MESLEKİ sadakat en anlamlı güven duygusudur. Bizim ülkemizde az bulunan bir şey.
Çünkü bütün değerler "paralandı!" Bilim insanlarının depreme karşı gösterdikleri reaksiyonları 1999 depreminden beri izliyorum. Şener Üşümezsoy'u takip ederken takdir ettim, dürüstlüğünden ve bilgisinden şüphe etmedim. Düzce'deki depremi tahmin eden de oydu, depremden sonra bilim insanı gibi konuşan da.
***
Bazı isimlere duymadığım güven ve saygı o yıllardan kalmadır. Şimdi de aynı filmi izliyorum sanki. Bizler mesleki saygınlık bekliyoruz onlar depremi bekliyor. İnsanları ne kadar korkuturlarsa popülerlikleri o denli artıyor. Korku gerçektir, gerçekler korkutucudur ama güven vermeyen insanların yarattığı korkularda "bit yenikleri" çoktur. 1999 depremini hatırlıyorum, pahalı semtlerin zemin etütleri üzerinden "rant iklimi" yaratıp deprem eksperliğine soyunanları bile görmüştük.
***
Şimdi Ataköy Konakları üzerinden yeni senaryolar yazılıyor da mesele sahil şeridiyse, sahil kıyısındaki görkemli oteller için yorum yok.
Gerçek bilim insanlığı hava akımını kesen otellerin oralara dikilmesine karşı çıkmaktı, hükmü yok!.
Ayrıca mesele cansa, İstanbul'da Güngören, Bağcılar, Tozkoparan, Yedikule gibi semtlerin zemin etütleri ve garip evleri niye onların ilgi alanına girmiyor? Oralarda ikamet edenlerin canlarının hükmü yok mu? Söyledikleri gibi 15 katı büyüklüğünde bir deprem olacaksa, İstanbul'da taş üstünde taş birikir de o şartlarda hiçbir evin sağlam kalamayacağını söylemek için bilim insanı olmak gerekmez. Bir kere daha soralım zemin etüdü uzmanlarına; "pahalı semtlerle neden bu kadar ilgilisiniz?"
***
Bilime elbette saygımız büyük ama popülerlik tutkusuna asla! Dünyadaki arı sayısının yüzde elli azalmasıyla, ekranlarda görünmek için can atan bilim insanlarının çoğalması arasındaki çelişkiyi açıklayacak bilim insanlarını dinlemeyi çok isterim!
***
Bilimi sadece "makale yazmak" ve isimlerinden söz ettirmek gibi görenlerin, kendileri gibi düşünmeyenlerle alay edenlerin deprem bölgelerinde ayak izleri yoksa, benim de onlara zerre kadar saygım yok! O yüzden bilgisine ve duruşundaki gerçekliğine inandığım Şener Üşümezsoy'a saygılarımı sunuyorum. Varsın makale yazmamış olsun. Biz onun için bu köşede makaleler yazarız!
MUTLULUK TAKVİMİ
Hiçbir şeyi hayata değişme.
Çocukları haberlerden uzak tut.
İnsan giderken bile
Büyük olmalı
Nerede saklanır
Gözlerde tüten
Aşk kalbinden vurulur
Sırtından değil
Nasıl aklanır
Aşkı kirleten
İkiniz bir oldunuz
Beni sırtımdan vurdunuz
İstanbul ve sen
Bekle daha söylemedik
Son sözümüzü
Yüreğim ve ben
Hakkı YALÇIN
Öyle insanlar var ki artık çiçekleri bile korkutuyorlar.
Babasının kızı
Geçen hafta sonu en çok üzüldüğüm haber, dostum arkadaşım dediğim Bülent Uygun'un kızı Almina Tude Uygun'u kaybetmesiydi. Bu dramatik olayda ölümsüz bir sevdanın izleri vardı. Yoğun bakımda tedavi gören rahmetli Almina, bundan birkaç ay önce bir programda, "ben babama aşığım" demişti.
"Komaya girdiğimde babamın sesini duyana kadar tedaviye karşılık vermemiştim. Onun sevgisi ve sesi beni hayata bağladı." Bu hayatta babayla kızı kadar derin sevginin olmadığına inananlardanım. Bülent Uygun'un sesi bugün bile cennetteki kızının kulağına fısıldıyordur. "Bir gün mutlaka buluşacağız kızım.
Şimdi cennetin tadını çıkar."