Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 4 Ocak 2019

CHP demek...

"Grevi olmayan bir toplumda yaşamaktansa, çöp yığınlarıyla demokrasi içinde, sendikası, toplu sözleşmesi olan, grevi olan bir düzende yaşamayı yeğlerim" sözü ilk bakışta buram buram demokrasi kokan bir söz gibi…

Ancak bu sözleri, bir zamanlar İstanbul'u yönetmiş bir belediye başkanı, döneminde şehirde yükselen çöp dağlarını izah sadedinde sarf etmişse, orada durmak gerekir. Hele bir de aynı dönemde 39 insanın hayatına mal olan Ümraniye Çöplüğü gibi bir facia yaşanmışsa…

Cumhurbaşkanımızın eleştirilerine cevap yetiştirmeye çalışan Nurettin Sözen'in tıpkı susuzluk konusunda söyledikleri gibi çöp dağları ile ilgili sözleri de 'özrü kabahatinden büyük' dedirtecek cinsten…

O günlerde çöp dağları ile iç içe yaşamak zorunda olan insanların, 'gerçek bir yönetici olsaydın, işçilerin haklarını verir ve çöpleri kaldırmalarını sağlar, böylelikle milyonlarca İstanbulluyu sıkıntı içerisinde bırakmazdın' diyecekleri bir sözdür bu. Ve mutlaka demişlerdir de.

1989'da başlayan SHP'li Nurettin Sözen dönemi, İstanbullular açısından hakikaten ciddi sıkıntılarla dolu yıllardı. Belli ki, o günlerin şartlarında beklenmedik bir şekilde kazandıkları İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na yönelik herhangi bir hazırlıkları yoktu.

1989'da SHP'li belediye başkanlarının işbaşına geldiği Ankara ve İzmir de aşağı yukarı aynı durumdaydı . Ama İstanbul'un hali çok daha vahimdi.

1989 öncesi dönemlerde de zaten ağır aksak işleyen temizlik işleri, Sözen ve ekibinin acziyetleri sebebiyle iyice içinden çıkılmaz hale geldi. Çok iddialı oldukları belediyecilikte marifetlerini göstermek üzere işbaşına gelen Sosyal demokratların işçilerle araları iyi olamamıştı bir türlü.

Uganda'da bile olmaz!..

Haklarını alamadıklarını söyleyen temizlik işçilerinin grevi ile ilk olarak 1990'ın ortalarında karşılaştı İstanbul. Cadde ve sokaklarda birikmeye başlayan çöpler tepelerden sonra dağlar oluşturdu. Şehrin ana arterlerinde bile trafik tek şeritten işliyordu.

Bir yandan da susuzluk olduğu için sarılık, dizanteri, tifo gibi salgın hastalıklardan korkuluyordu.

1990'da yaşanan krizden üzerinden haftalar geçip çözüldükten sonra, İstanbul 1992 ortasında yine benzer bir durumla karşı karşıya kaldı.

1990'da yaşananların çok daha kötü bir benzeri sahneleniyor, 7 milyondan fazla İstanbullu çöp dağları arasında zarar görmeden yaşamanın çarelerini arıyordu artık.

İstanbul ve diğer illerden gelen çöp dağları ile ilgili feryat konusunda, DYP-SHP koalisyon hükümetinin başbakanı Süleyman Demirel'in izahı ise basitti: 'Kurallar var ve bu kurallara göre grev de yapılabileceğine göre mesele yok…"

Grevler sebebiyle oluşan çöp dağları, işin bir yönüydü sadece. Normalde haftada bir toplanabilen çöplerin 'vahşi depolama' usulü ile şehrin varoşlarında ve insanların yaşadıkları yerlerin yakınlarına depolanması, belki de en önemli problemdi.

Sosyal demokrat yönetimin çöp yığmaya devam ettiği Halkalı, Kemerburgaz, Yakacık ve Ümraniye çöplükleri, çevreye verdikleri rahatsızlığın yanında, patlamaya hazır birer bombaydı da…

29 Nisan 1993'te Ümraniye'deki Hekimbaşı çöp toplama alanında büyük bir metan gazı patlaması oldu. Ve 'Uganda'da bile olmaz' denilen bu facia sebebiyle 39 insan çöp yığınlarının altında kalarak hayatlarını kaybetti…

O dönemde susuzluk ve çöp dağları başta olmak üzere, insanların problemlerine çözüm bulamayan birinin şimdi demokratlık taslamasına kim inanır?..

Cumhurbaşkanımız, bir zihniyeti işaret ederek doğruyu söylüyor: "CHP çöp demektir, CHP susuzluk demektir, CHP hava kirliliği demektir..."