Seçimler yaklaştıkça mülteciler tekrar siyasetin merkezi meselelerinden bir tanesi haline geliyor. Bir taraftan ekonomide yaşanan daralma diğer taraftan Ümit Özdağ gibi mülteci düşmanı isimlerin tahrikleri ile her geçen toplumun daha geniş bir kesimi mültecileri bir yük olarak görmeye başlıyor. Toplum mültecileri yük olarak gördükçe bu meseleyle alakalı siyasete kestikleri fatura artıyor.
En başından beri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetleri bu yükü eksiği ile gediği ile ama sorunluluktan kaçmadan yüklendiler. Bir yandan mülteci akınını kontrol ettiler, diğer taraftan toplumun psikolojisini yönetmeye çalıştılar. Mülteciler kaynaklı sorunlarla baş etmek zaten zor. Kültürel farklılıklar, güvenlik sorunları, suçlar, eğitim, ekonomik yük, kent yoksulluğu, sosyal yardımlar, vatandaşlık rejimi gibi sayısız başlıkta ilgilenilmesi gereken bir meseleler dağı ortaya çıkıyor. Bunların icap ettirdiği adımları eksiksiz atsanız, her soruna en iyi çözümü bulup uygulasanız bile oy aldığınız toplum rahatsız oluyor.
Mültecilerin yediği bir lokma ekmeği, başlarını soktukları tek göz odayı onlara çok görmeyen vicdan sahibi herkesin bu meselede Cumhurbaşkanı Erdoğan'a teşekkür etmesi gerekiyor. Ancak mülteciler meselesinde hassas olan İslami/muhafazakar STK'ların ve sosyal grupların sorumluluğu teşekkürden çok daha fazla. Cumhurbaşkanı Erdoğan mültecilerin her gün artan siyaseti maliyeti karşısında bir yıl sonra seçime girecek ve kendi tabanı dahil mültecilerin geri gönderilmesini isteyen insanlardan oy isteyecek bir lider gibi davranmıyor. Sanki seçimde yarışacak Cumhurbaşkanı adaylarından bir tanesi değilmiş, sırtında yumurta küfesi yokmuş da mültecilere alaka gösteren bir gönüllüymüş gibi realpolitikin icabını bir kenara bırakıyor.
Türkiye'de mültecilere karşı olumlu bir duruş sergileyen bir başka siyasi figür olmadığına göre mülteci hassasiyetine sahip STK'ların ve toplum kesimlerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın omuzlarındaki siyasi yüke sırt vermeleri gerekiyor. Sivil toplum alanı etliye sütlüye bulaşmamak özellikle iç siyasetin yakıcı tartışmalarından korunmak için bir konfor alanı değildir. Aksine taraftarlık değil ama bazen taraf olmayı gerektirir. Hepsi İslami/muhafazakar çizgiye sahip STK'lar zaman zaman bu yakıcılığı istemeseler de tecrübe ettiler. Mesela ülkemiz mültecilerin Yunanistan'a geçişine mani olmaktan vazgeçtiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı mültecileri siyasi pazarlık konusu yapmakla itham ettiler. Yakınlarda İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu İslami/muhafazakar kimliğe sahip STK'lardan birisini ziyaret ettiğinde, ev sahibi STK muhafazakar toplum kesimleri tarafından odlukça sert eleştirildi. STK'lar bu gibi durumlarında siyasi taraftar olmadıklarını hatırlatarak kendilerini savundular ki haklılar. Ancak siyasi taraftar olmadan attıkları bazı adımların onları sıcak siyasetin yakıcı gündemine süreklediği ve taraf olmak zorunda kaldıkları da aşikar.
Şimdi bir kez daha yanma zamanı. Mültecilerin siyasi yükünü tek başına sırtlanan kişinin sırtındaki yükü, dolayısı ile mültecilerin yükünü hafifletmek için zaten taşın altındaki ellerin belki dirseğe belki de omuza kadar taşın altına sokulması gerekiyor. Sivil toplumun iç siyasete karşı konforlu alanından çıkmak gerekiyor. Siyasileşme, taraftar olma eleştirilerini göğüslemek pahasına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mülteci politikasını desteklemek gerekiyor. Taraftar olmadan açık açık taraf alma ve bunu en yüksek sesle dile getirme zamanı. "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mülteci politikasını destekliyoruz. Bu konuda ona karşı yapılan eleştirileri haksız buluyoruz" demekten, sizi ziyarete gelen siyasetçilere açık açık mültecilere karşı düşmanca söylem ve eylemlerini sonlandırma çağrısı yapmaktan çekinmeyin. Belki bir miktar kuru gürültü, elit tepkisi ile karşılaşırsınız ancak sizi maddi-manevi destekleyen milyonlarca insanın bir kez daha hayr duasını alırsınız.