Tarihi 9 Ağustos 2021

Anlaşılan sıra devlete geldi

R süredir sosyal medyada bazı içerikler dikkatimi çekiyor.
İnsanları hak aramaya değil fakat otorite ve düzen fikrine isyana, taşkınlığa teşvik eden içerikler.
Gençlerle yapılan sokak röportajları var. Zorlaya zorlaya gündemimize soktukları, adına "z kuşağı" dedikleri ve sanki Türkiye'nin bütün gençlerini kapsıyormuş gibi genelleştirilen hayali profilden gençlerle yapılan sokak röportajları. Tabiki gerçek ve organik sokak röportajları değil ama ajans üretimleri. Röportajlardaki gençler yeteri kadar maddi imkanları olmadıkları, nitelikli eğitime ulaşamadıkları, işsizlik kaygısı çektikleri gibi muhtemel ve makul şikayetlerini dile getirmiyorlar.
Röportaj yapılan gençler isyan ediyor. Bağırıyor, çağırıyor ve "kaybedecek hiçbir şeyim yok" gibi jenerik cümleleri tekrarlıyorlar.
Daha başka içerikler de var; adına "caps" denilen ekran görüntüleri veya tek karelik görseller. Onlarda da alaycı bir ifade ile devlet ve hükümet ayrımı eleştiriliyor. Görseller gençlere "sen hala devlet ile hükümetin ayrı olduğunu mu zannediyorsun?" sorusunu soruyor ve soruya evet cevabı verenler palyaçoya benzetilerek komik, saf ve hatta salak olarak etiketleniyor. Belli ki siyasetin tabiatı gereği muhaliflerde biriken hükümet karşıtlığı devlet karşıtlığına dönüştürülmek isteniyor.
Bu ve benzeri içeriklerin sosyal medyada rastgele yayıldığını, gençlerin tepkisini içeren organik içerikler olduğunu, mizahi dilinden dolayı gençler tarafından çokça paylaşıldığını, "z kuşağı" gençlerin hükümete tepkili olduğunu düşünüyorsanız yazının geri kalan kısmını okumayabilirsiniz. Size elinde kelepir, ihtiyaçtan satılık boğaz köprüsü olduğunu söyleyen kişilerden uzak durmanızı tavsiye eder, hayatta başarılar dilerim. Fakat adına sokak röportajı dedikleri mizansenden başlayarak tüm bu içeriklerin ve yayılımlarının organize ve profesyonel olduğunu fark edecek kadar muhakemeye sahipseniz siz de benim gibi endişeleniyorsunuz demektir.
Derdim korku pompalamak değil. Kim neyi denerse denesin, başarılı olamayacak. Bu ülkenin makul çoğunluğu iradesini gayrı meşru girişimlere feda etmeyeceğini defalarca gösterdi. Ancak agah olmaktan kimseye zarar gelmez.
Hedefine o veya bu kişiyi ya da kurumu değil doğrudan devleti, otorite ve düzeni koyan bir öfke zemini döşeniyor. Sonra o zemin üzerine sınıfsal bir çatışma da, mülteci düşmanlığı da, etnik gerilim de inşa edilebilir.
Orman yangınları sırasında reklam ajansları tarafından organize edilen sözümona tüm dünyaya Türkiye'ye yardım etmesi çağrısında bulunan kampanya da tam olarak bu fikre; devleti aciz, işe yaramaz, çaresiz ve faydasız göstermeye hizmet ediyordu.
Kullanılan dil, seçilen görseller, devamlı tekrarlanan ifadeler hep aynı mesajı veriyordu. Yoksa hem bu afette hem de daha öncekilerde devlet defalarca uluslararası yardım istedi. Sırf uluslararası yardıma ihtiyaç olacağı için AB ve diğer kuruluşlar bünyesinde kurulan platformlara üye olup kaynak/aidat aktardı. Keza sosyal medyadan verilen yangın koordinatları, helikopterler ve uçaklar vızır vızır işlerken "buraya hava desteği lazım" safsataları da hep aynı amaca hizmet ediyordu. Yani mesele basit bir yardım meselesi değil devleti, düzeni, otoriteyi gereksiz, lüzumsuz, faydasız ve işe yaramaz gösterme çabasıdır.
Korkmaya, panik olmaya, paranoyaklığa gerek yok. Milletin feraseti, devletin kurumları yerli yerinde, işinin başında. Hele durumdan vazife çıkartmaya hiç gerek yok. Ülkesini, vatanını, memleketini, milletini, içinde yaşadığı toplumu seven insanlar olarak tek yapmamız gereken uyanık, aklı başında ve temkinli olmak.