Haliyle bu açıklama kamuoyundan tepki topladı. Kadın meselesi toplumsal bir konu gibi dursa da İstanbul Sözleşmesi tartışmalarının siyasi yönü daha ağır basıyor. Haydi diyelim konu kadın meselesi olunca sınırları biraz esnettik.
Futbol kulüplerini, taraftar gruplarını bir demokratik baskı mekanizması olarak düşündük. Herkes gibi onlar da görüşlerini özgürce açıklasın dedik.
Sınırları zorlayarak Fenerbahçe'nin konumunu bu şekilde esnetsek bile bir tutarsızlık var. Her görüşten taraftara sahip bir futbol takımının siyasi tavır almasının ne kadar akıllıca olduğunu varsın Fenerbahçe yönetimi düşünsün - tabii yönetimin gerçek amacı Fenerbahçe değil siyasetse ona diyecek bir şey yok!
Çok temel bir ilkedir; bir şey neyse önce o olmalı.
Kendisi olduktan sonra ana kimliğini/vazifesini/ konumunu etkilemeyecek diğer alanlarda da varlık gösterebilir. Bir akademisyen önce vazifesini yerine getirmeli. Ayrıca çok iyi bir sanatkâr olabilir.
Ama akademisyenlik vazifesini hakkıyla yerine getirmiyorsa iyi sanatkâr olması akademisyenlikteki eksiklerini kapamaz.
Fenerbahçe her daim zirveye aday bir takımımız. Öncelikli olarak taraftarlarının tüm branşlarda başarı beklentisini karşılamalı. Yani önce kendisi olmalı. Daha sonra isterse ve akıllıca bulursa diğer alanlarda da faaliyet gösterebilir, görüş beyan edebilir. Ama Fenerbahçe özellikle futbol alanında havlu atmışsa, bu ve önceki sezonlarda tartışmasız bir başarısızlık içerisindeyse iş değişir.
Siyasi bir konuda yani İstanbul Sözleşmesi konusunda görüş beyan etse, bu yolla mesaj vermeyi planlasa da başarısız olduğu gerçeği değişmez.
Ali Koç malum bir ara da Cumhurbaşkanı adayı olarak pohpohlanıyordu.
Kendisi bu konuda bir açıklama yapmadı.
Ama mesele asli işinde başarısız olan kişilerin bu açığı başka alanlarda, halkla ilişkiler kampanyalarıyla kapatmaya çalışmasına gelince ister istemez aklıma birisi daha geliyor.
İsmini anmayacağım ama doğru tahmin ettiniz.
Tam olarak o kişi!
