Sicillerinde var! TÜSİAD neyin peşinde? Skandala arka çıktılar! Bir de söylemediklerine bakın...

Sermaye gücünü kullanarak siyaseti dizayn etme alışkanlığını sürdürmeye çalışan TÜSİAD, yine hükümete parmak sallamaya kalktı. Kayyum atanan belediyeleri savunarak teröre arka çıkan, Gezi kalkışmasını meşrulaştıran ve yargıyı hedef alan TÜSİAD yönetimi, eski Türkiye özlemiyle siyaset mühendisliğine soyundu. YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras hakkında, yargıyı baskı altına almaya çalıştığı gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan bugün yaptığı açıklamada, yeni bir metin üzerinde hazırlandıklarını duyurarak skandalın arkasında olduklarının mesajını verdi. Öte yandan TÜSİAD’ın perde arkasındaki hesapları merak edildi. Bu çıkışların ekonomik kriz çığırtkanlığıyla kaos planının bir parçası olduğuna işaret edilirken TÜSİAD'ın bir de söylemedikleri var...

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :15 Şubat 2025 , 09:50 Güncelleme Tarihi :15 Şubat 2025 , 17:31
Sicillerinde var! TÜSİAD neyin peşinde? Skandala arka çıktılar! Bir de söylemediklerine bakın...

İÇİNDEKİLER

Milli iradeye mesafeli duruşuyla bilinen, her fırsatta siyasi konulara girerek hükümete ayar vermeye çalışan Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği'nin (TÜSİAD) Olağan Genel Kurulu'nda yine tepki çeken mesajlar verildi.

TÜSİAD Genel Kurulu'nda ʺPolitik Hayatta Olağanüstü Olaylarʺ başlıklı slayt açıldıTÜSİAD Genel Kurulu'nda ʺPolitik Hayatta Olağanüstü Olaylarʺ başlıklı slayt açıldı

Genel Kurul toplantısında "Politik Hayatta Olağanüstü Olaylar" başlıklı bir slayt gösterimi yapılırken, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras skandal açıklamalar yaptı.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan (Takvim.com.tr Arşiv)TÜSİAD Başkanı Orhan Turan (Takvim.com.tr Arşiv)

ESKİ TÜRKİYE'DE KALAN İŞLER: SERMAYEDEN SİYASET MÜHENDİSLİĞİ GİRİŞİMİ!
TÜSİAD yönetimi, terör suçlarından dolayı kayyum atanan belediyelere, yargı üyelerini tehdit eden Ekrem İmamoğlu'na, toplumu manipüle eden Ümit Özdağ'a, medya sektöründe tekelleşme iddialarıyla anılan Ayşe Barım'a ve Gezi Parkı kalkışmasına açık destek verdi. Ayrıca, disiplinsiz hareketleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri'ne zarar veren teğmenlere ve gizli ses kayıtlarını servis eden CHP yandaşı Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'a arka çıkmaları da tepkilere neden oldu.

TÜSİAD'ın bu tutumu, "Eski Türkiye" olarak bilinen AK Parti öncesi, sermaye gruplarının siyaset mühendisliği yaptığı dönemi hatırlatırken savcılık harekete geçti.

SORUŞTURMA BAŞLATILDI
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras hakkında, dernek genel kurulundaki konuşmasında kullandığı ifadelere ilişkin, "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ve "gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma" suçlarından resen soruşturma başlatıldı.

TÜSİAD YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif ArasTÜSİAD YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras

SKANDALI SAVUNDULAR
TÜSİAD'dan "özeleştiri" beklenirken skandalın arkasında olduklarını ilan ettiler.

CHP yandaşı Sözcü'ye konuşan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, "Üyelerimizden, siyasilerin yaptığı ve TÜSİAD'ı eleştiren açıklamalardan üzüntü duyulduğuna ilişkin çok sayıda mesaj geldi. Herkesin bildiği ve konuştuğu konuların TÜSİAD tarafından da gündeme getirildi. Bu konuda yanlış anlamaları da gidermek amacıyla bugün ya da yarın kapsamlı bir açıklama daha yapacağız. Yapacağımız açıklama üzerinde çalışıyoruz." ifadelerini kullandı. Saygı Öztürk'ün aktardığına göre Turan, "Bize dönük, 'Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma' suçlamasını da kabul etmiyoruz." dedi.TÜSİAD'ın sicilinin bozuk olduğu yolundaki çıkışları kabul etmedikleri ve yeni açıklama ile skandalın arkasında olduklarını duyuracakları belirtildi.

TÜSİAD NEDEN BUNU YAPIYOR?
Türkiye'de yaptığı çıkışlarla ekonomik ve siyasi krizlere neden olan ya da yaşanan çalkantıları derinleştirerek darbelere zemin hazırlayan "zenginler kulübü" TÜSİAD neden böyle bir işe kalkıştı, arkasında hangi "motivasyon" var, TÜSİAD'ın bir de söylemedikleri var...

Söz konusu çıkışı köşesine taşıyan yazarlar bu gerçeklere işaret ederek önemli değerlendirmeler yaptı.

Sabah Gazetesi Yazarı Okan Müderissoğlu, TÜSİAD üst yönetimi mesaj vermeden önce "Ak saçlı" büyüklerine danıştığını belirtti. Takvim Gazetesi Yazarı Ekrem Kızıltaş, "TÜSİAD genel kurulunda cımbızla seçildiği belli konuların mümkün olduğu kadar olumsuz olmasına çalışılmış bir şekilde aktarılması, hakikaten insaf dışı." dedi. Sabah Gazetesi Hülya Güler ise TÜSİAD'ın "söylemediklerine" dikkat çekti. Bir diğer Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür ise TÜSİAD'ın siyaset mühendisliğine girişmesine dikkat çekerek hem CHP'yi hem de TÜSİAD'ı eleştirdi.

İşte kaleme alınan yazıların ilgili kısımları...

"Yine TÜSİAD yine özel imalat kriz" başlığını atan Sabah Yazarı Okan Müderissoğlu şu ifadelere yer verdi:

"İÇ VE DIŞ DESTEK BULMA ENDEKSLİ KAVGA"
TÜSİAD, uzun bir aradan sonra yeniden, "en iyi savunma, saldırıdır" doktrinine döndü. Kavgada yumruk sayılmadığını bilerek ve ilk yumruğu atanın avantajlı olacağını sanarak Ankara'nın sinir uçlarına bastı. Siyasetle kavga, TÜSİAD'ın iyi bildiği ve bilinçli tercihle girdiği bir mücadele türü. Üstelik bu kez, "mağduriyet üretmeye", "iç ve dış destek bulmaya" endeksli bir kavga söz konusu. Bir an için kazanamayacağını hesaplasa da kaybettirmeye odaklı bir atak bu. Yani; iktidarı sert şekilde hırpalama, siyasetin kimyasını bozma, uyuyan hücreleri (!) uyandırma faaliyeti ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Üstelik sahnelenme biçimi de çok profesyonelce...
Öncelikle, vurgulanan kavramlar ustaca seçilmiş. Nitelikli eğitim, liyakat, hukukun üstünlüğü, ekonomik programa güven şartları vb. Kimsenin itiraz edemeyeceği hatta evrensel nitelikli hususlar bunlar.
Ayrıca... Bir baskı grubu olarak, sivil toplum kuruluşu kimliği de kullanılmış. Memleket meseleleri hakkında söz söylemenin, ifade özgürlüğü bağlamındaki karşılığı da demokrasilerdeki yeri de gözetilmiş.
Ve nihayet... Olası riskler dikkate alınmış ve duruma göre B, C planları da yedeklenmiş.

Diyebilirsiniz ki... "Ne var bunda?" Cevabı net: "Meşru görünümlü lâkin siyasi hedefli operasyonel hamle!" Bir adım ötesinde ise... Fay hatlarını tetikleme, memnuniyetsizliği körükleme, duygusal tepkileri örgütleme çalışması içermesi de sürpriz değil!

ERDOĞAN ONLARI MUHATAP ALMADIKÇA STRESE GİRDİLER
Kabul edelim ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la, TÜSİAD arasındaki ilişkiler ilk günden itibaren "limoni" idi. Çoğu zaman iniş çıkışlı seyretti. Erdoğan'ın, "İçeride bana ayrı konuşuyorlar, dışarıda apayrı" dediği, çoğu kez ağır ifadelerle yüklendiği yapısal karşı karşıya gelme hadisesinin özetiydi Erdoğan-TÜSİAD münasebetleri. Cumhurbaşkanı, TÜSİAD'ı eskisi kadar muhatap almayıp, iş dünyasındaki yelpazesini genişlettikçe, tabiri caizse sermayenin yönetimi noktasındaki tekel kırıldıkça stresin dalga boyu da yükseldi. Elbette, geriye dönük çok çarpıcı örnek olaylar, ibretlik diyaloglar da anlatılabilir, Gezi olaylarına kadar indirilebilecek keskin ve organize tavırlar da denkleme katılabilir. Ama yakın tarihi esas almak da yeterli olur. TÜSİAD ve etkileşim içinde olduğu çevreler 2017'deki referandumu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini, Cumhur İttifakını bir türlü içselleştiremedi. Sistemik iyileşme önerileri ile gelmek yerine sisteme kafadan karşı çıkmayı tercih etti. Ankara'da; parlamento, bakanlıklar ve kamu kurumlarıyla ilişkiler için özel bir bina donatsa da TÜSİAD, ikna edici diyaloğa girmeye yatkın olmadı. Sadece şirket veya vaka bazlı çözümler aradı. Ve bu tercih TÜSİAD merkezlerini, muhalif unsurların toplanma ve negatif enerjisini boşaltma yerine dönüştürdü!

Yaşanmışlıklar da teyit ediyor ki... TÜSİAD üst yönetimi mesaj vermeden önce, ince eleyip sık dokuyor. Ak saçlı büyüklerine danışıyor. Kendi arasında görev bölümü yapıyor. Hangi ismin, hangi hedefe vuracağını belirliyor. Düğmeye bastığı dakikadan itibaren, iktidardan gelebilecek tepkileri göze alıyor. Ya zamanın ruhunu gözetiyor ya da son örnekte olduğu gibi yeni bir hikâye yazılması için bizzat öncü rol üstleniyor.

Gelelim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, TÜSİAD'a anlık reaksiyon göstermemesine...

Prensip olarak parti sözcüsünün, açıktan taarruz edilen alanlardan sorumlu bakanların cevap vermesi işin doğasına uygundur. Fakat Erdoğan, alışılmış siyasetçilerden olmadığı için TÜSİAD'ın klâsik eleştiri sınırlarını fazlasıyla, alternatif siyaset mihrakına dönüşme eğilimi içeren kontratağını karşılıksız bırakmayacaktır. Gel gör ki... TÜSİAD'ın karın ağrısının ne olduğunu, siyasal mühendislik izleri taşıyan konuşma içeriğini kimlerin şekillendirdiğini, içeriden itiraz gelip gelmediğini bilmesi gerekir ki Cumhurbaşkanı'nın ne diyeceğinin mana ve ehemmiyeti de yerli yerine otursun. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki Asya seyahatinden dönerken sohbet ettiğim MSB Yaşar Güler, teğmenlerin ihracına dair TÜSİAD patentli sözler üzerine, "Ne karar aldığımızı biliyoruz. Yaptığımız işlemin doğruluğu ve gerekliliğinden eminiz. Bunu da TÜSİAD'la konuşacak değiliz!" diyecek kadar netti!"

Takvim Yazarı Ekrem kızıltaş ise "Olağan İşler..." başlıklı yazısında "Huylunun huyundan vazgeçmeyeceği bilinir. Ülkemizin kaymak tabakasından birçok kişinin üye olduğu Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) olağan genel kurulu -tahmin edilebileceği gibi-, aşırı muhalefet kokan 'olağan' konuşmalara sahne oldu." diyerek şu ifadeleri kaleme aldı:

"Yine de, objektiflik konusunda yeterli gayret gösterilmediği için olağan TÜSİAD genel kurulunda yapılan konuşmaların olağan dışı olduğu da söylenebilir.

Kamu dışı milli gelirin ve yine kamu ve tarım hariç istihdamın yarısını sağladığı, enerji ithalatı hariç dış ticaretin yüzde 85'ini gerçekleştirdiği belirtilen yaklaşık 4 bin 500 şirketi temsil eden bir kuruluş adına yapılan açıklamaların daha dikkatli yapılması gerektiği, çok açık.Herkes gibi bu kuruluşun da eleştiri yapma hakkının olduğu ve yönetici ve mensuplarının istedikleri gibi muhalefet edebilecekleri, şüphesiz. Ancak, kamuoyunca takip edilen TÜSİAD genel kurulunda cımbızla seçildiği belli konuların mümkün olduğu kadar olumsuz olmasına çalışılmış bir şekilde aktarılması, hakikaten insaf dışı.

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın konuşmasında Kartalkaya'daki otel yangını, Kahramanmaraş merkezli depremler, Erzincan İliç altın madenindeki ve Soma kömür madenindeki kazalar gibi hepimizin yüreğini yakan olayları gündeme getirmesi tabii ki makul. Aras'ın, 'kurullar var, maliyet nedeniyle uyum yok, denetim yok' ve 'maliyetten kaçınan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör ve kamu yöneticileri' şeklindeki tespitleri, objektifliğe yakın. 'Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmeli' şeklindeki sözleri de. Ancak, algıda seçicilik yaptığı söylenebilecek olan Ömer Aras'ın, Nisan 2024'de Beşiktaş'ta 29 kişinin hayatına mal olan eğlence merkezi yangınını neden dile getirmediği, ciddi bir soru işareti.



TÜSİAD'ın, asrın felaketi de denilen Kahramanmaraş depremlerinin yaralarını sarma konusunda elini taşın altına gereği gibi koyma konusundaki mütereddit tavrı, ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus.

Beşiktaş'taki yangını anmayan Aras'ın, 'politik hayatta da olağan üstü olaylar yaşıyoruz' dedikten sonra saydıkları arasında kayyım meselesi, Ümit Özdağ'ın ve bilirkişi ile görüşmelerini yayınlayan gazetecilerin gözaltına alınıp yayın yönetmeninin tutuklanması, İBB Başkanına açılan soruşturma yanında ihraç edilen teğmenler gibi, cımbızla seçildiği belli olan konular vardı. Eski Türkiye'de yaşamadıklarını unuttukları için TÜSİAD adına konuşanların CHP ile birçok konuda aynı paralelde olmaları, normal. Ancak, terör hükümlüsü başkanlar, gazetecilik yerine kanuna aykırı işler yapanlar ve disiplinsizlikten ihraç edilen teğmenler ve benzer konularda hukukun değil kendi istediklerinin yapılmasını beklemeleri, olağan dışı. Ağızlarını her açtıklarında hukuk devletinden bahsediyorlar çünkü…"

TÜSİAD'IN SÖYLEMEDİKLERİ
Sabah Yazarı Hülya Güler meseleye farklı bir pencereden baktı. TÜSİAD'ın söylediklerinin aksine söylemediklerinin de çok şey anlattığını ifade eden Güler, "TÜSİAD'ın söylediğine değil söylemediklerine bakın" başlıklı yazısında şu ifadelere yer verdi:

TÜSİAD, adında direkt iş insanı ve sanayici ifadesi olduğu halde çoğu zaman iş insanlarının ilgi alanı dışındaki konularda yaptığı çıkışlarıyla ülke gündemine gelen bir dernek. Kurumu gündeme taşıyan söylemin içeriği çoğunlukla muhalefet partileri ya da zaman zaman marjinal sınırlar içine de giren çeşitli (kendince muhalif) grupların ortaya attığı ya da tartıştığı konulardan oluşuyor. Yani aslında pek yeni bir şey de söylemiyor TÜSİAD ama kendi alanı dışını çıktığından mıdır nedir epey bir yankı buluyor. Önceki gün de işte böyle bir gündü TÜSİAD için. Olağan Genel Kurulu'nu gerçekleştirdi ve bu toplantıdaki konuşmalar başta Hükümet kanadı olmak üzere birçok kesim tarafından tepkiyle karışlanırken, muhalefet partileri ve çeşitli muhalif gruplar tarafından da alkışlandı. Bu konuşmaların yapıldığı salondaydım ve açıkçası TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras'ın kimilerini keyiflendiren bu 'ayar verme' konuşmalarını dikkatle dinledim. Sizler de iki gündür TÜSİAD Genel Kurulu'nda söylenenleri ve bunların yansımalarını takip ediyorsunuz. Ama ben bugün o genel kurulda söylenenlerden çok söylenmeyenlere dikkat çekmek istiyorum. Çünkü bana kalırsa TÜSİAD'ın hiç söylemedikleri çok daha önemliydi.


siyasetin daha doğrusu muhalefet partilerinin sıcak gündemindeki hemen her konuya değindiler, bazı çok küçük diyebileceğimiz ayrıntılara kadar indiler. Gençlerin, ülkemizin geleceği için duydukları endişeleri, içinde bulundukları umutsuzluğu dile getirdiler. Ama nedense bugünlerde ülkemizin geleceği için son derece kritik ve güncel bir konudan 'Terörsüz Türkiye' çabalarından hiç söz etmediler. Sanki bu ülkede 50 yıla yaklaşan terör belasından kurtulmak için şu anda yürüyen bir süreç yokmuş, bu konuda son birkaç haftada herhangi bir adım atılmamış, taraflar arasında karşılıklı heyet ziyaretleri yapılmamış, bugün-yarın terör örgütüne silah bırakma mektubu gitmeyecekmiş gibi davrandılar. Her iki konuşmayı dinlerken özellikle bekledim, nelerin Türkiye'nin geleceğini kurtaracağını, uluslararası yatırımcıların iştahını kabartacak belirsizlikleri nasıl ortadan kaldırılabileceğini bir bir saydılar, sorunları sorularla ortaya döktüler. Ama nedense terörün bitmesiyle Türkiye'nin geleceği arasında bir bağ kuramadılar/ kurmadılar. Niyetim TÜSİAD'a akıl vermek, ne söylemeli ne söylememeli konusunda ahkam kesmek değil. Lakin ülke ekonomisine milyarlarca dolar yük getiren terörden bu kadar çok çekmiş bir iş dünyasının gelecek planları için en önemli belirsizliği ortadan kaldıracak Terörsüz Türkiye çabalarından hiç söz etmemesi normal mi? Önceden hazırlanmış ve hatta üzerinde kelime kelime çalışılmış, şikayet başlıklarında tek tek bireylerin durumuna kadar inilmiş bu konuşma metinlerinde tek bir cümle olsun Terörsüz Türkiye çabalarına yer verilmemesini nasıl yorumlamalı? Bundan ne anlamalıyız, bilemedim, yorumu sizlere bırakıyorum.

Bu arada Terörsüz Türkiye konusunda tek bir cümle edilmedi dedim ama haksızlık etmeyeyim Orhan Turan'ın içinde terör kelimesi geçen bir cümlesi vardı. "Terör sorununun kalıcı olarak ortadan kalkması en büyük dileğimizdir" dedi Turan ve ardından, "Ancak şunu da görelim; izlenmekte olan sürecin başarısı ile hukuk devleti ve demokratik standartların iyileştirilmesi arasında birbirini besleyen karşılıklı bir etkileşim vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir" şeklinde devam etti. Ben izlenmekte olan sürecin ne olduğunun bile belirtilmediği bu cümlelerden pek bir şey anlamadım, çözen varsa bana da anlatsın."

MAALESEF YİNE TÜSİAD
Sabah Yazarı Mahmut Övür ise "Maalesef yine TÜSİAD" başlığıyla "patronlar kulübünün" arşivini açtı.

Övür şu ifadelere yer verdi:

Ne zaman sivil iktidarlara yönelik negatif saldırılar artsa, vesayet kurumları hemen harekete geçer. Görevi bazen emekli generaller, bazen eski Türkiye'nin postal yalayıcı medya aktörleri, bazen vesayetin siyasi ayağı, bazen de o esas patronu TÜSİAD üstlenir.
Bütün dertleri siyasi iktidarlara ayar vermekti... TÜSİAD kirli sicili açısından ilk ibret verici hamlesini 1979 yılında ve ne yazık ki bugün çok destek verdiği CHP iktidarına karşı yaptı. O tarihte TÜSİAD, rahmetli Ecevit'in dışa bağımlı sermayeye karşı duran tavrına itiraz eden bir bildiri yayınladı. Hükümete ayar veren o bildiri, bütün gazetelerde 4 gün üst üste yer aldı ve çok etkili oldu.

Zamanlaması da manidardı; çünkü TÜSİAD bildiriyi Gladyo'nun terör ve kaosla darbeye zemin hazırladıkları o günlerde yayınlanmıştı. Zaten hemen arkasından da ABD'nin "bizim çocukları" general Kenan Evren ve arkadaşlarının 12 Eylül faşist darbesi geldi.
Binlerce insan katledilirken, işkencelerden geçirilirken, bir sağdan bir soldan gençler asılırken bugün "haktan, hukuktan, ifade özgürlüğü"nden söz eden TÜSİAD'ın kurucu babaları susmuştu.

MONTAJ SANAYİCİLERİ
Hukuk veya demokrasi, montaj sanayicilerinin umurunda değildi.
Sonra gelen yeni kuşak montajcılar da hiç değişmedi. Her fırsatta sivil siyasete meydan okuyan bir rol üstlendiler. 90'lı yıllarda rahmetli Erbakan ile Tansu Çiller'in kurduğu "Refahyol" hükümetine karşı da vesayet sisteminin, darbecilerin yanında durdular. Hatta TÜSİAD, postmodern 28 Şubat darbesine açık destek veren, aralarında solcu DİSK'in de olduğu 5'li Çete'nin lideri pozisyonundaydı.
TÜSİAD hiçbir dönem, bayisi olduğu emperyalist sermayenin çizdiği alanın dışına çıkmadı. Bu gerçeği en net biçimde AK Parti iktidarı döneminde gördük. Başkan Erdoğan daha siyasi yolculuğunun başında bile o vesayetçi sermayenin saldırısıyla karşılaştı. "Muhtar bile olamaz" manşetleri boşuna atılmadı. Başta ordu içindeki cuntacılar olmak üzere bütün vesayet odakları ilk günden bugüne kadar AK Parti iktidarının karşısında durdu.
Her fırsatta "Hukuk olmazsa yatırım gelmez" diyen TÜSİAD'cılar yani İstanbul Sermayesi, sivil iktidarı sıkıştıran 367 tezgâhına da, 28 Nisan e-muhtırasına da hatta AK Parti'nin kapatılma girişimine de karşı çıkmadı.

Bu sivil siyaset düşmanlığı sonraki yıllarda da devam etti... Bu yapı, FETÖ'nün kurduğu ve bırakın siyasi aktörleri kendi üyelerini bile esir alan kriminal paralel iktidarla da uzlaştı. Arka planda bir güç ortaklığı vardı ki, peşi sıra gelen bütün FETÖ saldırıları karşısında sessiz kalındı. Hatta tarih yazılan ve 253 şehit verilen 15 Temmuz direnişi bile onların nazırında Ayşe Barım kadar değer görmedi.
Bu ancak kirli bir sicille ve vesayet ortaklığıyla açıklanabilir. Böyle oldukları için de koca bir TÜSİAD, bir Selçuk Bayraktar kadar "yerli ve milli ekonomi"ye katkı vermedi. Büyük sanayici olarak bilinmelerine bakmayın, hiçbiri "bayi" olmanın ötesine geçmedi.

SİCİLİ BOZUK TÜSİAD
Şimdi sicili bozuk TÜSİAD, hukuk ve ifade özgürlüğü adına ırkçı çıkışları ve "iç savaş kışkırtıcılığı"yla bilinen Ümit Özdağ'ı sahipleniyor ya da dizi sektörünün kartel kraliçesi Ayşe Barım'ın tutuklanmasına itiraz ediyor. Üstelik bunu da "Suç vardır ya da yoktur" diyerek yapıyor.
Buna en sert tepkiyi de Adalet Bakanı Yılmaz Tunç gösterdi:

"Yargı bağımsızlığını hedef alan bu sözleri reddediyoruz. Yürüyen soruşturmalarla ilgili 'Hem suç vardır hem yoktur' söyledikten sonra eleştiriye devam etmenin gerçekten bir mantığı yoktur. Maalesef sicilinin de bozuk olduğunu hepimiz hatırlıyoruz. Bunlar hâlâ eski Türkiye'de kalmışlar maalesef."

Hakkında soruşturma açılan TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras, bir bankanın yönetim kurulu üyesi. Finansçı yani. Bu çıkış aynı zamanda dünyada da giderek alevlenen finans-enerji kavgasının bir yansıması ve CHP'ye de açık destek mesajı...
Acaba, TÜSİAD'ın verdiği mesajdan memnun kalan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, önderi Ecevit'in kemiklerini sızlattığının farkında mı?"