Suyun maksem'i
İstanbul'un Rumeli Yakası'nın su ihtiyacı için yapılan maksem, "Taksimin yapıldığı yer" anlamında kullanılmaktadır. İşte Taksim'in adı, meydana yapılan bu çeşmeden gelir...
Giriş Tarihi:
Türkiye'nin en ünlü meydanı, hiç görmeyenlerin bile görmüş gibi olduğu Taksim… Yine 1 Mayıs öncesi ülke gündemine geldi oturdu. Yeni meydan düzenlemesi nedeniyle ismi etrafında dönen tartışmalar hiç bitmedi zaten.
Bugün Taksim, şehir merkezi olmasını dışarıda bırakarak söylersek, daha çok eğlence ve alışveriş merkezi Beyoğlu'na geçiş için kullanılan bir saha; adeta Beyoğlu'ndan besleniyor gibi. Oysa tarihe bakarsak Beyoğlu bugünkü halini Taksim'e borçludur. Nasıl mı?
Osmanlı döneminde İstanbul'un Rumeli Yakası'nın su ihtiyacını üç büyük sistem sağlardı. Birincisi, Halkalı sistemidir ki şehrin kuzeybatısındaki su kaynaklarından suyu alıp getirirdi. İkincisi, kuzeydeki suları getiren Kırkçeşme su yoludur.
Üçüncüsü ise kuzey-batıdaki suyu getiren Taksim suları sistemidir. İlk ikisi Mimar Sinan'ın büyük mühendislik eserleridir. Biz gelelim Taksim'e…
TAKSİM SU DEPOSU
Her içme suyu şebekesinde bazı yardımcı tesisler vardır.
Bunlardan birisinin adı da maslaktır. Cazibe denen yani yer çekimiyle akan su, özellikle eğimli arazilerde büyük bir enerji kazanır ki bir süre sonra boruyu patlatır. İşte maslak, bu enerjinin kırıldığı bir çeşit havuzdur. Bahçeköy'den, Taksim'e gelen su bugün Maslak olarak anılan bölgeden geçer. Semtin adı da buradan gelmektedir zaten. Ama meydana gelmeden önce Divan Oteli'nin önündeki su terazisine uğrar.
Burada suyun basıncı kontrol altına alınır ve oradan bugün meydan olan yerdeki tesise gider.
Meydandan, İstiklal Caddesi'ne girerken türbeye benzeyen, sekiz köşeli bedeni ve çatısı olan piramit gibi olan, geleneksel Türk mimarisiyle yapılmış küçük taş yapıyı, oradan geçen herkes bilir.
İşte o yapı maksemdir. Taksimin yapıldığı yer anlamına gelir. Giriş kapısının üstündeki kitabeden maksemi, 1730'da tahta çıkan Sultan I. Mahmud'un miladi tarihle 1732'de yaptırdığı yazar.
Bence yapının en güzel yeri giriş kapısının üstünde, sağda ve solda yer alan kuş köşkleridir. Kuşların barınması için yapılan bu köşkler, hem kuş sevgisinin hem de hayır anlayışının mimaride yansımasıdır.
I. MAHMUD YAPTIRDI
Makseme gelen suyun kaynağı içinde yirmi dört havuz bulunan arkadaki büyük binadır. Bu sular havuzdan havuza akarak, havalanmış olarak bir oluktan maksemin içindeki küçük bir havuza gelir, oradan da daha aşağıdaki üç küçük havuza taksim edilir.
Oluğun üstündeki kitabede bugünkü dilde "Sultan Mahmud'un eşsiz yeni incisi maksem" yazar.
Sultan I. Mahmud bu maksemi annesi Saliha Sultan'ın vakfı olarak yaptırmıştır. Maksemin iki tarafında da bugün kullanılmayan çeşmeler vardır.
Çeşme yaptırmanın İslamiyet'te "sadaka-yı cariye" yani sürüp duran hay'ır inancıyla da ilgisi vardır. Bu inancın kaynağı da şu hadistir: "İnsan öldüğünde yaptığı işler biter, gider.
Artık bir hay'ırda bulunamaz. Ancak şu üç kişinin hay'ır ve hasenatı kesilmez: Daima sürüp duran (köprü, çeşme, okul, hastane gibi ammenin daima faydalanacağı hay'ır yapan; ilmiyle halkı faydalandıran; kendisine dua eden temiz bir evlat bırakan."
Mimar Sinan da o kadar eseri arasında sadece Büyükçekmece Köprüsü kitabesine ismini "Yusuf bin Abdullah" yani Abdullah'ın oğlu Yusuf olarak yazdırmıştır.
Maksemin içindeki iki büyük kitabede uzun uzun nasıl, hangi miktarda dağıtılacağı yazılıdır. Her bölgenin su miktarı farklıdır, bu miktar o zamanın su ölçüsü lüle olarak hesaplanmış ve sabitlenmiştir.
Maksemin içinde üç havuz vardır demiştik ya, işte o üç havuzun birincisinden Kasımpaşa, ikincisinden Galata, sonuncusundan ise Tophane su alır...
Bahsettiğimiz semtlerin nüfusunun artması bu maksemi doğurmuş, maksemin sağladığı su bölgenin su kıtlığını gidermiş ve nüfusu daha da arttırmıştır. Su olmadan hayat olmaz, başta Beyoğlu olmak üzere toplam 25 kilometre uzunluğundaki dağıtım hattı ulaştığı her yerin kaderini değiştirmiştir.
Sadece bu semtler mi, başta dediğimiz gibi adı etrafında fırtınalar kopan Taksim Meydanı da varlığını işte bu makseme daha doğrusu suya borçludur. Oysa Osmanlı şehirciliğinde (istisnalar hariç) geniş meydan anlayışı yoktur ki zaten bugünkü meydanın, meydan olması çok daha yenidir...
Bugün Taksim, şehir merkezi olmasını dışarıda bırakarak söylersek, daha çok eğlence ve alışveriş merkezi Beyoğlu'na geçiş için kullanılan bir saha; adeta Beyoğlu'ndan besleniyor gibi. Oysa tarihe bakarsak Beyoğlu bugünkü halini Taksim'e borçludur. Nasıl mı?
Osmanlı döneminde İstanbul'un Rumeli Yakası'nın su ihtiyacını üç büyük sistem sağlardı. Birincisi, Halkalı sistemidir ki şehrin kuzeybatısındaki su kaynaklarından suyu alıp getirirdi. İkincisi, kuzeydeki suları getiren Kırkçeşme su yoludur.
Üçüncüsü ise kuzey-batıdaki suyu getiren Taksim suları sistemidir. İlk ikisi Mimar Sinan'ın büyük mühendislik eserleridir. Biz gelelim Taksim'e…
TAKSİM SU DEPOSU
Her içme suyu şebekesinde bazı yardımcı tesisler vardır.
Bunlardan birisinin adı da maslaktır. Cazibe denen yani yer çekimiyle akan su, özellikle eğimli arazilerde büyük bir enerji kazanır ki bir süre sonra boruyu patlatır. İşte maslak, bu enerjinin kırıldığı bir çeşit havuzdur. Bahçeköy'den, Taksim'e gelen su bugün Maslak olarak anılan bölgeden geçer. Semtin adı da buradan gelmektedir zaten. Ama meydana gelmeden önce Divan Oteli'nin önündeki su terazisine uğrar.
Burada suyun basıncı kontrol altına alınır ve oradan bugün meydan olan yerdeki tesise gider.
Meydandan, İstiklal Caddesi'ne girerken türbeye benzeyen, sekiz köşeli bedeni ve çatısı olan piramit gibi olan, geleneksel Türk mimarisiyle yapılmış küçük taş yapıyı, oradan geçen herkes bilir.
İşte o yapı maksemdir. Taksimin yapıldığı yer anlamına gelir. Giriş kapısının üstündeki kitabeden maksemi, 1730'da tahta çıkan Sultan I. Mahmud'un miladi tarihle 1732'de yaptırdığı yazar.
Bence yapının en güzel yeri giriş kapısının üstünde, sağda ve solda yer alan kuş köşkleridir. Kuşların barınması için yapılan bu köşkler, hem kuş sevgisinin hem de hayır anlayışının mimaride yansımasıdır.
I. MAHMUD YAPTIRDI
Makseme gelen suyun kaynağı içinde yirmi dört havuz bulunan arkadaki büyük binadır. Bu sular havuzdan havuza akarak, havalanmış olarak bir oluktan maksemin içindeki küçük bir havuza gelir, oradan da daha aşağıdaki üç küçük havuza taksim edilir.
Oluğun üstündeki kitabede bugünkü dilde "Sultan Mahmud'un eşsiz yeni incisi maksem" yazar.
Sultan I. Mahmud bu maksemi annesi Saliha Sultan'ın vakfı olarak yaptırmıştır. Maksemin iki tarafında da bugün kullanılmayan çeşmeler vardır.
Çeşme yaptırmanın İslamiyet'te "sadaka-yı cariye" yani sürüp duran hay'ır inancıyla da ilgisi vardır. Bu inancın kaynağı da şu hadistir: "İnsan öldüğünde yaptığı işler biter, gider.
Artık bir hay'ırda bulunamaz. Ancak şu üç kişinin hay'ır ve hasenatı kesilmez: Daima sürüp duran (köprü, çeşme, okul, hastane gibi ammenin daima faydalanacağı hay'ır yapan; ilmiyle halkı faydalandıran; kendisine dua eden temiz bir evlat bırakan."
Mimar Sinan da o kadar eseri arasında sadece Büyükçekmece Köprüsü kitabesine ismini "Yusuf bin Abdullah" yani Abdullah'ın oğlu Yusuf olarak yazdırmıştır.
Maksemin içindeki iki büyük kitabede uzun uzun nasıl, hangi miktarda dağıtılacağı yazılıdır. Her bölgenin su miktarı farklıdır, bu miktar o zamanın su ölçüsü lüle olarak hesaplanmış ve sabitlenmiştir.
Maksemin içinde üç havuz vardır demiştik ya, işte o üç havuzun birincisinden Kasımpaşa, ikincisinden Galata, sonuncusundan ise Tophane su alır...
Bahsettiğimiz semtlerin nüfusunun artması bu maksemi doğurmuş, maksemin sağladığı su bölgenin su kıtlığını gidermiş ve nüfusu daha da arttırmıştır. Su olmadan hayat olmaz, başta Beyoğlu olmak üzere toplam 25 kilometre uzunluğundaki dağıtım hattı ulaştığı her yerin kaderini değiştirmiştir.
Sadece bu semtler mi, başta dediğimiz gibi adı etrafında fırtınalar kopan Taksim Meydanı da varlığını işte bu makseme daha doğrusu suya borçludur. Oysa Osmanlı şehirciliğinde (istisnalar hariç) geniş meydan anlayışı yoktur ki zaten bugünkü meydanın, meydan olması çok daha yenidir...