Son açıklanan rakamlar, kriz döneminde işini kaybedenlerin belli bir bölümünün tekrar istihdama dahil olduğunu gösteriyor. Kriz sonrası dönem, işsizliğin tüm dünyada kalıcı bir sorun haline geldiğini gösteriyor. Kriz öncesi Avrupa'nın istihdam rakamları zaten pek parlak değildi. Bugünkü ekonomik yapı istihdamın bundan sonrası için de parlak tahminler içermiyor. Ancak Türkiye için başka bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Türkiye'deki yüzde 11.2 işsizlik oranının nedenleri konusunda çok şeyler söylenebilir. Son yıllardaki verimlilik artışının istihdama katılım oranını düşürdüğünü söyleyebiliriz. Ya da krizle birlikte kapanan şirketler nedeniyle işini kaybedenlerin sayısının arttığını söyleyebiliriz. Ancak hiçbiri işsizliğin gerçek nedenini açıklamaya yetmiyor. Oysa ekonominin büyüme sürecinde istihdama katılım oranının yüksek olması beklenmez mi?
Türkiye'de işsizliğin nedeni nedir? Türkiye'nin ana problemi nitelikli işgücü yetersizliğidir.
Uzun yıllardır farklı kademelerde işe alım ilanı veren birçok işletmenin ortak problemi, işe uygun çalışan bulamamasıdır. Bir özel okul yetkilisi yaklaşık 300 başvuruya rağmen bir matematik öğretmeni bulamadıklarını söyledi. Yine büyük bir mobilya firmasının yetkilileri, sektörde çalışmış belli tecrübeye sahip mimar, kalite ve pazarlama uzmanı bulmakta zorlandıklarını söylüyor. Emek yoğun çalışan işgücünde de durum pek parlak değil. Belirli vasıfları taşıyan işgücü bulmakta zorlandıklarını ifade ediyorlar.
İşsizliğin çözümü nedir?
Bugün baktığımızda şirketlerin insan kaynakları birimlerine sayısız başvurular yapılıyor. Eskiden işletmeler seçim yaparken tek dikkat ettikleri diplomaydı. Bugün, tecrübe ve öz nitelikler de önem taşıyor. Bu nedenle işsizliğin düşmesi sadece devletin değil, aynı zamanda çalışmak isteyenlerin de gayretiyle olacaktır. Sorun, mesleki becerilerin yetersizliğidir. Sorun, herkesin aynı mesleği yapmak istemesidir. Oysa şirketler, teknik ve ara eleman arıyor.