Cariyenin hazinesi
Haremdeki cariyeler için saçlar çok önemliydi. Bakımlı ve uzun saçlı olanlar, daima bir adım önde olurdu. Bol sabunlu bakım, 'Gülgün' adlı özel malzeme ile cariyeler çok daha güzelleşirdi
Giriş Tarihi:
Osmanlı Haremi'ndeki cariyeler son derece bakımlı olmak zorundaydı. Aksi bir durum düşünülemezdi. Peki cariyeler daha güzel ve bakımlı olmak için neleri tercih ederdi. İşte ünlü tarihçilerin de kabul ettiği o gerçekler: Ama cariyelerin emelleri o kadar yüksekti ki, büre (boraks) ile zırnığın arsenik-kükürt karışımı) karıştırılarak, tüyleri alana kadar kaynatılan, sonra kurutulan ve gerektiğinde ısıtılarak tekrar kullanılan bir karışım ile tüylerden arınmaktan çekinmiyorlardı. Vücutlarındaki gereksiz tüylerden kurtulurken, saçlar ise çok başka bir işleme tabi tutulmaktaydı. Bazı cariyelerin uzun saçları vardı. O günkü dönemde saçlar bir kadının en büyük hazinesiydi. Bu hazinenin daha güzel parlaması, daha sağlıklı ve uzun olması için toz haline getirilmiş kına bitkisinden yararlanılırdı. Kına tozu genellikle ceviz, sumak ve incir yaprağıyla karıştırılarak saçlarda uzun süre bekletilirdi. Tüy temizliği, saç bakımı derken, cariyelerin çok yorulduğu da bilinen bir gerçek. İşte bu aşamada yorgunlukların da giderilmesi şart. Hem yorgunluklarını gidermek, hem de ciltlerinin daha beyaz ve parlak gözükmesini sağlamak için sıra kutucu ustalar tarafından hazırlanmış sabunlarla yıkanıp, liflenme uygulanmıştır.
Bol sabunlu, bol köpüklü banyo sebebi ile iyice yumuşamış bedenleri tekrar kutucu ustalar tarafından çiçek kokulu yağlar ile ovulmaya başlanırdı. Masaj sonrası cariyeler iyice dinlendirilir, en güzel yemeklerle doyurulurdu.
GÜZELLİK UYKUSU ÇOK ÖNEMLİ
Güzellik uykusuna hazır olan cariyeler ipek döşemeliklerin üzerinde kendilerini uykunun tatlı derinliklerine bırakırlardı. Güzellik uykusu sonrası esas süslemelere geçmeye hazır cariyelerin elleri ve ayakları hazırlanan kınalarla nazikçe boyanırdı. Cariyeler, giyinmeden önce o zamanlar 'yüz yazmacılığı' denmekte olan makyaj yapılırdı.
Önce 'düzgün' bugünkü adı fondöten ile işe başlanırdı. Düzgün'ün malzemelerinden biri, kırmızı renk veren bir ot cinsi olan 'gülgün' idi. Düzgünün üzerine yanakları daha da koyultmak için allık sürülürdü. Allık, doğal bitkilerin ezilmesi ile elde edilen boyaları ve gaz denilen tülbendin boyaya sürülmesi ile kullanılırdı. Yanaklarda istenen görüntü elde edildikten sonra sıra kaşlara ve gözlere gelirdi ki, bir cariyenin en büyük silahı bu ikiliydi.
Durum böyle olunca kaslar 'rastık' denilen, kına tozu ile karışımından doğan kestane rengi ile itinalı bir şekilde boyanır, iyice belirginleştirilirdi. Gözler ise sürme denilen kirpik ve göz boyası olan antimon, yani sürme taşı ile boyanırdı.
KİRAZ DUDAKLILAR
O günlerde dudaklar da yanaklar gibi allık ile boyanırdı. Kiraz dudaklar, ince belli olmak da çok önemliydi. Yüz yazmacılığı işlemleri bitince cariyelere, vücut hatlarını ortaya çıkaracak, mevsimine uygun entariler giydirilirdi. Bele, dört parmak genişliğinde, kıymetli taşlarla süslü bir kemer bağlanır, belin inceliğini ortaya koyacak biçimde sıkılırdı. Tüm bu işlemlerden sonra, padişahı ilk etapta etkileyecek güzel kokular sürülerek cariyelerin güzellik yolculuğu tamamlanırdı .
CARiYELER 3'E AYRILIR
Hizmet için alınan cariyeler: Saray hizmetlerini yerine getirmek için alınan genelde yaşları büyük ve yüzüne bakılacak güzellikte olanlardı. Bu kişiler 9 yıl hizmet gördükten sonra kalfa ve ustalar gibi isterlerse saraydan ayrılabilirlerdi. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Odalık adı verilen cariyeler, cariyelerin en güzel olanlarıydı. Hareme alınan cariyelere ilk olarak fiziki özellikleri göz önüne alınarak yeni isimler verilirdi. Bu isimler padişah tarafından verilir ve bu isimlerin herkes tarafından bellenmesi ve akılda tutulması için iğne ile göğüslerine iliştirilirdi. Hareme alınan cariyeler kalfalar tarafından eğitilirlerdi. Müslüman oldukları için Kur'an okurlardı ve bu onlara çok huzur verirdi.
HALVET
Halvet tasavvufta yalnız bir kenara çekilip dua ve ibadetle meşgul olmak anlamına gelmektedir. Dini bir terimi ne yazık ki cinsellikle ve cinsel ilişki ile birleştirerek gerçek anlamı hayali yazılarla bozulmuştur Sahih halvet, eşlerin hiç kimsenin göremeyeceği ve istekleri dışında kimsenin giremeyeceği kapalı veya kapalı sayılan bir yerde yalnız kalmaları demektir. Bazı bakımdan gerdek gecesi ile aynı sonuçları doğurmaktadır. Geniş manada, haremde yaşayan kadınların serbest şekilde, bahçelerde, mesirelerde eğlenmelerine Halvet denmektedir. Halvet günü, Harem ağaları "Halvet" diye bağırınca nöbetçilerden başka bütün saray halkı belirlenen gezinti alanına dağılırdı. Topkapı Sarayı has bahçesi halvet bezleri ile örtülürdü. Bahçede kadınların ve cariyelerin dolaşacağı yollar üzerine ve etrafına çadırlar kurulurdu. Böylece kapalı sokaklar ve oturma yerleri meydana getirilirdi. Ayrıca oturulacak, namaz kılınacak, oynanacak, eğlenilecek ve yemek yenilecek çadırlar da kurulurdu. Kadınlar yeşillikler içinde eğlenip sohbetler ederken kızlar da kelebekler misali daldan dala, çiçekten çiçeğe uçuşurlar vaktin nasıl geçtiğini bilmezlerdi. Akşamüstü, yine harem ağalarının halvet sedaları onları sanki tatlı bir rüyadan uyandırırdı. Kızlar bahçenin yaprakları, meyveleri, çiçekleri ellerinde, bütün günkü keyiflerin hikâyeleri dillerinde yerlerine dönerlerdi. Bu eğlenceler baharın ve yazın birkaç defa tekrarlanırdı. Gidilecek yerde çadırlar yine halvet sokaklarıyla birbirine bağlanırdı. Öyle ki kadınlar ve cariyeler serbestçe sokaklarda yürüyebilir, bir çadırdan öbürüne hiç kimseye görünmeden gidebilirlerdi. Geziye katılacaklar en güzel elbiselerini giyerler ve gidişe hazırlanırlardı. Arabalarla eğlence yerine varan ekip akşama kadar türlü oyunlarla eğlenir, yemekler yenir ve neşe içerisinde saraya dönerlerdi.
MÜZİK EĞİTİMLERİ VE ŞİİR
Osmanlı Padişahları, müzik ve şiire çok önem vermişlerdi. Hükümdarın erkeklerden kurulmuş saz takımı vardı. Hareminde cariyelerden kurulu oyun, saz ve hanende takımı oluşturulmuştu. Hareme alınan cariyeler, ya haremde bulunan meşkhane'de ya da özel olarak tutulan veya padişahın hizmetindekilerden birisinin evinde müzik dersi alırlardı. Sazendeler haftanın belirli günlerinde meşkhanelerde ders görürdü. Haremde çalınan başlıca sazlar: Ud, Def, keman, Çalpare, çöğür, ney, tambur, müsikar idi. Haremlerde sazlı eğlenceler, musiki toplantıları, bazen da tüm saray erkânının katıldığı saz geceleri gerçekleştirilirdi. Şadiye Sultan'ın Fransa'dan getirttiği harpı çalmasına güzel bir olmuştur. Sarayda hem alaturka ve alafranga müzik zevki yaşanırken, Abdülhamit'in eksiksiz bir orkestra kurması da dikkate değerdir. Harem halkına, meddahlar, karagözcüler ve orta oyuncularda gösterilerde bulunurdu. 19. Yüzyıl'da tavla, dama, domino da günlük yaşantıya girmişti. Cariyelerin köçek oyunları, tavşan oyunları özel bir eğitimi ve icrayı gerektiriyordu. Gayet ustaca yapıldığı kayıtlarda yer almaktadır. Çengiler,12 genç ve güzel cariyeden oluşurdu.
HEP BİRLİKTE TÖRENE
Osmanlı padişahları, İstanbul'da bulundukları zaman, Cuma günleri, namazlarını halkla beraber bir camide, hünkâr mahfili denilen yerde kılarlardı. Son devir padişahlarının anneleri ile haznedar ustanın padişahla beraber camiye gitmesi bir gelenekti. Kadınlardan ve sultanlardan isteyenler de bu törenlere katılırlardı. Nisan ayında Nevruz kutlanırdı.
KANDİLLER VE SURE ALAYI: Kandiller haremde çok hareketli geçerdi. Kadınlar için kafesli yerler kurulurdu. Mevlitler de düzenli yapılırdı. Ramazan gelince, saray ve harem eski günlere göre daha büyük bir dini havaya bürünürdü. Ramazan'ın 15 inde başta padişah olmak üzere sultanlar, şehzadeler, kadın efendiler, ikballer ve ustalar, Hırkaı saadet dairelerini ziyaret ederlerdi.
KADİR GECESİ VE ALAYI: Ramazanının 27 inci gecesi kadir alayı düzenlenirdi. Haremde bulunan kadınlar ve sultanlar arabalarla meydana gider, arabanın perdesini aralayarak alayı seyrederdi.
BAYRAM TEBRİKLERİ: Müslümanların en büyük dini törenleri, yılda iki defa kurban ve Ramazan'da yapılırdı. Padişah ve harem halkı büyük bir mutlulukla buna hazırlanırdı.
YARIN:
Kanuni ve Hürrem İkballer
Evlenen cariyeye kaç kilo mücevher hediye edilir
Sahte haremler
LADY Montague'un gözüyle harem
Bol sabunlu, bol köpüklü banyo sebebi ile iyice yumuşamış bedenleri tekrar kutucu ustalar tarafından çiçek kokulu yağlar ile ovulmaya başlanırdı. Masaj sonrası cariyeler iyice dinlendirilir, en güzel yemeklerle doyurulurdu.
GÜZELLİK UYKUSU ÇOK ÖNEMLİ
Güzellik uykusuna hazır olan cariyeler ipek döşemeliklerin üzerinde kendilerini uykunun tatlı derinliklerine bırakırlardı. Güzellik uykusu sonrası esas süslemelere geçmeye hazır cariyelerin elleri ve ayakları hazırlanan kınalarla nazikçe boyanırdı. Cariyeler, giyinmeden önce o zamanlar 'yüz yazmacılığı' denmekte olan makyaj yapılırdı.
Önce 'düzgün' bugünkü adı fondöten ile işe başlanırdı. Düzgün'ün malzemelerinden biri, kırmızı renk veren bir ot cinsi olan 'gülgün' idi. Düzgünün üzerine yanakları daha da koyultmak için allık sürülürdü. Allık, doğal bitkilerin ezilmesi ile elde edilen boyaları ve gaz denilen tülbendin boyaya sürülmesi ile kullanılırdı. Yanaklarda istenen görüntü elde edildikten sonra sıra kaşlara ve gözlere gelirdi ki, bir cariyenin en büyük silahı bu ikiliydi.
Durum böyle olunca kaslar 'rastık' denilen, kına tozu ile karışımından doğan kestane rengi ile itinalı bir şekilde boyanır, iyice belirginleştirilirdi. Gözler ise sürme denilen kirpik ve göz boyası olan antimon, yani sürme taşı ile boyanırdı.
KİRAZ DUDAKLILAR
O günlerde dudaklar da yanaklar gibi allık ile boyanırdı. Kiraz dudaklar, ince belli olmak da çok önemliydi. Yüz yazmacılığı işlemleri bitince cariyelere, vücut hatlarını ortaya çıkaracak, mevsimine uygun entariler giydirilirdi. Bele, dört parmak genişliğinde, kıymetli taşlarla süslü bir kemer bağlanır, belin inceliğini ortaya koyacak biçimde sıkılırdı. Tüm bu işlemlerden sonra, padişahı ilk etapta etkileyecek güzel kokular sürülerek cariyelerin güzellik yolculuğu tamamlanırdı .
CARiYELER 3'E AYRILIR
Hizmet için alınan cariyeler: Saray hizmetlerini yerine getirmek için alınan genelde yaşları büyük ve yüzüne bakılacak güzellikte olanlardı. Bu kişiler 9 yıl hizmet gördükten sonra kalfa ve ustalar gibi isterlerse saraydan ayrılabilirlerdi. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Odalık adı verilen cariyeler, cariyelerin en güzel olanlarıydı. Hareme alınan cariyelere ilk olarak fiziki özellikleri göz önüne alınarak yeni isimler verilirdi. Bu isimler padişah tarafından verilir ve bu isimlerin herkes tarafından bellenmesi ve akılda tutulması için iğne ile göğüslerine iliştirilirdi. Hareme alınan cariyeler kalfalar tarafından eğitilirlerdi. Müslüman oldukları için Kur'an okurlardı ve bu onlara çok huzur verirdi.
HALVET
Halvet tasavvufta yalnız bir kenara çekilip dua ve ibadetle meşgul olmak anlamına gelmektedir. Dini bir terimi ne yazık ki cinsellikle ve cinsel ilişki ile birleştirerek gerçek anlamı hayali yazılarla bozulmuştur Sahih halvet, eşlerin hiç kimsenin göremeyeceği ve istekleri dışında kimsenin giremeyeceği kapalı veya kapalı sayılan bir yerde yalnız kalmaları demektir. Bazı bakımdan gerdek gecesi ile aynı sonuçları doğurmaktadır. Geniş manada, haremde yaşayan kadınların serbest şekilde, bahçelerde, mesirelerde eğlenmelerine Halvet denmektedir. Halvet günü, Harem ağaları "Halvet" diye bağırınca nöbetçilerden başka bütün saray halkı belirlenen gezinti alanına dağılırdı. Topkapı Sarayı has bahçesi halvet bezleri ile örtülürdü. Bahçede kadınların ve cariyelerin dolaşacağı yollar üzerine ve etrafına çadırlar kurulurdu. Böylece kapalı sokaklar ve oturma yerleri meydana getirilirdi. Ayrıca oturulacak, namaz kılınacak, oynanacak, eğlenilecek ve yemek yenilecek çadırlar da kurulurdu. Kadınlar yeşillikler içinde eğlenip sohbetler ederken kızlar da kelebekler misali daldan dala, çiçekten çiçeğe uçuşurlar vaktin nasıl geçtiğini bilmezlerdi. Akşamüstü, yine harem ağalarının halvet sedaları onları sanki tatlı bir rüyadan uyandırırdı. Kızlar bahçenin yaprakları, meyveleri, çiçekleri ellerinde, bütün günkü keyiflerin hikâyeleri dillerinde yerlerine dönerlerdi. Bu eğlenceler baharın ve yazın birkaç defa tekrarlanırdı. Gidilecek yerde çadırlar yine halvet sokaklarıyla birbirine bağlanırdı. Öyle ki kadınlar ve cariyeler serbestçe sokaklarda yürüyebilir, bir çadırdan öbürüne hiç kimseye görünmeden gidebilirlerdi. Geziye katılacaklar en güzel elbiselerini giyerler ve gidişe hazırlanırlardı. Arabalarla eğlence yerine varan ekip akşama kadar türlü oyunlarla eğlenir, yemekler yenir ve neşe içerisinde saraya dönerlerdi.
MÜZİK EĞİTİMLERİ VE ŞİİR
Osmanlı Padişahları, müzik ve şiire çok önem vermişlerdi. Hükümdarın erkeklerden kurulmuş saz takımı vardı. Hareminde cariyelerden kurulu oyun, saz ve hanende takımı oluşturulmuştu. Hareme alınan cariyeler, ya haremde bulunan meşkhane'de ya da özel olarak tutulan veya padişahın hizmetindekilerden birisinin evinde müzik dersi alırlardı. Sazendeler haftanın belirli günlerinde meşkhanelerde ders görürdü. Haremde çalınan başlıca sazlar: Ud, Def, keman, Çalpare, çöğür, ney, tambur, müsikar idi. Haremlerde sazlı eğlenceler, musiki toplantıları, bazen da tüm saray erkânının katıldığı saz geceleri gerçekleştirilirdi. Şadiye Sultan'ın Fransa'dan getirttiği harpı çalmasına güzel bir olmuştur. Sarayda hem alaturka ve alafranga müzik zevki yaşanırken, Abdülhamit'in eksiksiz bir orkestra kurması da dikkate değerdir. Harem halkına, meddahlar, karagözcüler ve orta oyuncularda gösterilerde bulunurdu. 19. Yüzyıl'da tavla, dama, domino da günlük yaşantıya girmişti. Cariyelerin köçek oyunları, tavşan oyunları özel bir eğitimi ve icrayı gerektiriyordu. Gayet ustaca yapıldığı kayıtlarda yer almaktadır. Çengiler,12 genç ve güzel cariyeden oluşurdu.
HEP BİRLİKTE TÖRENE
Osmanlı padişahları, İstanbul'da bulundukları zaman, Cuma günleri, namazlarını halkla beraber bir camide, hünkâr mahfili denilen yerde kılarlardı. Son devir padişahlarının anneleri ile haznedar ustanın padişahla beraber camiye gitmesi bir gelenekti. Kadınlardan ve sultanlardan isteyenler de bu törenlere katılırlardı. Nisan ayında Nevruz kutlanırdı.
KANDİLLER VE SURE ALAYI: Kandiller haremde çok hareketli geçerdi. Kadınlar için kafesli yerler kurulurdu. Mevlitler de düzenli yapılırdı. Ramazan gelince, saray ve harem eski günlere göre daha büyük bir dini havaya bürünürdü. Ramazan'ın 15 inde başta padişah olmak üzere sultanlar, şehzadeler, kadın efendiler, ikballer ve ustalar, Hırkaı saadet dairelerini ziyaret ederlerdi.
KADİR GECESİ VE ALAYI: Ramazanının 27 inci gecesi kadir alayı düzenlenirdi. Haremde bulunan kadınlar ve sultanlar arabalarla meydana gider, arabanın perdesini aralayarak alayı seyrederdi.
BAYRAM TEBRİKLERİ: Müslümanların en büyük dini törenleri, yılda iki defa kurban ve Ramazan'da yapılırdı. Padişah ve harem halkı büyük bir mutlulukla buna hazırlanırdı. YARIN:
Kanuni ve Hürrem İkballer
Evlenen cariyeye kaç kilo mücevher hediye edilir
Sahte haremler
LADY Montague'un gözüyle harem