Dakik insanlar aramızda yaşıyor. Azlar ama etkililer. Saat 19.00'da buluşulacaksa 18.47'de oradadırlar. Neden 47? Çünkü "ya trafik olur da 48 riskli"dir. Dakik insan, randevuya erken gitmenin verdiği iç huzurla beklerken, geç kalanları zihninde üç aşamalı yargı sisteminden geçirir: Endişe, hayal kırıklığı, sessiz öfke. Dakik kişi için "Beş dakika gecikiyorum" cümlesi, evrensel bir yalandır. O beş dakika, onun iç dünyasında en az yirmi beş dakikaya, hatta "Artık gelmese de olur" evresine denk gelir. Ama yine de nezaketini bozmaz.
Çünkü dakik insanlar sinirlenmez; not alır. Bir dahaki buluşmada bilinçaltı takvimi konuşur. Dakik kişilerin saatle ilişkisi duygusaldır. Duvara asılı saatlere bakıp "Bugün biraz yavaşsın" diye sitem edebilirler. Telefonlarının saati atom saatine göre ayarlıdır. Hatta bazıları ikinci bir saat taşır; biri geç kalırsa diğeriyle teyit eder. Güven önemlidir. Toplu taşıma dakik kişilerin en büyük sınavıdır. Otobüs "İki dakikaya geliyor" yazıyorsa, o iki dakikayı kronometreyle yaşarlar.
Gelmezse içlerinden "Zaten belli" derler ama yine de ertesi gün aynı durağa yine erken giderler. Çünkü dakik olmak bir alışkanlık değil, bir yaşam biçimidir. Dakik kişilerin en zorlandığı şeylerden biri de geç kalanlara "Sorun değil" demektir. Bu cümle söylenir ama beden diliyle "Sorun var" diye bağırır. Gülümseme vardır, gözlerde fırtına. Çünkü onlar için zaman kaybı değil, zamanın saygısızlığa uğraması söz konusudur.
Bir dakik kişiyle uzun süre arkadaşlık edenler şunu öğrenir: Saat 19.00 demek 19.00'dur. 19.05 değil. "Oradayım" demek kapıdan girmek demektir, ayakkabı bağlamak değil. Ve eğer bir gün dakik kişi geç kalırsa… İşte o gün takvimler durur, evren şaşırır, herkes "Bir şey mi oldu?" diye endişelenir. Kısacası dakik insanlar bu dünyanın gizli düzenleyicileridir. Onlar olmasa kimse hiçbir yere "tam zamanında" varamazdı. Biraz gergin, biraz sabırlı, bolca saatli… Ama iyi ki varlar. En azından birimiz erken gitmiş oluyor.