'Kurtuluş İlahiyatı'

Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, son dönemde yaptığı birçok farklı hamlelerle dikkat çekti.

Kaynak Gazete
Giriş Tarihi:
'Kurtuluş İlahiyatı'
'Yeni Papa' Papa Francis ya da Latince adıyla Franciscus, seleflerinden çok farklı bir tavır sergiliyor. Bir anlamda Katolikliği yumuşatıyor ve muhafazakâr Katolikleri çok kızdırıyor. Papa, Vatikan'ın dünyada oynadığı dini ve dolayısıyla siyasi rolün etkisiz kalması üzerine bir çeşit imaj tazeliyor ve böylece tekrar dünya üzerinde genişleyerek hâkimiyetini pekiştirmek istiyor. Özellikle başta yoksulluk olmak üzere, anti-kapitalist söylemleri geniş kitleleri memnun ediyor. Kuşkusuz bu durum sadece bir imaj çalışmasından ibaret değil. Öncelikle Papa'nın bağlı olduğu ve "Kurtuluş İlahiyatı" denen bir doktrine bağlı olması bu tavrını belirliyor. Özellikle Güney Amerika'da etkili olan bu akım, yoksulluk ve zulüm dolayısıyla insanlıktan çıkmış büyük kitlelerin uğradığı haksızlığa karşı yeni bir ruhani ve dünyevi kurtuluşu vaat ediyor. Bunun için de temel şiarı "İnsanlıktan çıkan nasıl Tanrı'nın evladı" olabilir demek.
Papa'nın bir diğer çarpıcı özelliği de Cizvit olması. Bir Hristiyanlığı pek bilmediğimiz için mezheplerini, aralarındaki çatışma ve ittifakları da bilmeyiz. Oysa ki dünya tarihini ve dünden bugüne siyaseti de anlamak için dinler tarihini iyi bilmek gerekiyor. Normalde siyasetten uzak duran ve asıl olarak okula ve eğitime önem veren Cizvitlerin içinden bir Papa çıkması tarihi bir gelişme oldu. Bunun gündelik hayata, yani siyasete nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz.
Ancak Papa'nın bir tavrında hiç değişiklik yok o da Türklere karşı olan husumeti. İlk icraat olarak da 1480 yılında İtalya'nın güneyinde Osmanlı'ya karşı savaşan 800 Hristiyanı, Vatikan'ın ünlü Aziz Petrus meydanında düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı "Azizlik" töreniyle aziz (hayatı örnek alınacak din büyüğü kişi) ilan etmişti. Bu karar, Fatih Sultan Mehmed'le hiç bitiremedikleri çok eski bir hesaplaşmadır ve bunca yıl sonra aziz ilan etme ne ki, zamanında sahte Osmanlı Padişahı bile ortaya çıkarmışlardı diyerek kısaca anlatalım.
Fatih'in ömrünün son zamanındaki asıl hedefi İtalya'yı almaktı. Bunun için de İtalya'da bir üs tutmak istiyordu. Bunun için Gedik Paşa'yı içinde çok sayıda, top, cephane ve at bulunan 140 gemiyle birlikte İtalya'ya yolladı, ayrıca karadan da 18 bin asker gitti. Gedik Ahmed Paşa'nın "teslim olun" çağrısını reddeden Otranto Kalesi güllerle yıkıldı ve Osmanlı askeri şehri ele geçirdi. Bundan sonrasını bütün dünya Batılı kaynaklara dayanarak bilir. Biz dahi bu kaynaklara dayanan Babinger'in anlatımına dayanarak kitaplar yazmışızdır. İddiaya göre, Müslüman olmayı reddeden 800 Otranto'lunun başı kesildi.
İşte Papa'nın aziz ilan ettiği kişiler bunlardır. Kafatasları Otranto'da bulunan bir katedralde sergilenmektedir. Fatih'in 1481'deki ölümü nedeniyle Otranto daha sonra düştü ama Katolik dünyası bu korkuyu hiç unutmadı. Bu olayın gündemde tutulmasının nedeni sergilenen bu kafatasları ve Katolik dünyasının Fatih Sultan Mehmed'le bitmeyen siyasi ve ideolojik hesaplaşmasıdır.
Oysa tarihe böyle yani 2013'ün cari hakları ve hukuku referans alınarak bakılmaz.
Otranto'nun düşüşünde de bütün Müslümanlar öldürülmüştür.
Bunu bir mazeret ya da karşılık olarak söylemiyorum elbette. Bu olaydan bu kadar üzgünseniz, ki bu anlaşılabilir insani bir şeydir ama Otranto'daki Gedik Ahmet Paşa'nın adını taşıyan turistik lüks lokantadan, "para getirdiği için mi rahatsız olmuyorsunuz" diye sormak lazım.
Katolik dünyasının aksine Karl Marx ise Bizans'ın yıkılışını, tarihin ilerlemesi için hayırlı ve "kötülükler imparatorluğunun çöküşü" olarak görür ve selamlar. Ömrünün son yıllarında Türkçe öğrenmeye çalışırken ölen Marx için o yüzden Batılı tutucu kaynaklar Türkofil yani Türksever demişlerdir. Yine ünlü Türk sosyalistlerinden olup da 22 yıl cezaevinde yatan Dr. Hikmet Kıvılcımlı da, vasiyeti gereğince Ulubatlı Hasan'ın bayrak diktiği söylenen surların oraya gömülmüştür.
Kıvılcımlı da, fethin 500. Yıl dönümü nedeniyle çıkardığı kitapta bu fethi tıpkı Marx gibi selamlar.
Biz gelelim sahte padişaha yani Bayezid Osman'a yani Callixtus Ottomanus'a...
İddiaya göre bizim kısaca Fatih dediğimiz Sultan II. Mehmed'in baba bir anne ayrı bir kardeşi vardı, ismi de Bayezid Osman'dı. Sultan II. Murad'ın oğluydu ve babası öldürülür diye bu oğlunu gizlemiş, İstanbul'a (o zamanki ismiyle Konstantiniyye'ye) göndermişti.
Orada bir şövalye tarafından gizlice büyütülmüş, şehrin fethi sonrasında da köle olarak satılmış, sonunda da Papa III. Callixtus tarafından kurtarılmıştı.
Bu kişi, artık her kimse, İmparator III. Friedric tarafından Avrupa'da halka "İmparator Bayezid Osman" ismiyle tanıtıldı. Şehir şehir dolaştırılarak "İşte gerçek Osmanlı Sultanı" deniyordu.
Halk bu garip gördüğü abartılı kıyafetler giydirilmiş kişiye büyük ilgi gösteriyordu.
III. Friedric de, gerçek Osmanlı Sultanı'nın esir ettiğini bu sayede Osmanlının artık avucunun içinde olduğunu söyleyerek halkı kandırıyordu. Yanında gezdirdiği bu sahte sultan ise Friedric'in bardağına su dolduracak kadar kendisine hizmet ediyordu.
Bu garip dolaşma iki yıl kadar sürdü, bu arada kendisine hediye olarak bazı derebeylikler de verildi ne de olsa "gerçek" Osmanlı Sultanı'ydı.
Sultan'a bir de "mavi kanlı" yani asil, çok güzel ama fakir olan bir gelin adayı bulundu: Lucia von Hohenfeld. Uzun süre nişanlı kaldılar ama evlenmediler. Fatih Sultan Mehmed ölünce, "Şehzade" Bayezid Osman, Rodos'taki Aziz Jean Şövalyeleri'nden Osmanlı tahtına geçmek için yardım istedi. Bu kimliği belirsiz kişi en son olarak Kral Maximilian'ın yanında Güney Almanya'da seyahetlere katıldığı biliniyor. Sonrası meçhul, tıpkı kendisi gibi.