Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 9 Eylül 2020

Biz ve onlar…

Sırbistan ve Kosova arasında ABD'de imzalanan 'ekonomik normalleşme' anlaşmasında ülkesinin İsrail büyükelçiliğini Kudüs'e taşımaya da imza attığını öğrenen Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'in şaşkın tavrı, düşündürücü idi.

İki ülke arasında normalleşme sağlayan ABD'nin, Kosova Başbakanı Avdullah Hoti'ye sürprizlerini henüz bilmiyoruz…

Ancak, uluslararası ilişkilerde kurallardan çok güçten doğan baskının egemen olduğunu yansıtan bu tablo, her şeyin yolunda olduğu masalları anlatanları açıkça yalanlıyor.

Güç işin bir yönü. Sömürü mantığının hiç değişmeyen tabiatı ise işin esası…

SSCB'nin dağılmasıyla serbest piyasa ekonomisine geçişlerin başladığı 90'ların başında uğradığımız Macaristan'ın durumu, sömürücülerin kar dışında kutsal tanımadıklarını gösteriyordu.

Fabrikaları kapanan Macaristan, yatırımlarıyla bunları çalıştıracak Batılı sermayedarları bekliyordu. Ama, sosyalizmin pençesinden kurtulmuş kardeşlerine yardım için gelmesi beklenenler gelmek bilmezken, müşteri bekleyen tesislerin fiyatı da sürekli düşüyordu…

O günlerde uluslararası bir basın grubunun Macaristan'ın önemli gazetelerinden birisi olan Magyar Nemzet'e ortak olup yatırım yapması, dikkat çekici bir gelişmeydi. Görüştüğümüz bakanlardan birisi bunu, 'medyaya fabrikalarımızı daha ucuza kapatmak için yatırım yapıyorlar' şeklinde açıklamıştı.

Aynı dönemde müracaat ettiğimiz halde bizden önce Avrupa Birliği'ne alınan Yunanistan'ın içine düştüğü durum da, sömürücülerin din, dil, ırk ya da başka bir ayrım yapmadıklarının açık delillerinden…

Bugün bize efelenmeye çalışan ve adeta iflas etmiş bir durumda bulunan Yunanistan'ın durumunu gösteren ilgi çekici fıkralardan birisinin, 'Yunanlılar plajlarının da satıldığının henüz farkında değil' olduğunu hatırlatmak, meseleyi kavramak için yeterli.

Macaristan ve Yunanistan'ın yaşadıklarının benzerlerini yaşayan çok ülke var. Yaşananlar, muhataplarının 'kara kaşına kara gözüne' aldırmayan Batılıların, kimsenin gözünün yaşına bakmadıklarının da ispatı.

Değişmeyenler…

Son dönemlerde yaşadıklarımızla kendinden olmayana sırtlanlar gibi davrandığına şahit olduğumuz Batı, kendinden olduğu düşünülenlere de çok farklı davranmıyor yani.

Osmanlı'nın yıkılış sebepleri babından sayılabilecek çok şey vardır. Bunlara, Osmanlı Devleti'nin idaresi altındaki coğrafyayı sömürmemesinin, Batılı emperyalistlerce 'kötü örnek' olarak görülmesini de ilave edebiliriz.

Egemen olduğu bölgelere, vergi ya da başka şekilde aldıklarından çok daha fazlasını harcayan ve insanların memnuniyetini esas alan Osmanlı'ya husumet duymaları normaldi. Onlar, ele geçirdikleri coğrafyaların zenginliklerini kendi ülkelerine aktarıyor ve insanlara da olmadık zulümler yapıyorlardı çünkü.

Bu durumun çöküşün sebeplerinden birisi olup olmadığı tarihçilerin araştırması gereken bir konu. Ancak benzer durumun artık Türkiye için de söz konusu olduğunun altını kuvvetlice çizmek gerek…

Özellikle son yıllardaki gelişmeler, kendi ayaklarımız üzerinde durma kararlılığımız sebebiyle birilerinin husumetini çektiğimizi gösteriyor. Türkiye'nin temasta bulunduğu diğer ülkelere de kendi ayakları üzerinde durmalarını tavsiye etmesi ve bunu teşviki, husumeti daha artırıyor.

Bizim gibi onlar da değişmemiş belli ki…

'Madem sömürmüyorsun, bizim sömürümüze mani olma' diyenlerin, kurum ya da kural tanımadan bastırıp durmaları biraz da bundan.

Yaşanabilir bir dünyanın tesisi için doğru olanı yapmaya çalışan ülkemizin temel sıkıntısı ise sömürü zihniyetinin içimizdeki uzantıları…