Amiral battı!

Erol Simavi'nin yönetimindeki Hürriyet'in tirajı, bir dönem tam 1 milyona kadar çıktı. Ancak hem yönetim hataları, hem de yayın politikasındaki sapmalar, gazetenin batışını hızlandırdı Simavi, "1. Kuvvet" dediği baba yadiğarını, satmak zorunda kaldı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 19 Haziran 2015 Güncelleme 19 Haziran 2015, 01:04
Amiral battı!

İÇİNDEKİLER

Hürriyet'in satılmasına doğru giden sürecin başlangıcı olarak ağabey Haldun Simavi'nin gazeteden ayrılması olarak gösterilir. Oysa Hürriyet, tirajının 1 milyonu geçtiği 1969 yılında Haldun Bey, Günaydın'ı çıkarmıştı. Ve Hürriyet'in tirajları ayrılık sonrası düşmek bir yana artmıştı. Üstelik Hürriyet'in ulaşamadığı kitleye Günaydın ulaşıyordu ve iki kardeş zaman zaman ticari rekabet içine girseler bile basında bir ideolojik hegemonya oluşturmuşlardı.
Basının "amiral gemisi" olarak adlandırılan Hürriyet neden battı sorusunun birden fazla cevabı vardır.
Bu cevapların tümünün etkisi, sonucu hazırlamıştır. Bu nedenlere kısaca tek tek bakalım. Yönetici seçimi hatası:
Mesela, Erol Simavi'nin anlaşılmaz bir şekilde basın dışından gazetenin başına getirdiği Tank Binbaşı Orhan Erkanlı döneminde gazete kısa sürede 300 bin satışa düşmüştü. Daha sonra çok sık yönetici değiştirse hiçbir zaman eski başarısını yakalayamadı. Üstelik en tepe yöneticilerinden bazılarını, isim de vererek, açık açık "hırsızlık yaptılar" diye suçladı.

DİVAN'DAN YÖNETTİ
Gazete işleri Divan Otel'de ve daha sonra kendine özel daire yaptırdığı bugünün The Marmara Oteli'nde görüşülmeye başlandı. En kritik kararlar burada alınıyor bu da gazetenin yönetimini rahatsız ediyordu. Erol Bey adeta inzivaya çekilmişti, sık sık yurt dışına gidiyor ya da kimseyle görüşmüyordu.
Babasının adını taşıyan oğlu Sedat'ın işin başına geçmesini istiyordu ve bir süre buna izin verdi. Satıştan bir gün sonra verdiği demeçte "Hürriyet'i oğlum yüzünden sattım" demesi yaşadığı hayal kırıklığının kamuoyuna deklarasyonu gibiydi. Ama batışta asıl etkili olan ise piyasa koşulları, değişen Türkiye, rekabet ve promosyon çılgınlığında gelenin gideni karşılamaması. Basın, halka karşı sorumluluğunu yerine getirmemesi yüzünden güven kaybı yaşıyordu.

RAKİP GAZETELER ÇIKTI
Televizyon, gazeteye olan ihtiyacı azaltmıştı. Halkın reel gelirlerindeki düşüşün gazete almayı azaltması gibi değişen ülke koşullarında eski tirajları bulmak için adeta intihar niteliğinde promosyon yarışı da bindiği dalı kesmek gibi ticari açıdan mantıksız hamlelerdi. Sektöre yeni giren Çavuşoğlu-Kozanoğlu şirketine ait Güneş'in yüksek paralarla gazetecileri transfer etmesi, Asil Nadir'in çok büyük bir sermayeyle basına dalması, Dinç Bilgin'in Sabah'ının tirajının yüksekliği gibi daha önce Hürriyet'in görmediği rekabet ve rakipler karşısında hem gazetesi hem de sermayesi zayıflıyordu.
Aslında gazetenin içinde olanlar, Erol Simavi'nin gazeteyi uzun zamandır satmaya çalıştığını ama kendisine uygun bir alıcı bulamadığı için önce parça parça ve 1994'te kesin olarak gazeteyi sattığını söylüyor.
Satış söylentileri için ise "İnsan hiç Hürriyet'ini satar mı" cevabını veriyordu. Bir diğer iddia da Erol Simavi'nin hayatından endişe ettiği için gazeteyi satıp İsviçre'de bir şatoya kapandığıdır. 1993 yılında yoğunlaşan siyasi suikastlar, gazeteci cinayetleri de buna delil olarak gösterilir. Daha da ileri iddialar vardır ama rivayet muhtelif olduğu için bunlara gerek duymuyoruz. Oysa Erol Simavi hayatı boyunca dengeleri kollamış, güçlünün yanında yer almış, vatandaşa karşı da devletin, iktidarın yanında saf tutmuştu. Darbe öncesi kimin yanındaysa darbe sonrası, anında karşı tarafa geçmişti. Hiçbir iktidarla doğrudan karşı karşıya gelmemişti.

MEKTUPLA TEHDİT ETTİ
Okurlar, 19 Nisan 1988 günü Hürriyet'i görünce adeta gözlerine inanamadılar. Erol Simavi imzasıyla ve "Sayın Başbakan" başlığıyla gazetenin sürmanşetinde Başbakan Özal'a yazılmış bir mektup vardı. İfadeler çok sertti. Bu mektubu destekleyen delil olarak da sağ alt sütunda Özal iktidarı döneminde kağıt zam oranının korkunç olduğu belirtilerek rakamlar verilmişti.
Mektup çok uzun olduğu için tamamını vermek yerine sadece bir-kaç önemli hususa değineceğim. Özellikle haklı olarak mektubun sonundaki şu ifade o zamandan bu yana hiç unutulmadı: "Ben de şimdi, sizin ilhamınızla, yeni bir 'Kuvvetler Ayrılığı' ilkesi getiriyorum. Demokrasiye ve demokratik düzenin kutsallığına olan sarsılmaz inancımın da ışığında 'Benim kuvvetler ayrılığı kitabım', Türkiye'de 1'İNCİ KUVVET faslına bilir misiniz ne yazar? BASIN... Ya ikinci?.."



TSK İLE GÖZDAĞI
Erol Bey, "ikinci kuvvet" ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kastediyordu. Bu bir yakıştırma ya da zan değildi kendisi de böyle olduğunu daha sonra söyledi.
Esas ilginci basını, pek muhtemeldir ki başta kendi gazetesi Hürriyet'i Türkiye'nin 1. kuvveti görmesiydi.
Orduyu, hükümetten daha üstte tutan çok oldu ama böylesi bir anlayışın en güçlü gazete patronu tarafından bu kadar açık olarak söylenmesi genellikle unutulur.
Erol Simavi tarafından rahmetli Çetin Emeç'e kaleme aldırılan bu yazının mantık örgüsü, Özal'ın baştan çok sevildiği desteklendiği, ama by-pass ameliyatı sonrası kişiliğinin değiştiğine oturuyordu. Ameliyat sonrası bu tür kişilik değişikliğinin pek çok kişide görüldüğü ve bu iddiasının bilimsel olduğu söyleniyordu.
Aslında mektup Özal'a yazılmıştı ama içinde Türkiye'nin pek çok ünlü ve güçlü kişisi de ima yoluyla anılıyordu.
Erol Bey adeta harakiri saldırısı yapmış gibiydi. Bu ima edilen kişileri de devrin gazetelerinden Bulvar deşifre etmişti.
Gazetenin iddiasına göre; "Bir akrabam var. Türkiye'nin sayılı zenginlerinden. Kalbinden rahatsızdı. Yıllar önce Houston'da by-pass geçirdi. Döndüğünde turp gibiydi. Kendisinden çok genç olan bizleri, öteki diyara uğurlayacak kadar da sağlıklı. Bir gün, hep koruduğumuz karşılıklı saygı sevgi ilişkisi, incir çekirdeğini doldurmaz bir olay yüzünden bozuluverdi.
Hiç yoktan, aramızda tartışma çıktı. Baktım, tanınmaz halde. O efendi adam gitmiş yerine mahalle kabadayısı gelmiş. Tükürük ve sövgü saçan ağzını, külhanbeyi tavırlarını, şimdi bile utancın ısısı yüzüme vurarak hatırlarım.""
İma edilen kişi Kemal Has'tı. Yine benzer bir-kaç pasajdan ima edilenleri gazetenin yazdığına göre belirtelim.
Bulvar'ın iddiasına göre Rahmi Koç, mektupta "Bir büyük işadamının oğlu var. O da by-passlı. İşinde iyi... Eskiden kırıcıydı. Şimdi duyuyorum katmerlenmiş.
Hayli zayıf olan insan ilişkileri, neredeyse sıfır noktasına inmiş"
diye kodlanmıştı.
En ağır ifadeler ise "Yakın bir akrabam var..." dediği bölümde Rahmi Koç'un eski, ağabeyi Haldun Simavi'nin yeni kayınpederi için kullanılmıştı.
Erol Bey'den "nasibini" alanlardan birisi de Sakıp Sabancı'ydı. Sonra ne mi oldu? Özal, Hürriyet'in bu yayından iki hafta sonra verdiği 40. yıl kokteyline katıldı. Erol Simavi, Özal'ı kapıda karşıladı ve barış sağlandı.

HAZIRLAYAN: TAYFUN ER


BİTTİ