, dakikada 30 salınım yaparak sallanıyordu. Siz de dışardan
bir kuvvet, fakat aynı frekansta bir kuvvet uyguladınız. Bu iki frekans çakıştı ve salıncak da bu
nedenle gittikçe hızlandı.

Salıncak örneğinde olduğu gibi, her cismin bir kendi tabii frekansı vardır. Cisimlere kendi tabii
frekansları ile çakışan bir frekansta her hangi bir kuvvet uygularsanız rezonans denilen kontrolsüz bir
ortam oluşabilir.

Eğer önünüzde duran bir bardağa, onun tabii frekansına uyan bir frekansta bağırabilirseniz, daha
doğrusu bir ses dalgası gönderebilirseniz, bardağın tabii frekansı ile sesin frekansı çakışarak,
bardaktaki titreşimi kontrolsüz bir şekilde artırır, bardak rezonansa girer ve sonuçta çatlayabilir veya
kırılabilir.

İnsanlar günlük yaşamlarında pek fark etmemelerine rağmen rezonans olayı, otomobilden, köprü
dizaynına kadar mühendislerin en çok zorlandıkları konulardan biridir. Hala bu nedenle, askerler bir
köprüden geçerlerken, yürüyüş adımlarının frekansları köprünün tabii frekansı ile çakışıp, köprü
yıkılmasın diye, köprülerden uygun adım yürüyüşle geçmezler.

Otomobilde direksiyon mekanizması ile amortisörlerdeki titreşim aynı frekansa gelince, rezonans
sonucunda direksiyon şiddetli sarsılmaya başlar. Mühendisler araba dizaynında parçaların biçimlerini,yaylanmalarını ve ağırlıklarını, devir sayıları ve benzeri faktörleri göze alıp rezonansı en aza
indirmeye çalışırlar.

Peki bu rezonansın hiç iyi bir yönü yok mu? Var elbette. Örneğin radyo istasyon dalgalarını ararken bu
dalgaları yakalarsanız, kendi alıcınızın frekansı ile birbirini tuttuğu an rezonansa girer, genliği artar ve
bu istasyonu işitmeye başlarsınız.