"Herkes ayağını denk alsın"

Başbakan Ahmet Davutoğlu atv-a haber ortak canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtladı... Davutoğlu, "Daha Türkiye kendi kartlarını henüz açmadı. Açtığı zaman her şey daha farklı olacak. Herkes ayağını denk alsın. Türkiye'nin olmadığı bir denklemde Suriye problemi çözülür mü? Biz ABD'ye de Rusya'ya da söyledik. 'Fırat'ın Kuzeyi'ne PYD'de geçmeyecek' dedik ve PYD'yi iki kez vurduk" dedi...

Giriş Tarihi 26 Ekim 2015, 00:00 Güncelleme 27 Ekim 2015, 03:39
Herkes ayağını denk alsın

İÇİNDEKİLER

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Adile Sultan Sarayı'ndan katıldığı A Haber-Atv ortak yayınında gündeme dair merak edilen soruları yanıtladı.

► "Hangi konuda medyayı yanınızda hissetmediniz?" sorusu üzerine Davutoğlu, Türkiye'de tablonun kendisini en fazla üzen tarafını "Standartların, kriterlerin, ölçülerin, değerlerin kaybolmaya başlaması" şeklinde açıkladı.

İhtilaf olabileceğini ancak bunun ortak bir yerden hareket etmeyi imkansız kılmadığını dile getiren Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"İki devlet adamı kapalı kapılar ardında bir şey konuşuyorsa bu mahrem tutulur ama burada ölçü kalmıyor. Sizin bu ölçüyü savunmanızın, muhatabınız bunu savunmayınca kıymeti kalmıyor çünkü siz ona sadık kalsanız da muhatap sadık kalmıyor. Medyada da maalesef öylesine seçici haberler veriliyor ki... Son dönemde benim birçok söylediğim hususla ilgili bakıyorsunuz cımbızla neredeyse bir şey seçiliyor ve bütün çerçevesinden koparılıp söyleniyor. Ben diyorum ki 'demokratik hukuk devleti kuralları içinde yeterli delil toplanmadan kimseyi gözaltına alamazsınız' diyorum. Cümlenin içinde ne canlı bomba var ne eylemci var. O diyor ki buradan hareketle 'eylem yapmadan kimseyi tutuklayamazsın'. Basit bir ölçü ama birçok noktada da ülkenin itibarı söz konusu olduğunda herkesin özen göstermesi gereken bir hususta özen gösterilmiyor. Terör konusunda bir panik ortamı yaratılmaması talebimize, bir bakıyorsunuz terörle ilgili öylesine, dünyanın hiçbir basınında olmayacak resimler paylaşılabiliyor ki. Kime, neye hizmet edilmeye çalışılıyor?"



Başbakan Davutoğlu, kriterlerin, standartların, ölçülerin kaybolduğunu belirterek, "Türkiye'de her şeye saygı göstermek zorunlu ama devlet adamı, hele cumhurbaşkanı, başbakansanız her türlü hakaret, ağır itham meşru görülüyor. Tamam eleştirin, en ağır eleştiriyi yapın ama hakaret niye? Eleştirinin dozu olur. Bu konuda ölçülerimizi kaybettiğimizi... Terörle mücadele bağlamında da yeterli desteği gördüğümüzü söyleyemem medyada. Şunu kabul etmemiz lazım. Biz siyasi partiler olarak rakibiz. Belki bazı medya kuruluşları da farklı siyasi düşüncelere sahip oldukları için rakip olabilirler ya da tiraji artırmak için... Bu ülkede hiç kimse hiç kimsenin düşmanı, hasmı değil. Rakip olmak, rekabet etmek ayrı bir şey, karşı tarafı yok etmek, ona dönük olarak bir düşman muamelesi yapmak başka bir şey. Haberlerde seçicilik, kullanılan üslup çizginin dışına çıkıyor. Siyasetin parçası olmaması gereken unsurlar devreye sokuluyor" diye konuştu.

Bugün muhalif gazetelerden birinin "Yenikapı'da hiç coşku yoktu" yazdığını aktaran Davutoğlu, soğuğa rağmen coşkulu miting yaptıklarını ifade etti. Davutoğlu, "Ölçü ne burada? Objektif habercilik ne? Gönlünden geçeni yazıyor, haber olması önemli değil. O, coşku olmamasını arzu ediyor. Haberi doğru yansıtmaktan doğru yorumlamaya kadar çok ciddi bir irtifa kaybı görüyorum" dedi.

"DEMEK Kİ BU SİYASİ PARTİLERİN HİZMET ETME DİYE BİR İDDİALARI YOK"
► Ahmet Davutoğlu, "Hükümet kurulamayışını biraz daha net olarak açıklamak gerekirse, ne söylersiniz?" şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı:

"Biz, elimizdeki bir gücü, 13 yıldır kullanageldiğimiz bir gücü paylaşacaktık. Bizim yeni duruma intibak etmemiz daha zordu. Nitekim 7 Haziran akşamı Konya'dan Ankara'ya geldiğimde birçok arkadaştaki genel hava 'madem ki tek başına iktidar hakkı verilmedi, biz bir kenara çekilelim. Bir görelim başkaları ne yapabilecek?' şeklindeydi. Ben, 'milleti sınava sokamayız, millet bizi sınava sokar' dedim. Diğerleri içinse bir fırsat doğmuştu. Hiçbir zaman tek başına iktidar olma iddiaları olamayacak partilere iktidarın gücünü paylaşmak, millete hizmet etmek imkanı doğdu. Onların değerlendirmesi gereken bir fırsat varken, bunu değerlendirmek yerine topu tekrar tekrar bizim sahaya attılar. Sayın Bahçeli 'ben bu oyunda yokum' dedi. Bu kadarcık oyunda, rolde bile yoksan, neden siyaset yaparsın? HDP zaten kendisini oyunun dışına attı ve başka bir oyuna, terörle siyaset arasında flu bir oyuna yöneldi."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile gerekli müzakereleri yaptıklarına değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bir araya gelinir en azından mutabık kalınan noktalarda hareket edilir... O olmadı. Sayın Kılıçdaroğlu'na 'reform hükümeti kuralım, seçime gidelim' dedim. Onu da değerlendirmedi. Onu yapabilseydik en azından kısa bir dönemde CHP bir şeyi üretebileceğini, bir şeyler yapılabileceğini gösterebilirdi. Anayasa hükümetine hiçbiri gelmedi. HDP geldi, sonra çekildi. Demek ki bu siyasi partilerin hizmet etme diye bir iddiaları yok. Siyasette söz sahibi olma gibi bir iddaları olsa, aslında onlar için iyi bir fırsat da olmuştu. Bizim içinse elimizdeki bir imkan kayboluyordu. Dolayısıyla burada AK Parti üzerine kimse suç atamaz. İmkanı değerlendirmeyenler onlar. Biz elimizden geleni yaptık. Bugün olsa yine yapardım, yanlış olduğu kanaatinde de değilim. Şu 4 ay içinde gösterildi ki Türkiye'de iktidar olmaya, milletin sesini dinlemeye hazır ve gerektiğinde siyasi risk alabilecek tek parti AK Parti'dir."



Davutoğlu, terörle mücadelede 23 Temmuz'da alınan operasyon kararının "alınabilecek en yüksek siyasi risk" olduğunu belirterek, "Geçici bir hükümettik, Mecliste çoğunluğumuz yoktu. Seçim öncesinde operasyon kararı aldık" ifadesini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi çok iyi tanıyan birinin, kendisine "Bahçeli'nin sorumluluk almaktan korkan birisi" olduğunu söylediğini aktaran Davutoğlu, kendisinin de Devlet Bahçeli'de sorumluluktan kaçınan bir tutum gördüğünü dile getirdi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, şöyle konuştu: "1999'da kendisine 'katil' diyen bir partiyle, parti yönetimiyle koalisyon kurdu, kendisine o zaman da başbakanlık teklif eden Fazilet Partisi ve Doğru Yol Partisi'nin tekliflerini bir kenara koyup, başbakan yardımcılığına razı oldu. Son seçim kararı alındığı gün dışında çok fazla konuşmadı, çok fazla elini taşın altına koymadı. Sayın Ecevit rahmetli, 'İçime sinmiyor ama yapmak durumundayım' dedi, içinde sinmeyenlerle, 'katil' diyenlerle koalisyon yaptı, ki başbakanlığı tek başına almaktan kaçındı. Şimdi de 'gitsin CHP ile AK Parti kursun' diyor. Sana ne? AK Parti CHP ile kurar kurmaz, bu seni ilgilendiren bir sorun değil ki. Başkasına neden ödev veriyorsun?"



"Seçimle ilgili çizdiğiniz tabloya bakınca güvenlik açısından bir problem var mı?" sorusu üzerine Davutoğlu, zor bir dönemden geçildiğinin farkında olduklarını, son dönemlerin zor seçimlerinden birinin yaşandığını belirtti.

Geçmişte de böyle zor dönemlerde seçim yaptıklarını anlatan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu hükümet, bir AK Parti Hükümeti değil, anayasanın zorunluluk olarak getirdiği bir hükümet. Bunu söylerken sorumluluktan kaçmak için de söylemiyorum, sadece sorumluluktan kaçan birilerini hatırlatmak için söylüyorum yoksa bütün sorumluluk Başbakan olarak yine benim omzumdadır. Her türlü tedbiri aldık, gereken çalışmaları yaptık. İnşallah seçim güvenliği bağlamında bir sıkıntıyla karşılaşmayacağız ama öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ve o kadar çok riskler var ki bu riskleri de tabii bilmek ve gerekli tedbirleri almak zorundayız."

SEÇİM GÜVENLİĞİ
Başbakan Davutoğlu, sandıklar ve seçmenler üzerinde baskı uygulayan bazı odakların, bu sefer bu kadar rahat hareket edebilecekleri bir ortamın olmadığını söyledi.

Köylerde, mezralarda, her yerde güvenlik birimlerine net talimat verildiğini vurgulayan Davutoğlu, "Oyunu kullandıktan sonra kimse koridorlarda beklemeyecek, kimse binaların içinde durmayacak, bunlarla ilgili ciddi tedbirler alıyoruz. Ümit ederiz bu sefer bu tür mahalle baskısıyla diyeyim, söz konusu olan oy dağılımları imkansız olacak" dedi.

Seçimi, Yüksek Seçim Kurulu'nun yönettiğini, hükümetin yetkisinin sınırlı olduğunu ifade eden Davutoğlu, Yüksek Seçim Kurulu şu veya bu şekilde güvenlik gerekçesiyle yardım istediğinde bu tedbiri alacak güçte hazırlıklarının olacağını söyledi.



"YOĞUN BİR TERÖRLE MÜCADELE YÜRÜTÜYORUZ"
► "Şırnak'ta yaşanan olaydan sonra iki polis görevden alındı ve Dilek Doğan meselesi var. O soruşturmayla ilgili bizimle paylaşabileceğiniz nokta var mı?" sorusu üzerine Davutoğlu, şu yanıtı verdi:

"Bizim şu anda yürüttüğümüz terörle mücadelenin 1990'lı yıllardan farkı bu. Biz demokratik hukuk devleti kuralları içinde yürütüyoruz. 23 Temmuz'da Başbakanlık direktifiyle bütün güvenlik birimlerine, sundukları brifing sonrasında verdiğim talimatta, çok açık bir şekilde 'terörle mücadele için en etkin yöntemleri kullanacaksınız' dedim. Bu yazılı direktif yanında şunu da vurguladık; güvenlik güçlerimiz teröristle halkı ayırt edecek ve kesinlikle halkın bu mücadeleden olumsuz etkilenmemesi için her türlü tedbir alınacak. Hukuk devleti kuralları gözetilecek, güvenlik güçlerimiz kendilerini korumak için de tedbirli şekilde hareket edecek.

Şu ana kadar çok yoğun bir terörle mücadele yürütüyoruz. Mehmetçiklerimizin, askerlerimizin, polislerimizin hangi dağda, hangi şehirde, ne operasyon yaptıklarını takip ediyorum her gün. Çok çetin mücadeleler yürütülüyor. Kuzey Irak ile Türkiye arasında çok çetin, yalçın dağların arasında, o dağları teröristlerden temizlemek için sert mücadeleler veren Özel Kuvvetlerimiz var. 3 kahraman askerimizi, yıldırım çarpması sonucu kaybettik son olarak. Dolayısıyla bu mücadele bu yoğunlukta yürürken, şu ana kadar da hiç faili meçhul türü bir tabloyla karşılaşmadık. Halkı rahatsız eden hiçbir tutum sergilenmedi."

Şırnak'taki olaydan sonra süratle soruşturma emri verdiğini belirten Davutoğlu, o videoyu çeken, yayınlayan, o muameleyi yapan polislerin açığa alındığını, hukuki işlemin başlatıldığını ifade etti.

Dilek Doğan olayıyla ilgili az önce İçişleri Bakanı Selami Altınok'tan bilgi aldığını aktaran Davutoğlu, "Bir ihbar üzerine eve operasyon yapılıyor. O sırada evde olan arbede esnasında bu yaşanıyor. Kasıtlı bir tutum yok ama buna rağmen ben en ince detayına kadar bunun araştırılması talimatını verdim İçişleri Bakanımıza. Bizzat da takip edeceğim. İlgili polis memuru da idari ve adli bir soruşturmaya muhatap kılındı. Terörle mücadele ister şehirde olsun, ister dağda, kesinlikle kararlı bir şekilde yürütülecek. Halk ile terörist kesinlikle ayrıştırılacak, bütün bu mücadele de hukuk devleti kuralları içinde yürütülecek. Herhangi bir yanlış yapılmasına izin verilmeyecek" diye konuştu.

Davutoğlu, "Derin devlet, gladyo, bir sürü şeyler söyleniyor. Şırnak olayı özelinde baktığınızda devlet içerisinde farklı yapılanmalar mı var? Paralel Yapı'nın etkisi var mı? Yoksa kişisel hata mıdır?" sorusuna karşılık, bunların da araştırıldığını söyledi.



Şırnak'taki olay olduktan sonra hava sahasının ihlali dolayısıyla güvenlik toplantısı yaptıklarını ve bu toplantıda bu konuyu sorduğunu ifade eden Davutoğlu, "Kuvvet komutanlarımızdan biri söz aldı; 'Sayın Başbakanım, bu olay mutlaka aydınlatılmalı ve bu olaya sebebiyet verenler hakkında gerekli işlem yapılmalı. Çünkü terörle verdiğimiz mücadeleye gölge düşürüyor bu olaylar' dedi. Kuvvet komutanı, Tunceli'de yapılan operasyonda 5 teröristin dağlık alanda öldürüldüğünü, cenazelerin helikopterle Elazığ'a getirildiğini, otopsileri yapıldıktan sonra ailelerine teslim edildiğini anlattı. Tunceli kırsalında 5 terörist terk edilebilirdi, kimse de sormazdı. Askerler kaç terörist öldürdüğünü rapora yazardı, orada bırakabilirdi. Hukuk devleti bu işte" diye konuştu.

"Beni bir daha Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'ye muhtaç etmeyin" sözlerinin altında hangi kodların bulunduğunun sorulması üzerine Davutoğlu, bunun samimi bir çağrı olduğunu söyledi.

7 Haziran'dan bu yana yaşadıklarının herkes tarafından takip edildiğini, millet ne derse onun gereğini yapmanın herkes için bir görev ve borç olduğunu anlatan Davutoğlu, 7 Haziran'dan sonra bir koalisyon, hükümet ortaklığı ortaya çıktığında, gördükleri tavırlar, görüşmeler öncesinde ve sonrasında takınılan tutumların, koalisyonu sonrasında yönetmek kadar, kurmanın dahi çok ciddi zorlukları barındırdığını gösterdiğini ifade etti.

Halka bunu anlatmak istediğini kaydeden Davutoğlu, 13 yıldır koalisyon hafızasını unuttuklarını dile getirdi.

"GERİ ALACAĞIM SÖZÜ VERMEM"
Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ne kadar zorluklar barındırdığını unuttuk. Bunu pratikte kurarken dahi görebiliyorsunuz. Birkaç sebeple bunu söyledim. Böyle bir muhtaçlık ilişkisi, koalisyon kurma zarureti, bir belirsizlik ortaya çıkartıyor. Türkiye'nin belirsizliğe tahammülü yok. Görüşmeler esnasında, siyasi etik bakımından muhataplarımda gördüğüm zaaflar, beni kaygılandırdı ve üzdü. Sayın Kılıçdaroğlu ile bu süreç içinde 3 kez, ikisi koalisyon olmak üzere, biri de terörle mücadele bağlamında, aslında 4 kez. Terörle mücadele bağlamında yaptığımız görüşmeler, iki tane. Biri terör biri de Suriye bağlamında. Sayın Bahçeli ile iki kez görüştük. Bu görüşmeler sonrasında iş rekabete girdiği anda her ikisi de 'Sayın Davutoğlu ile görüştüklerimizi açıklarsak, çok zor durumda kalır' diye gerçekten bırakın devlet adamları arasındaki ilişki, şahsi ilişkilerde bile güven sarsacak bir dil kullandılar. Hemen sonrasında ben 'Ne biliyorsanız açıklayın' dedim. Çünkü bütün görüşmelerimizde ki geçmişte ne konuştuğumuzu saatlerce tek tek zihnimde taradım. Zaten beni tanıyanlar bilir, utanacağım hiçbir şeyi söylemem. Geri alacağım sözü vermem. Dolayısıyla hiçbir şey yok ama bütün hafızamı taradım 'Ne diyebilirler' diye. Beni zor duruma düşürecek herhangi bir şey yoktu. Bu da bir güven problemi doğurdu aramızda."

Bir koalisyon hükümeti kurulduktan sonra bakanlıklar arasında yaşanabilecek sıkıntılara dikkati çeken Davutoğlu, "Düşünün Enerji Bakanı bir partide, Dışişleri Bakanı bir partide olduğunda bütün bir enerji koridorları, enerji hatları projeleri nasıl karara bağlanacak. Daha liderler düzeyinde bir görüşmenin sır mahiyetindeki hususları bile faş edilirse yürüyen kritik görüşmelerde acaba bu devlet ketumiyetini nasıl sağlayacağız. Bütün bunlar aklımdan, zihnimden geçti, önceden planlanmış bir şey değildi, metinde de yoktu. Ben de planlamamıştım ama baktım halk coşkuyla 1 Kasım'a, 'İş başına, tek başına' diyor. O zaman dedim 'bizi muhtaç bırakmayın'. Samimi bir çağrıydı, onun için de samimi bir tepki gördü. İnşallah böyle bir ihtiyaç hasıl olmaz" diye konuştu.



Seçimde nasıl bir hava olduğu ve bu seçimde ne öngördükleri sorulan Davutoğlu, kitlelerin beklediğinden daha heyecanlı olduğunu ifade etti.

Davutoğlu, bunun 4. seçim olduğunu dile getirerek, "Geçen sene mahalli seçimi yaptık, ondan sonra cumhurbaşkanı seçimi. Aynı kitle mobilize oluyor nihayet. Aynı kitle mobilize olmasına rağmen bizim tabanda büyük bir heyecan, büyük bir coşku, büyük bir katılım. Terörle mücadele sonrasında Van'da katılımın oradaki güvenlik ortamı sebebiyle düşebileceğini düşünenler vardı ama düşmedi arttı sokaktaki heyecan coşku" dedi.

"7 HAZİRAN'DAN SONRA CİDDİ ETÜTLER YAPTIK"
Bu arada bazı fitnelerle uğraştıklarını, Kayseri ve Şanlıurfa mitingleri için "Orada bombalar patlayacak" diye sosyal medya hesaplarından milleti paniğe sevk edecek yayınlar yapıldığını dile getiren Davutoğlu, milletin bundan da etkilenmediğini söyledi.

Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dün çok üzücü bir şey. Gece yarısı bizim İstanbul mitingi öncesi, MHP İl Başkanı, 'Yarın saldırı olacak onun için hastaneler boşaltıldı' diye internette bir açıklama yapmış. Bir de bu tür sabotajlarla uğraşıyorsunuz ama elhamdülillah dün de yüzbinlerce vatandaşımız Yenikapı'daydı. Bütün mitinglerimiz coşkulu. Dolayısıyla kitlenin heyecanı bağlamında bir yorgunluk görmüyoruz. 7 Haziran'dan sonra ciddi etütler yaptık. 'Nerelerde neyi yapabiliriz?' Listelerde dahi. Bu şu anlama gelmiyor yalnız. 'Listeler dışında kalmış olan arkadaşların bir hatası, kusuru vardı da o yüzden seçimi kaybettik' anlamına gelmiyor. O daha çok yeni bir heyecan oluşturmak için aldığımız tedbirler. Yoksa 258 arkadaşımıza da bir vefa borcumuzun olduğunu düşünüyorum. Çünkü hiçbir fire vermediler. Meclis Başkanlığı seçimini kazanmışsak o arkadaşların her birinin vefası, sadakatiyle kazandık. Dolayısıyla onlara yüklenen bir hatadan değil ama yeni kompozisyonlar gerekiyordu. O arkadaşların hepsinden istifade edeceğiz. Bu yeni kompozisyonda listelerde de değişiklikler yapıldı, beyannamenin sunuşunu değiştirdik."

"BİR REFERANDUM HAVASI VAR"
Başbakan Davutoğlu, ilk defa 4 partili bir Meclis oluştuğunu anlatarak, eskiden bağımsız seçilip, dördüncü partinin sonra oluştuğunu kaydetti.

İlk defa yüzde 10'u geçen 4 partinin olmasının, tek başına iktidar olma çıtasını oran itibarıyla yüzde 45'lere çıkardığına işaret eden Davutoğlu, "Biz 2002'de yüzde 36,5 oyla çok büyük bir farkla Meclis'te çoğunluğu aldık ve neredeyse anayasa değişikliği yapacak çoğunluğa geldik ama iki parti vardı. İki partiyle yüzde 36,5 ile ulaştığınız bir netice, üç partili bir Meclis'te ulaşamazsınız. 2007 ve 2011'de oylarımız yüzde 47, yüzde 49'du ama üç partili. Üç parti bile olmuş olsaydı yüzde 41 ile biz rahat tek başına iktidarı sağlıyorduk. Şimdi ise 4 partili tabloda ister istemez o çıta yukarıya çıktı. Onun için 7 Haziran seçiminin en kritik sorusu, 'HDP barajı aşacak mı aşmayacak mı?' sorusuydu. Çünkü belirleyici olan oydu. Barajı aşıp aşmaması. Şimdi ise tek soru var bu seçim. AK Parti tek başına iktidar olacak mı olmayacak mı? Başka soru yok. Bu anlamda bir referandum havası var. Tek başına iktidar isteyenlerle parçalı bir siyasi tablo arasında bir referandum var şu anda" değerlendirmesinde bulundu.



"BU SEFER DAHA KRİTİK OLAN MHP"
CHP'nin birinci ve üçüncü parti olmayacağının kesin olduğunu belirten Davutoğlu, CHP'nin ikinci parti olacağını söyledi.

Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: "Ya yüzde 25 ile ikinci parti, ya yüzde 26 ile ya yüzde 24 ile ya yüzde 27 ile ama oralarda bir yerde, 130 civarında bir milletvekiliyle belli yani. CHP ne kadar uğraşırsa bunun üstüne çıkamaz. Ne kadar zafiyet gösterse de bunun çok altına düşmez. Burada kritik olan bu sefer HDP değil, bu sefer daha kritik olan MHP. Onda bir düşme eğilimi var ama tek yarış var burada. MHP ile HDP arasında 'üçüncü parti kim olacak' gibi bir hava var ama o da bir yarış değil. Çünkü oran olarak MHP'nin HDP'den yukarıda olacağı kesin. O da belli az çok nerede olduğu. HDP'nin de belli. Tek sorusu var AK Parti tek başına iktidar olacak mı olmayacak mı? Niye? Diğerleri seçim temposu içinde çalışmıyor. Bu benim bugün saymadın ama 20 kaçıncı toplantım. Biz koşuyoruz. Çünkü bizim için aşılması gereken bir çıta var. Bizim 276'yı aşmamız halinde başka bir tablo çıkacak. Türkiye tablosu. O çıtanın altında kalmamız halinde başka bir Türkiye tablosu çıkacak."

Şu anda 2019 seçimlerini yaptıklarının altını çizen Davutoğlu, "Biz sadece 2015 seçimlerini değil, 2019 seçimlerini de yapıyoruz. Bu şu demek değil. '2015'te kazandık, 2019'da da kazanacaksınız' anlamına gelmiyor ama 2015'te Türkiye koalisyona mahkum olursa 2019'a kadar bir vizyon üretmek, bir proje üretmek, Türkiye'yi bir yerden bir yere taşımak eskisi kadar kolay olmayacak. Eskiden 4 yılda aldığımız yolu bu sefer alamayabiliriz. Hatta 4 yıl sürer mi bir koalisyon hükümeti, ondan da emin değiliz. Dolayısıyla bütün milletimizi sandıklara gidip bu soruya bir referandum gibi cevap vermesini bekliyoruz. Tek başına bir iktidar mı isteniyor yoksa parçalı bir siyasi tablo mu? Hatta AK Parti'yi içine koymayalım bile. AK Parti tek başına iktidar olacak mı diye sormasak da tek başına istikrarlı bir hükümet mi istiyorsunuz yoksa parçalı bir siyaset mi? Soru bu." şeklinde konuştu.

"Paralel Yapı ve bu çevrenin de çok sık dile getirdiği, giderek de bazı yazarların, hatta siyasetçilerin ikide bir söylediği bir iddia var; iç savaş söylemi. Hatta bunu ileri götürerek, 'AK Parti iktidar olsa bile bu olacak' diyorlar. Bu hangi aklın ürünü?" sorusu üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:

"Eskiler olsaydı, 'ağzından yel alsın' derlerdi. Bir ülkede eğer o ülkeye aidiyet hissini az bir nispette bile taşıyan birisi varsa, en son sarf edeceği söz iç savaştır. Terörle mücadeleyi, bir tek Türkiye yapıyor değil, birçok ülke terörle mücadele yapıyor. Terörle mücadele yürütülürken kullanılacak kavram, terörle mücadeledir. İç savaş gibi bir kavramı, kimsenin Türkiye için hakkı da cüreti de olmamalı. Ama en önemlisi de bu ülkeye duyduğu aidiyet hissi de ona bunu kullanma şansı vermemeli. Tabiri caizse iş o kadar zıvanadan çıktı ki ve AK Parti düşmanlığı o dereceye vardı ki eğer 'AK Parti zarar görecekse, iç savaş da çıksa makbulümüzdür' denilecek noktaya gelindi."

Mavi Marmara olayı olduğunda "İsrail'in meşru otoritesinden izin alsalardı" diyen bir zihniyetin, şimdi Türkiye'deki meşru otoritenin bütünüyle gücünü kaybedip, ülkede bir iç savaş çıkmasını neredeyse temel hedef haline getirmiş durumda olduğunu ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin teröre karşı ciddi bir mücadele yürüttüğünü, teröre karşı toplu mücadele anlamında büyük bir savaş verildiğini söyledi.

PKK, DAEŞ ve DHKP/C terörüne karşı sadece fiili bir mücadele değil, İslam'a aykırı bir ideolojik çerçeve sunan DAEŞ'e karşı, etnik milliyetçilik temelinde Türk-Kürt karşıtlığına dayalı bir savaş başlatmak isteyen PKK'ya karşı da ideolojik savaş verildiğini dile getiren Davutoğlu, "Ancak bu kesinlikle bir iç savaş değildir. Bu Türkiye'nin topyekun bir arada terörle verdiği bir mücadeledir. Kendilerini bu mücadelede Türkiye'nin yanında addedmeyenler, bunu bir iç savaş gibi görmek ya da göstermek isteyebilirler, bu kavramı hiçbir şekilde kullanmamak lazım" dedi.



"KOZA İPEK HOLDİNG VE ŞİRKETLERİNE KAYYUM ATANMASI KARARI"
Koza İpek Holding ve şirketlerine kayyum atanması ve Paralel Yapı ile mücadeleye ilişkin görüşleri sorulan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bütün bunlar hukuki süreçler. Yani hükümet olarak biz buna müdahil, öyle veya müdahil olmak durumunda değiliz. Bir kere bu hukuka intikal etmiş olan ve hukuki bakımdan da tekemmül etmesi gereken bir dosyadan bahsediyoruz. Dolayısıyla onu hukuki sürecin doğası içinde değerlendirmek lazım. Paralel Yapı'nın devlet içindeki faaliyetleri ve yürütmeyle ilgili, yürütmeye sızarak veya yargıya sızarak devlete dönük yaptığı eylemler ve bu anlamda da bu şirketler üzerinden sağlanan finansman, ortak bir dosya içinde değerlendirilmesi gereken hususlar. Dediğim gibi bunlar hukuka intikal etmiş ve savcılık gerekli işlemleri yaparak gerekli kararları aldı. Bunun üzerinde ekstra bir yorum yapmaya gerek olmaksızın bu hukuki sürecin sonuçlarını herkesin kabullenmesi icap eder.

Diğer konuda zaten daha önce yaptığımız açıklamalar ve girişimler var. Çok açık bir şekilde bir sivil toplum niteliğini çoktan kaybetmiş olan ve devlete nüfuz ederek bürokrasi üzerinden halkın yetki verdiği meşru yönetimi değiştirme ya da o yönetimi değiştirme ya da o yönetim üzerinde baskı oluşturmak için yapılan faaliyetler var. Bunun adı darbedir, öyle veya böyle. Darbe nihayette nedir? Bu ülkeyi kim idare edeceği konusundaki merciinin neresi olduğuyla ilgili bir sorudur bu. Eğer merci halk ise halkın oylarıyla seçilmiş bir hükümet iş başındayken, o hükümetin bürokrasisi ona uymak zorundadır."

Hükümet yanlış yaparsa, cezayı halkın vereceğini, hükümetin siyasi sorumluluğunun halka karşı olduğunu dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ola ki hükümet içinde veya siyasi kadrolar içinde hata mı var? O da yargı süreci içinde ortaya çıkarılır? Ama siz yargıyı kontrol altına tümüyle alarak, bunun emniyetle ilgili bağlantılarını kontrol altına alarak birlikte siyaset yapmaya kalkarsanız, siyaset yapması gereken siyasi kadronun yerine siz bunu yapmaya kalkarsanız, sonunda da hesap vermek durumunda olmayacaksanız, bu 12 Eylül'de yapılan şey. Onu asker yapmıştı, bunu polis yapmış olur. Dolayısıyla bürokrasi rolünü bilecek. Bürokrat talimatı meşru hükümetten alır. Dışarıdaki bir imam, imam demek bile benim... İmamlar adına özür dileyerek söylüyorum. Dışarıdaki bir paralel otoritenin talimatıyla bürokrat hareket etti mi o bürokrat ya bürokratlığı bırakacak ya da o otoriteye itaat etmeyecek. Bürokrasinin modern, çağdaş devletlerde rolü, konumu budur."

"TÜRKİYE'NİN YANINDA OLANLAR KAZANACAK"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Bu bölgede bundan sonra Türkiye'nin karşısında olanlar kaybedecek, Türkiye'nin yanında olanlar kazanacak" dedi.

Davutoğlu, ATV ve A Haber ortak yayınında yaptığı açıklamada, PKK'nın Ceylanpınar'da 2 polisi şehit etmesinin, "Türkiye'ye karşı bir savaş ilanı" olduğunu kaydetti.

Bu eylemle terör örgütünün "Sizin polisinizi ben gece gelir ensesinden vururum. Kamu düzenini polis sağlayacaksa polis yok artık" mesajını vermek istediğini ifade eden Davutoğlu, "Biz de onlara Türkiye'nin her sokağında meşru güvenlik güçlerinin olacağını gösterdik, gösteriyoruz ve göstereceğiz" ifadelerini kullandı.

Terör örgütü ele başlarından Murat Karayılan'ın "Beytüşşebap'taki bir tepeyi işaret ederek, "Buraya Silahlı Kuvvetler çıkamaz" şeklinde bir ifade kullandığını kaydeden Davutoğlu, buna karşın aynı tepeye ilişkin Genelkurmay Başkanı'nın kendisine, daha sonra basına da dağıtılan bir fotoğrafı göstererek, "Kahramanlarımız o yerde şu fotoğrafı çektirdiler" bilgisini paylaştığını ifade etti.

Seçim kampanyası yürütürken diğer taraftan da terörle mücadele çalışmalarını takip ettiğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "Bunu şunun için söylüyorum, onların hesabı şuydu; Nusaybin'de, Silopi'de, Cizre'de Suriye benzeri özerklik -tam bir ham hayal- ilan etmek. İki yanılgıları oldu, Türkiye'nin ve AK Parti'nin bu kadar kararlı bir tepki vereceğini hesap edemediler. Geçici bir hükümet, koalisyon çalışmaları sürüyor... 'Böylesi risk içeren bir karar alamazlar' diye düşündüler; aldık. Çünkü nihayetinde hükümet etmek, milletin emanetine sahip çıkmaktır. Emanete sahip çıkmak da bütün o dağları, tepeleri, sokakları kontrol altına almaktır. Cizre'de 'şunları yapamaz', 'Nur Mahallesi'ne giremez' diye düşündüler, girildi. Santim santim, vatandaşlara tek bir zarar vermeden girildi. İkinci yanıldıkları nokta ise zannettiler ki özerklik ilan edecekler, bu operasyonlar başladı diye, halk sokağa çıkıp özerkliği kutlayacak, oradaki Kürt vatandaşlarımız onların arkasından gidecek. Gitmedi, gitmez de. Kürt vatandaşlarımız biliyor ki 12 Eylül döneminde değiller, 28 Şubat döneminde değiller. Haklarını, hukuklarını aramak istediklerinde gidecekleri bir mahkeme var ama eğer PKK hakim olursa, Suriye'de PYD'nin olduğu gibi hak, hukuk yok. Eğer devlet hakim ise ki öyledir ve öyle olacak, herhangi bir polis, işte Şırnak'taki gibi yanlış bir iş yaptığında hesap sorulabiliyor ama bir PKK teröristi halka zulmettiğinde, ailelerin çocuklarını dağa kaldırdığında kime gidip hesabını soracak?"

"HİZMET GÖTÜRMEZSENİZ 'DOĞUDA NİYE YOK' DİYOR, GÖTÜRÜRSENİZ 'ASKERİ' DİYOR"
Bölgeye yapılan yatırımların "askeri baraj", "askeri havaalanı" şeklinde nitelendirilme gayreti olduğuna da dikkati çeken Davutoğlu, yalnızca Silvan Barajı'nın 100 bin kişiye istihdam sağlayacağını ve bundan en çok Diyarbakırlı gençlerin yararlanacağını vurguladı.

Davutoğlu, "Hizmet götürmeseniz 'Batıda havaalanı var, doğuda niye yok', 'Batıda tarım arazileri sulanıyor, doğuda niye sulanmıyor' diyor, götürürseniz 'Askeri havaalanı', 'Askeri baraj', 'Askeri yol' diyor. Meselesi yol değil, Türkiye'de kardeş kavgası çıkarmak" diye konuştu.

Türkiye'de geçici hükümet fırsat bilinerek, "hasta, zayıf düşmüş bedene sineğin konması" gibi virüsün Türkiye'ye bulaştırılmak istendiğini kaydeden Davutoğlu, "Sineğe gerekli mukabelede bulunduk ve bu virüslere karşı halkımızla birlikte, en çok da Doğu ve Güneydoğu'daki halkımızla birlikte mücadele etme iradesi gösterdik" dedi.

"BÖYLE BİR SAVAŞI TÜRKİYE'YE AÇANLAR SONUÇLARINA KATLANIR"
Kandil'e hangi istihbarat birimlerinin hangi telkinlerle gittiğini, Paralel Yapı dahil kimlerin Kuzey Irak'ta terör örgütünü çatışma döneminin başlaması için ikna etmeye çalıştığını iyi bildiklerini aktaran Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"PYD'nin Suriye rejimiyle Haseke'de, 28 Mayıs'ta -tarihini vererek söylüyorum- yaptığı toplantıyı onun için ifşa ettim. Türkiye'yi rahatsız etmek için kimlerin PKK'yı bir çıban başı gibi kullanmak istediğini biliyoruz. Orada bir tercih vardı. Ya Türkiye'nin yanında olup, Türkiye'yle birlikte Çözüm Süreci'ni devam ettireceklerdi ya da Türkiye'ye zarar vererek bir isyan çıkaracaklardı. Onlar ikinci yolu tercih ettiler. Şunu da bilsinler ki bu bölgede bundan sonra Türkiye'nin karşısında olanlar kaybedecek, Türkiye'nin yanında olanlar kazanacak. Herkes hesabını ona göre yapsın. Suriye'de bir kaos ortamı çıktı, şu bu ülkeler oraya müdahil oldu, şöyle oldu, yeni bir şart doğacak... Daha Türkiye kendi kartlarını tam açmadı. Açtığı zaman tablo daha farklı şekillenir. Herkesin de ayağını denk alması lazım. Daha biz böyle bir bölgesel konjonktürde hava sahamızı ihlal edenlere karşı angajman kuralları işlettik ama bizi rahatsız etmek isteyenlere karşı tutumumuzun ne olacağını da PKK karargahlarına, barınaklarına yönelik 3 gün içinde 458 hedefi vurarak, DEAŞ'ın da Türkiye sınırındaki bütün barınaklarını yine 3 gün içinde yerle bir ederek gösterdik. Kimse bu anlamda Türkiye'yi karşısına almak suretiyle bir şey kazanacağı hesabında bulunmasın. Şu anda eminim, ki telsiz görüşmeleri de zaten bunu doğruluyor, bu çetenin, terör örgütünün üst düzey elemanları 'Neden, kim bizi itti de böyle bir savaşı başlattık' diye sorgulamaya başladılar. Böyle bir savaşı Türkiye'ye açanlar sonuçlarına katlanır."

CHP Genel Merkezi önünde havaya ateş açılması konusunda Davutoğlu, olayın hemen ardından İçişleri Bakanı Selami Altınok'tan bilgi aldığını belirterek, "CHP Genel Merkezi'nin önünden geçen bir arabadan havaya 5 el ateş ediliyor. Bununla ilgili tespitler yapılıyor, üzerine gidiliyor. İnşallah sorumlular yakalanacak" dedi.

Kılıçdaroğlu'nu arayarak "geçmiş olsun" dileklerini ilettiğini belirten Davutoğlu, "O da teşekkür etti. Üstüne gideceğiz ama bu tür provokasyonların tam da seçim öncesinde olması, seçim şartlarında Türkiye'de birtakım şüpheler uyandırmak için yapılan eylemlerdir. Mutlaka sorumluları bulunup adalete teslim edilecek" diye konuştu.

"SEÇİM NETİCESİNDEN BAĞIMSIZ OLARAK TERÖRLE MÜCADELE SÜRECEK"
Terörle mücadelenin seçim sonuçlarından bağımsız olduğunu dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti: "Seçim neticesinden bağımsız olarak bu mücadele sürecek. İnşallah seçim neticesinde biz tek başına iktidar oluruz, bu mücadeleyi daha güçlü bir iradeyle sürdürürüz. Zaten AK Parti'nin olmadığı bir senaryo zaten söz konusu değil. Bunu da herkes biliyor. Çözüm Süreci bağlamında ise biz, terörle mücadeleyi MHP'nin istismarına rağmen sürdüreceğiz, Çözüm Süreci'ni de HDP'nin istismarına rağmen sürdüreceğiz. Terörle mücadeleyi HDP'nin provokasyonuna rağmen sürdüreceğiz, Çözüm Süreci'ni de MHP'nin provokasyonuna rağmen sürdüreceğiz. Bunun ikisi birbirine karşıt değil, birbirini tamamlayan unsurlardır. Kamu düzeni ihdas edilecek ama bu sefer Çözüm Süreci dediğimiz olgu, Türkiye'de aidiyet bilincinin güçlenmesi, eşit vatandaşlık ilkesinin bütün vatandaşlarımızca benimsenmesi ve uygulanması bağlamında sadece bir veya iki tarafla değil bütün sivil toplumla, Doğu ve Güneydoğu'daki bütün vatandaşlarımızla, Türkiye'nin bütün kesimleriyle birlikte belki de daha geniş kapsamlı bir gönül seferberliği halinde sürecek. Bu konuda da kimse irade zafiyeti göstereceğimizi düşünmesin."

"Suriye konusunda Rusya, ABD ve İran var, Türkiye yok deniliyor" şeklindeki bir yorum üzerine Davutoğlu, şöyle konuştu: "Bunu diyenler herhalde son günlerde hiç haber okumuyorlar. Dışişleri Bakanımızın Viyana'da, Türkiye, Rusya, ABD, Suudi Arabistan dörtlü mekanizması başlattığını bilmiyorlar. Birkaç saat önce Dışişleri Bakanımız Paris'e gitti. Gitmeden önce talimatımı sordu. Sebep de Paris'te yine 9 ülkenin dışişleri bakanı arasında bir istişare olacak. Bu, daha çok Suriye'nin Dostları Grubu'nun çekirdek grubu ülkeleri arasında. Cuma günü, önümüzdeki cuma muhtemelen, yine Türkiye, Suudi Arabistan, Rusya, İran dışişleri bakanları bir araya gelecek. Türkiye'nin olmadığı bir denklemde Suriye sorunu çözülebilir mi? Türkiye'ye rağmen Suriye'de bir formül yürüyebilir mi? Yürüseydi Esad bugün ülkeyi tümüyle kontrol ediyor olurdu. Yürümez çünkü Türkiye, 911 kilometrelik sınırını, kaderini herhangi bir ülkeye terk etmez. Bunu Rusya'ya da ABD'ye de söyledik. 'Fırat'ın batısına PYD geçmeyecek. Geçtiği anda da vururuz' dedik. 2 kere de vurduk. 'Türkiye sınırları ihlal edilmeyecek' dedik. Suriye helikopteri geçen sene düşürüldü. İnsansız hava aracı geçmeye kalktığında vuruldu. Türkiye'ye rağmen Suriye'de bir şey yapmak mümkün değil."

Davutoğlu, Diyarbakır, Suruç ve Ankara saldırılarının birbiriyle irtibatlı olduğunu düşündüğünü anlatarak, "Diyarbakır saldırısı çok kritik bir zamanda, seçim neticelerini belki de en fazla etkileyen faktörlerin başında geldi. Bu anlamda da Türkiye'yi rahatsız etmek isteyen çevrelerin kullandığı bir argüman haline geldi. Suruç saldırısı, Türkiye'de aynı anda 3 terör örgütünün saldırısının başlangıç noktasını teşkil etti. Hem de yine en kritik Ramazan Bayramı'ndan hemen bir gün sonraydı. Bize bayram huzuru yaşatmadılar, geçen sene de Kobani olayı nedeniyle. Bu sefer de Suruç'ta o bombayı patlatanlar ile Ceylanpınar'da iki askerimizi şehit eden PKK ve o bombayı patlatan DEAŞ arasında eşzamanlılık bağlamında bir ilişki var. Aynı anda bunların saldırması bir tesadüf mü?" ifadelerini kullandı.

7 Haziran sonrası ortaya çıkan belirsizlik tablosunun kaosa dönüşmesinin istendiğini dile getiren Davutoğlu, kimsenin kararlı bir refleks gösterileceğini hesaplayamadığını belirtti.

Davutoğlu, Ankara'daki terör saldırısında, yeni bir kaos ortamı çıkararak AK Parti'nin tek başına iktidar olmasını engellemek için çalışma içinde olan çevrelerin siyasi motivasyonunun etkili olduğunu düşündüğünü söyledi.

Bir televizyon kanalında havadan bombalanan Şam görüntülerinin ardından spikerin, "Bu tabloyu görünce 'Şam'da cuma namazı kılacağız' diyenlerin bir kez daha düşünmesi ya da sorumluluğunu hatırlaması lazım" dediğini aktaran Davutoğlu, "Bre insafsız... Ne dersiniz işte? 'Herkes masum, Türkiye suçlu. Esad masum, Rusya masum, oraya Şii milis gönderen İran masum, Hizbullah masum, DEAŞ masum'. Bütün dertleri bizimle. Eğer biz orayı bu hale getirmişsek, peki niye bize 'etkisiz' diyorsunuz? Yok biz yalnız ve kenarda isek, sorumluluğu niye bize atıyorsunuz? Mantıken tutarsız, ahlaken, vicdanen kabul edilemez bir tutum. Suriye Haber Ajansı var. O olsa, bunu böyle yapmaz, yapamaz. Bu da Türkiye'de en ciddi sayılan haber kanallarından biri" diye konuştu.

"HER TÜRLÜ ADLİ, İDARİ, EMNİYET TEDBİRLERİ ALINIYOR"
Ahmet Davutoğlu, şubat ayında 30 bin öğretmen atanacağını, gelecek yıl 27 bin civarında polis ataması düşünüldüğünü bildirerek, şubatta atanacak öğretmenlere bir sömestr bulundukları illerde derslere girme, öğretmen yanında staj olanağı sağlanacağını ve gidecekleri okulla ilgili eğitime alınacaklarını aktardı.

"Kadına karşı şiddetin önüne geçilemiyor. Bununla ilgili eksiklikler var mı? 1 Kasım'da bu konuyla ilgili vaatleriniz neler?" soruları üzerine Davutoğlu, seçim beyannamesinde kadınlara ilişkin projeleriyle ilgili bilgi verdi.

Davutoğlu, esnek çalışma konusunda sendikaların ikna edilebileceğini ifade ederek, "Kadınlarımızın yardımına ihtiyacımız var çünkü çalışan kadınlarımızın buna sahip çıkması lazım" dedi.

Kadına karşı şiddet konusunda yasal tedbirler alındığını, kadınlara yönelik koruma evleri sağlandığına işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti: "Birçok mitingde erkeklere dönüp 'Kadınlara karşı şiddetle mücadeleye var mısınız? diyorum. Son olarak Adana mitinginde 'Varız' dediler. 'Söz mü?' diyorum, 'Söz' dediler. 'Kadınlara tek bir fiske vurmamaya söz veriyor musunuz?' falan. Biraz da bilinçlenme, sosyal bilinçlenme anlamında Adanalılarımız da hepsi birden 'Söz' dediler. Her yerde imkanları değerlendirerek, bilinç oluşturmamız lazım. Benim annemin çok güzel bir sözü vardı. 'Erkeğin keli kadın döver, kadının keli çocuk döver' derdi. Kel, kötü demek saçla ilgili bir şey değil. Bizim, aile içinden başlayarak şiddeti tümüyle ailenin dışına çıkarmamız lazım. Çocuklarımızın korkması gereken tek şey, dayak korkusu değil de babanın ve annenin gönlünü kırmak, dolayısıyla muhabbet kaybetmek korkusu olmalı. Öylesine muhabbeti gönüllerine yerleştirmeliyiz ki bir fiske vurmadan bile çocuk, 'Annemin, babamın kalbini kırmayayım' diye davranmalı. Eşler arasında da şiddet veya baskı değil de 'Aman birbirimizi kırmayalım' diye bir muhabbet ilişkisi olması lazım. İşte Özgecan cinayetinde olduğu gibi cinayetler, katliamlarla ilgili ise her türlü adli, idari, emniyet tedbirleri alınıyor, alınacak."