Ufak çabalarla bunu uygulamaya başlarlar ama hiçbir zaman tam anlamıyla partnerini değiştiremezler. Çünkü hiç kimse kişiliği oturmuş, belli bir yaşa gelmiş bir insanı şekillendiremez. Sadece ufak tefek giyimini ya da yediği yemekleri değiştirebilir.
Kimi kadınlara göre bu işlem odunu yontma olarak görülür. Ama o odunlar sandığınızdan daha akıllıdırlar. Çünkü ego konusunda tavana vuran bir duyguları vardır.
O ego çiğ köfte gibidir, tavana yapışmışsa kalitelidir. Yapışmamışsa tehlikelidir. Zira odun havasında değil, oyun havasında sinsi planları vardır. Yani rol yapıyordur. Değişmiş gibi gösterip soldan kroşe hazırlığındadır.
Erkek değiştirildiğini hissettiği anda egosu oynamaya başlar. "Ya beni beğenmiyor", "Şimdi kıyafetime niye laf soktu? Kesin bitirecek yer arıyor", "Beğenmiyorsan beğenme" gibi iç sesler arasında kalır. Erkek çok yorulmayı sevmez. Kadınlar, eğer partnerinizi seviyorsanız onu sakın değiştirmeye çalışmayın. Sonuç olarak bıkıyorlar. Çocuklara benzeyen erkekler, çok inatçıdır. Egolarını bir oyuncak gibi görürler.
Ama size oynatmazlar, dokundurtmazlar.
Bazen erkek değişmiyor da değil. Değişir gibi yaparlar. Çünkü sizi seviyordur.
Deniyordur, çabalıyordur. Fakat siz kadınlar gün gelir değiştirdiğiniz Frankenstein'ı beğenmeyip dımdızlak bırakırsınız. Çünkü bütün olay değişene kadardır. Sonra çok basit bir adam kıvamına geldiğinden, zorluklarla mücadeleyi sevmeniz sona erer ve sizin için erkeğinizin hiçbir cazibesi kalmaz. Ve klasik bir müzikle bu işe son verirsiniz. Sonra ürettğiniz Frankenstein, belli bir süreliğine FranKEŞtayn olarak ortalıklarda derbeder gezer. Olan kime olur, hemcinslerinize tabii ki. Çünkü kalbi kırılmış bir Frankenstein, tehlikeli bir biçimde intikamını alır. Ortaya da kızlar meclisinde masada meze olarak "Adam gibi adam kalmadı" söylemleri kalır.
Aslında kadınlar karşısındaki değil kafasındaki adama aşıktır. Nedense kızlar partnerini kafasındaki erkek profiline sıkıştırmaya ya da genişletmeye çalışır.
O zaman sevme, değiştirmek yerine git kafana göre birini bul. Karakterini ellerine teslim etmiş biriyle olmaktansa ütopik de olsa kafandakini bekle... Vatana, millete hayrın olsun en azından.
Ya aslında kadınlara da hak vermiyor değilim. Adamlar cool adam gibi gözükür.
Eee sonra o cool takılan gencin içinden saçmasapan bir kul çıkar. Sonra "Adam yakışıklı, belki ileride değişir" diye boş bir çabaya girilir. Kadınların da işi zor canım.
Son sözüm, kimsenin kimyasıyla oynamayın. Sonra erkek arkadaşınız fiziksel olarak da değişecektir...
HAVLU
Orta yaş üzeri bir İtalyan, genç bir bayana aşık olmuş, aşkının karşılığını da aynı şekilde almış.
Birbirlerini sevmişler, birlikte olmaktan çok mutlu olmuşlar ve evlenmeye karar vermişler.
Evlenmişler...
Dışarıda olağanüstü giden işler, yatak odasına gelince sorun olmaya başlamış.
Karısını çok seven, onu her anlamda ve her alanda mutlu etmeyi isteyen adam, bir türlü istediği sonucu alamıyormuş.
Sevgileri onları çözüm arayışına itmiş.
Bir gün konuşurlarken, "Papaza danışalım" fikri çıkmış ortaya. Gitmişler papaza durumlarını anlatmışlar, ne yapabileceklerini sormuşlar.
Papaz:
- Genç bir delikanlı bulun.
Eline bir havlu verin, siz birlikte olurken havluyu sağa sola sallasın, hafif bir rüzgar yapsın...
Karı-koca büyük heyecanla havlu sallayacak genci aramışlar, bulmuşlar. Vermişler gence havluyu, atmışlar kendilerini yatağa. Delikanlı havluyu sallamış ama eşler yine uyumsuz, yine sonuçsuz.
Gitmişler yine papazın yanına.
Papaz sorunun çözülmediğini öğrenmiş, düşünmüş düşünmüş, kocaya dönmüş:
- Siz şu delikanlı ile bir yer değiş, havluyu sen salla bakalım ne olacak?
Karı-koca papazdan aldıkları son öğüt ile evin yolunu tutmuşlar. Koca almış eline havluyu, sallamaya başlamış.
Genç adam da genç kadınla başlamış beraber olmaya.
Tabii sonuç müthiş. Kadın aylar süren mutsuzluğunu gidermiş.
Havlu sallayan koca, yatakta yorgun yatan genç adama dönmüş ve küçümseyici bir tavırla şöyle demiş:
- Gördün mü koçum, havlu böyle sallanır...