Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 6 Eylül 2020

İçimizdeki Avrupalılar…

Fıkralarda değişik sonuçları olabileceği söylense de, iki ker ikinin her şartta dört ettiği matematik bir gerçekliktir. Yani Türkiye'de de başka yerlerde de öyledir…

Ancak Doğu Akdeniz'deki durum sebebiyle yaşanan bazı gelişmeler, iki kere ikinin Fransa'da dört etmeyebileceği ihtimalini akla getiriyor.

Bu da bizdeki meşhur bir hikayede olduğu gibi, Fransa'nın zaman zaman kara kaplı kitaba bakma ihtiyacı duymasından kaynaklanıyor…

Başka ülkeye ait bir ada eğer Fransa sınırlarına yakınsa, deniz yetki alanı açısından anlam ifade etmiyor mesela. Ancak, bahis konusu ada Yunanistan'a ait ve hele Türkiye'ye yakın ise durum değişebiliyor.

A Haber'de yayınlanan bir analiz, kendi sınırlarına 22 ve ait olduğu İngiltere'ye 150 kilometre mesafedeki Jersey Adası'nın deniz yetki alanı belirlenmesinde esas olmaması için epey uğraşan Fransa'nın, bu durumu karar altına aldırdığını anlatıyor.

Yine 2 Ağustos 2020 tarihli Hürriyet'te yer alan ve benzer gelişmeleri de işleyen İlker Sezer imzalı bir haberde aktarılan benzeri vakalar, Yunanistan ve Fransa'nın boşuna kürek çektiğini ayan beyan gösteriyor.

Vaktiyle böyle bir garabete nasıl rıza gösterildiği, ayrı bir mesele. Ancak Türkiye'ye iki, Yunanistan'a ise yüzlerce kilometre mesafedeki Meis Adası, ülkemizin Doğu Akdeniz'deki haklarının gasp edilmesi için bahane olarak kullanılmaya çalışılıyor.

Şımarık davranışlarına zaten alışkın olduğumuz Yunanistan'ın çıkardığı gürültü her ne ise. Ancak Fransa'nın da uluslararası kurallara açıkça aykırı olmasına rağmen bu ülkenin iddialarını desteklemesi, Avrupa değerlerinin gözden geçirilmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Son gelişmeler dolayısıyla Yunanistan ve Fransa'nın tavır ve davranışlarını tartışıyoruz, tabii olarak. Ancak, diğer birçok Avrupa ülkesinin çok farklı olmadığının da altını çizmemiz gerekiyor. Şu anda pek sesleri çıkmayanların da kendilerinden birisi söz konusu olduğunda adalet ve hakkaniyet dışı davranabildikleri, malum…

ÇİFTE STANDART…
Bize anlatılanlar dolayısıyla, yakın zamanlara kadar Batılıların ve tabii olarak Avrupalıların adalet ve hakkaniyet konusunda çok hassas olduklarına inanırdık…

Bu medeniyete mensup insanların, kendi aleyhlerine bile olsa adalet ve hakkaniyetten kıl kadar ayrılmadıklarına yönelik o kadar hikaye dinledik ki, tam tersini gösteren olaylara rağmen, bunun böyle olduğuna inananlar halen var.

Bu sebeple olsa gerek, özellikle de Türkiye söz konusu olduğunda Avrupalıların imza attığı adalet ve hakkaniyet dışı uygulamalar, en azından bazılarımızın kafasını fena karıştırıyor.

Avrupalıların adalet ve hakkaniyet dışı davranmayacağına inandıkları için -detayları bile öğrenmeye gerek duymadan-, hatanın bizde olduğuna inananlar ümitsiz vaka. Onlar için yapılabilecek bir şey yok ne yazık ki.

Azıcık şüpheye kapılan ve merak edip olup bitenlerin arka planını araştıranlar ise şok edici durumlarla karşılaşıyor. Bırakın yazılı kuralların olmadığı hususlarda adalet ve hakkaniyete uygun davranmayı, uluslararası metinlere göre yüzde yüz haklı olduğumuz konularda bile adil olamıyor Avrupalılar…

Avrupa değerleri içinde kesinlikle yeri olmaması gereken tarafgirlik sebebiyle, ne kadar hatalı olursa olsun kendisinden olanı destekliyor Avrupa… Türkiye aleyhtarlığı da işin içine girince, çifte standart aksettiren tavır ve uygulamalar gırla gidiyor.

Kendilerini medeniyetin zirvesi olarak sunanların gerçek yüzünü görebilmek, önemli.

Utanmadan onların menfaatlerini kovalayan içimizdeki Avrupalıları tanımak, çok daha önemli…