Emri veren Nihat Erim!

Türkiye'deki siyasi cinayetler tarihinin, belki de en göz göre göre faili meçhul bırakılan olayı Sabahattin Ali suikastıdır. Kuyucaklı Yusuf ve Aldırma Gönül gibi sayısız esere imza atan bu edebiyat ustası yanlış yerde, yanlış tarihte bulunmasının bedelini katledilerek ödedi. Katil belli (!) fail yine meçhuldü. MİT'ten, dönemin başbakanı Nihat Erim'e kadar pek çok karanlık gücün bu kanlı cinayette parmak izleri vardı!

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 07 Ağustos 2010 Güncelleme 07 Ağustos 2010, 11:42
Emri veren Nihat Erim!

İÇİNDEKİLER

Konya garında, elinde valiziyle trenden inen genç adam, durup etrafına bakındı. Arada böyle bir İstanbul'a gider, dönerdi. Ve her defasında aynı şey olurdu. Duraksadı çünkü işte yine oradaydı. Biliyordu az sonra yine aynı sahne tekrarlanacaktı. Genç adam, evine doğru yol alırken 'köşedeki adam' da peşine düşecek ve onu güya hissettirmeden izlemeye başlayacaktı.

Sabahattin Ali, birden bu oyuna son vermek istedi. Peşindeki sivil polise doğru yürüdü ve adamın şaşkın bakışları arasında elindeki bavulu ona uzattı; "Nasıl olsa eve kadar benimle geleceksin, hava da sıcak, bari şunu sen taşıyıver..." "Tabii" dedi polis memuru valize uzanırken, "İnsanlık öldü mü?"
Bavulunu taşıyan emniyet görevlisi ile birlikte evine doğru yürüyen Ali henüz 25 yaşındaydı... 5 yıldır 'mimliydi' ve öldürüleceği güne kadar da mimli kalacaktı. Yani bir on beş yıl daha...

CHP'NİN TÜRKİYESİ'NDE
Dünkü sözünü ettiğimiz gibi Sabahattin Ali'nin şanssızlığı, belki de komünizmin korkunç bir tehlike olarak görüldüğü bir dönemde ve 'Nazi Almanya'sına özenen bir başbakanımızın, Şükrü Saraçoğlu'nun iktidarda bulunduğu CHP hükümetinin Türkiye'sinde' yaşamasıdır. Genç Sabahattin, Fransa'dan sol fikirlerle döndüğü zaman, çiçeği burnunda bir yazar ve öğretmendi. Ama ülke gerçekleriyle karşılaşması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. O başına ne gelinse gelsin yılmadı, fikirlerini söylemeye, yazmaya devam etti. Ama dedik ya, yanlış zamanda ve yanlış yerdeydi.

Sabahattin Ali, cezaevleriyle ilk kez Aydın'da öğretmenlik yaparken tanıştı. 'Yıkıcı propaganda yapmak, öğrencilerin kafasını karıştırmaktan' dolayı tutuklandı. Hapisten çıkınca kendini Konya'ya sürülmüş buldu. Ünlü romanlarından Kuyucaklı Yusuf'u da orada yazdı zaten. Onun cezaevi yaşamı, eserlerini de etkilemekteydi.

Örneğin 'Aldırma Gönül' şarkısının şiiri, Sinop damlarında dizelere dökülmüştü. Duvarların dışındaki dalgaların sesini duyan ve o dalgaları asla göremeyen şair tarafından...
Tutuklanmalar, sürgünler yıldırmıyordu Sabahattin Ali'yi. Ama İstanbul'da Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile çıkardıkları Marko Paşa dergisinden sonra gördükleri baskı, artık dayanılmayacak boyutlara gelmişti. Peşinde polis olmadan tek bir adım atamıyordu. O günleri eşine gönderdiği mektupta şöyle anlatıyor; " ...Hayatımda hiç bu kadar sıkılmamış ve imkansızlıklar içinde çırpınmamıştım. Sizi düşünmekten deli olacağım. Filiz yaşında yahut ona yakın bir çocuk görünce elimde olmadan gözlerim yaşarıyor."

HAPİSTE TANIŞTIĞI BERBER
1948 yılında yeni bir tutuklama kararı daha çıkarılmıştı hakkında. Polise henüz yakalamamıştı ama artık dayanamayacaktı. Bir kaç arkadaşlarının evinde kaçak olarak yaşamaya başladı. İşte o günlerde kararını verdi, kaçacaktı... Önce Bulgaristan'a oradan Fransa'ya. En yakın dostu ve fikirdaşı Rasih Nuri İleri ile bir plan yaptılar. Eğer plan gerçekleşirse Sabahattin'in arkasından Rasih de aynı yoldan gelecekti. Plan basitti aslında. Rasih Nuri'nin hapisteyken tanıdığı berber Hasan Tural ve Ali Ertekin kendilerini yurt dışına pasaportsuz kaçırabiliyordu. Bu iki dostun yardımıyla ve bir kamyonla Kırklareli'ne gidecekler, Ali Ertekin, Sabahattin Ali'yi ormanlık bir alandan geçirerek Bulgaristan'a sokacaktı. 2. yolculukta da Rasih Nuri gidecekti... Ve önce Sabahattin gitti...

Kamyonun muavini Ali Ertekin'di. Birlikte Kırklareli'nde kamyondan indiler ve ormanın içine daldılar. Sonrası karanlık. Sadece katil Ali Ertekin'in anlattıklarıyla sınırlı kalıyor. Ali Ertekin, ormanın kuytularında bir yerde cinayeti işlediğini söylüyor. Gerekçe olarak da, 'komünist olduğu için' diyor. Şimdi bir de madalyonun öteki yüzüne bakalım...

Sabahattin Ali'nin ölüm haberi tam on ay sonra, 12 Ocak 1948 günü gazetelerde yer aldı.
Bu süre boyunca cinayet gizlenmiş, minareler kılıflarına uydurulmuştu. Üstelik katil de bulunmuştu! Sabahattin Ali'yi öldüren, Yugoslav göçmeni, hırsızlıktan hapse girmiş çıkmış Ali Ertekin'di, yani kamyonun muavini. "Onu komünist olduğu için, vatan millet hisleri içinde öldürdüm" dedi Ertekin. Bazı çevrelerce katilin bu vatanseverliği (!) karşısında bir, madalya verilmediği kaldı! Ama diğer yanda gerçek pek öyle görünmüyordu. İşte o sözünü sıkça ettiğimiz siyah şapkalı ve yüzü gölgede kalan karanlık güçler ortaya çıkıyor. Olaydaki soru işaretleri ise şöyle;

YUGOSLAV GÖÇMENİ ERTEKİN
Polisin açıklamasında, cezaevinden çıktıktan sonra Ali Ertekin ve berber Hasan Tural'ın yurt dışına insan kaçırmak için işbirliği yaptığı öne sürülüyordu. Öne sürülmeyen başka bir şey vardı ki; o da bu ikilinin aslında polisle ortak çalıştığı! Akılları fazla karıştırmayalım, Ali Ertekin cinayetin sorumlusu olarak tutuklanmış, evinde Sabahattin Ali'ye ait eşyalar bulunmuştu. Bu ne biçim bir katildi ki öldürdüğü adamın özel eşyalarını evinde saklıyordu? Sorular soruları getiriyor, aslında gerçeğe biraz daha yaklaşılıyordu. Ali Ertekin'in gösterdiği yerde toprak kazılıyor, çürümüş bir ceset bulunuyor, bunun Sabahattin Ali'ye ait olduğu zabıtlara geçiyordu. Oysa ceset, cinayet yerinin tam 35 kilometre uzağında topraktan çıkarılmıştı! Tümüyle çürümüş ve bir kadın cesedini andırıyordu. O günün şartları içinde DNA filan olmadığını da düşünerek, bu kimliği belirsiz cesedin Sabahattin Ali olarak kayıtlara geçmesine kimselerin itiraz edememesi normal.

İLK İDDİA; POLİS ÖLDÜRDÜ
Ama başka öyle iddialar vardı ki, hiç de yabana atılacak gibi değildi. Bunlar mahkeme kayıtlarına geçmiştir. 17 Eylül günü yapılan duruşmada dinlenen tanık Zeki Kayralı, Ali Ertekin ile Milli Emniyet'te (o dönemin MİT'i) çalışırken tanıştığını söylüyordu. Böylece olaya emniyet de karışıyordu ki, bu hiç de uzak bir ihtimal değildi. Ertesi gün gazeteler katil Ali Ertekin'in Milli Emniyet'te çalıştığını yazdı.
15 Ekim 1950'de mahkeme kararını açıkladı; Ortada tek bir suçlu vardı; kamyon muavini Ali Ertekin. O da hafifletici sebepler nedeniyle 4 yıl hapis cezası aldı. Sonra Ertekin'in hiç hapse girmediği bile iddia edilecekti. Cinayetteki pek çok nokta açığa çıkarılmadı.

Karanlıkta kalan soru işaretlerinin okları Milli Emniyet'e (MİT) doğru çeviriyordu. Olayın detaylarını yan taraftaki bölümümüzde okuyabilirsiniz. Tüm bu tartışmalar sırasında ortaya atılan yeni bir iddia, karanlık cinayete az da olsa ışık tuttu. Rasih Nuri İleri dostu Sabahattin'in, emniyet güçleri tarafından tuzağa düşürülüp işkence sırasında öldürüldüğünü söylüyordu! İleri'nin şu cümleleri çok dikkat çekici; "Polisin amacı her zaman bir örgüt bulmaktır. Sabahattin'in, Kırıkkale polisinin bir lokalinde ölmüş olduğu çok açık. Ali Ertekin, bizim kaçmak için hazırlandığımızı biliyordu. Ama üçümüzün de kimliklerini bilmiyordu. Faruk ile ben yakalanmadığımıza göre Sabahattin'in bizim ismimizi söylemeden ölmüş olması lazım. Onun polis sorgusunda kalbi dayanmamış ve kafasına bir şey vurup öldürmüşlerdir diye düşünüyoruz."

KURMAY ALBAY DOĞRULADI
Rasih Nuri İleri, daha sonra bu tezini 12 Mart Askeri darbesi sırasında bir kurmay albayın da doğruladığını söyledi. Çok ilginçtir ki, bu Kurmay Albay, darbeden sonra yine komplolara kurban gitmiş, 'Bomba davası', 'Sabatoj' davası' diye adlandırılan uydurma suçlamalarla işkenceler görmüş Talat Turhan'dı.

O günlerde Selimiye kışlasında yatan Turhan, Rasih Nuri İleri'ye, Sabahattin Ali'nin işkence sırasında öldüğünü söylemiş, hatta olaya birinci elden tanık bir de isim vermişti; Emniyet Müfettişi Adnan Çakmak...

Yine o günlerde ortalığı sarsan bir başka iddia ise çok daha vahimdi; Cinayet emrini veren isim aslında Nihat Erim'di! Dönemin CHP milletvekili, sonradan 34. Hükümetin Başbakanı olacak ve yine bir kör kurşunla suikasta kurban gidecek olan Nihat Erim... Onun bu olayın azmettiricisi olduğu, Hıfzı Topuz'un Sabahattin Ali'yi anlattığı Eski Dostlar adlı kitabında da üstü kapalı olarak ve ismi geçmeden veriliyor.
Gerçekten de Sabahattin Ali'yi kim öldürmüşse öldürsün, olay Türkiye'nin en karanlık siyasi cinayetleri arasındaki yerini koruyor. Tüm bu anlatılanlara, tanıklıkların ışığında bakarsak bunun bir meczup katil işi olmadığı apaçık ortada. Emniyete, hatta devletin en üst katlarına kadar uzanan bir saklama, örtbas etme çabasını görmezden gelemeyiz. Bunun yadsınamaz son delilleri ise, ünlü politikacı Samet Ağaoğlu'nun, Sabahattin Ali'nin öldürülmesinden iki gün sonra not defterine kendi el yazısıyla yazdığı şu satırlardır; "Dün Menderes bana, 'Sabahattin Ali'nin hükümet tarafından öldürüldüğünü, hadisenin on gün kadar evvel olduğunu, hükümetin bu işi nasıl meydana çıkaracağını çok düşündüğünü, eğer geçmişte 33 kişinin öldürülmesi hadisesi olmasaydı, meydana çıkarmamak yolunu tutacaklarını, fakat buna imkan bulamadıklarını, bunun için de hadiseye gazetelerde yazılan şeklini verdiklerini' anlattı. Açılan yolun fena bir yol olduğunu söyledim. 'Doğru ama inşallah bununla ebediyen kapanır' cevabını verdi."

SUİKAST DEV-SOL TARAFINDAN YAPILDI!
Nihat Erim,1945-50 yıllara arasında CHP milletvekilliği yaptı. Menderes döneminde onun isteği üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının hazırlanışında da görev aldı. 1961'de CHP milletvekili olarak yeniden TBMM'ye döndü. 12 Mart darbesinden sonra CHP'den ayrılması koşuluyla hükümeti kurmakla görevlendirildi. Kurduğu II. Erim Hükümeti 22 Mayıs 1972'ye kadar işbaşında kalmayı başardı. Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edilmesine kadar varacak Balyoz Harekatı olarak da bilinen uygulamaları başlatması nedeniyle, "Balyoz" lakabıyla anılır. "Gerekirse demokrasilerin üstüne şal örtmeli" sözü nedeniyle de Aziz Nesin tarafından kendisine "Şalcı Nihat" denilmiştir. Nihat Erim, 1980 yılında İstanbul Dragos'taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına, Dev-Sol militanları tarafından suikasta uğradı. Erim kabri Zincirlikuyu Mezarlığı'nda bulunuyor.

TALAT TURHAN'IN İFADESİ
"Adnan Çakmak emniyet müfettişiydi. Onların İstanbul grubuyla Yeniköy'e Rum meyhanesine gittik. Yanımda bir kişi oturuyordu. Şu anda ismini de cismini de bilmiyorum. Epeyce alkol aldıktan sonra İstanbul emniyet müfettişi dedi ki, 'Ben 40'lı yıllarda Kırklareli'nde komiserken Sabahattin Ali'yi sorguladım ve adam elimde kaldı' dedi. Sonra da bildiğiniz o senaryo devam etti işte."

CİNAYETTEKİ YANITSIZ KALAN SORULAR...
Sabahattin Ali cinayetinde, Ali Ertekin'inin piyon olarak kullanıldığı düşüncesini pekiştiren cevabı verilmemiş birçok soru bulunuyor. İşte bunlardan bazıları: Kaçışı organize eden berber Hasan Tural ve birkaç tanık emniyette ifadelerinin değiştirildiğini neden söylediler? Katil Ali Ertekin'in ifadeleri neden birbirinden farklıydı? Bir duruşmada Sabahattin Ali'nin kafasına 2 kez vurdum derken, diğerinde 3 kez diyordu. Üstelik kurbanın başının sol tarafına vurduğunu belirtirken adli tıp raporunda bunun tam tersini yazıyordu. Organizeyi yapan Milli Emniyet (o zamanki MİT) miydi? Veya Milli Emniyet'in içinde, yönetimden bağımsız hareket eden bir grup muydu? Yoksa Emniyet'in dışındaki bir grup muydu? Bu işle hükümetin ya da bakanların ilgisi var mıydı? Ali Ertekin gerçekten doğruyu söylüyorsa, neden o kadar az ceza aldı? Rasih İleri'nin iddia ettiği gibi Sabahattin Ali, polis karakolunda mı öldürülmüştü?

SON MEKTUP
Sabahattin Ali yurt dışına çıkmaya hazırlanırken eşi Aliye hanıma yazdığı mektuptan... "Sevgili karıcığım, bu mektubu aldığın zaman ben İtalya, Fransa veya Londra'da olacağım. Filiz'in okulu biter bitmez sizi yanıma aldıracağım. Mehmet Ali Aybar ve Mahmut Dikerdem sizinle ilgilenecek. Size, İş Bankası'ndaki hesabımdan para göndereceğim. Sen benim tutumlu karıcığımsındır, idare etmesini bilirsin. Kızım Filiz'i ve seni hasretle binlerce defa kucaklar, dudaklarından öperim."