Ecel'in diğer adı: Deli Doğancı

Saray'ın en acımasız celladıydı o... Ancak ilk kez yüzünde tedirginlik vardı Deli Doğancı'nın. Çünkü, birkaç saat sonra gerçekleştireceği infaz, sıradan bir olay değildi. O kadın, Osmanlı İmparatorluğu'nun sultanı Kösem'di...

Burada öykümüzü başa saralım ve yazı dizimizin ilk satılarına dönelim... Kösem Sultan'ın oğlu IV. Murat'ı öldürtüp, diğer oğlu İbrahim'i zorla tahta çıkarttığı günlere... İbrahim tahtı da, padişahlığı da istemiyordu. Çünkü kardeşinin katledildiğini görmüştü bir kere. Ve ölümün gölgesi altında yaşamak istemiyordu. Ama emir büyük yerden geliyordu; Validesi Kösem Sultan'dan...
Ayakları titreye titreye de olsa oturdu Büyük Osmanlı tahtına.
***

Tüm yaşamını cellat korkusu ile geçirmiş olan İbrahim'in büyük bir derdi vardı aslında... Bu stres dolu yaşam onun kadınlara karşı bütün ilgisini koparmış ve iktidarsızlığa sürüklemişti.
Hürrem Sultan'ın artık devleti yönetmenin yanı sıra bir başka görevi daha vardı; Soyunun iktidarda kalması için önce oğlunun cinsel iktidara sahip olması gerekiyordu.
Sultan İbrahim kadınlara karşı başarısız olduğu için kendini toparlayamıyor ve tüm zamanını Kösem'in bulduğu cariyelerle geçiriyordu. Kösem sonunda çareyi buldu. Bu yeni ve güzel bir cariye değil, tam aksine yaşlı bir cinci hocaydı. Hoca'nın onun psikolojik sorunlarını ne kadar çözdüğü bilinmez ama tedavinin dozunu fazla kaçırdığı bir gerçektir.
Çünkü bu kez de İbrahim'in, kadınlara karşı aşırı düşkünlüğü ve doymak bilmeyen cinsel iştahı sorun olmaya başlamıştı.
Sultan İbrahim'in haremi bir yandan onun sonu gelmez isteklerini gidermeye çalışırken, diğer yandan da bir iktidar ve iş kurumuna dönüşmüştü. Saraydaki kadınlar rüşvet karşılığı atamalar yaptırıyor, devlet büyüklerine eteklerini öptürüyorlardı. Artık haremin gönlünü yapmadan hiç kimse devlet idaresinde uzun süre kalması mümkün değildi.
***

Oğlu İbrahim'in bu dengesiz davranışları, Kösem'in artık ondan umudunu kesmesine neden olmuştu.
Burada sarayın acımasız kuralları bir kez daha devreye girdi. Osmanlının devamı için İbrahim'in kellesi gidecekti. Sultan'ın yıllardır gördüğü korkulu rüyalar gerçek olacaktı yani.
Bu kez ibrişim kementlerle boğazını sıkan cellatların elleri bir kabustan uzanmıyordu.
Cellat Kara Ali, bu işler için yetiştirilmişti. Emri alınca kim bilir kaçıncı kez ibrişim kemendini hazırladı, duvarı kırılmakta olan Sultan İbrahim'in hücresinin önüne geldi. İçeri gidip ibrişimi onun boynuna doladı, canını alması birkaç saniye bile sürmemişti...
Aynı dakikalarda, Kösem Sultan Topkapı sarayında başka bir odaya giriyordu. Az ilerde kendine bakan torununa sevecen ama yılan gözlerle baktı ve "Baban öldü aslanım" dedi, "Taht artık senindir. Büyük annenin sözünden çıkmazsan hep senin kalacaktır!" Yeni Padişah IV Mehmet'ten bir cevap gelmedi. Tahta atının üzerinde sallanırken gülen gözlerle babaannesine bakıyordu ve henüz 6 yaşındaydı...
***

Bütün bunlara rağmen Kösem Sultan'ın saltanatı sadece üç yıl sürdü. Çünkü ciddi bir rakibin nefesi onun ensesindeydi. Torunu IV. Mehmet'in annesi Turhan Sultan iktidar sırasının kendinde olduğunun farkındaydı. Ne de olsa Padişah annesiydi. Artık avcı olan oydu ve Kösem ilk kez derin bir korkuya kapılmıştı.
***

Korkunun adı diğer adı da Deli Doğancı'ydı. Sarayın en acımasız celladı...
Dört kişiydiler... En önde yürüyen dev yapılı Deli Doğancı, acımasızlığının yanı sıra sarayın karanlık koridorlarından, en gizli dehlizlerine kadar her köşesini karış karış bilmesiyle de ün yapmıştı. Kararlı ve sessiz adımlarla bir ölüm fermanını gerçekleştirmeye gidiyorlardı. Her ne kadar acımasız bir katil olsa da Deli Doğancı'nın yüzünde ilk kez tedirgin bir ifade vardı. Çünkü az sonra canını alacağı kişi, Osmanlı'nın yüce sultanı Kösem'di...
***

Aynı dakikalarda Kösem Sultan yaklaşan tehlikenin kokusu almıştı.
Yatak odasındaki aynanın yanında, bu gibi durumlar için yapılmış gömme dolaplardan birine süzülerek girdi...
Karanlık kısa bir gizli geçitti burası ve yine küçük bir salona açılıyordu. Elleri titreyerek salondaki masanın üzerindeki şamdanlardan birini yaktı... Bu tehlikeli anları atlattıktan sonra hepsinden hesap soracaktı. Şimdilik emniyetteydi, burayı kimsenin bilmesine imkan yoktu. Ama yanıldığını anlayacaktı. Deli Doğancı üç adamıyla birlikte Kösem'in yatak odasına girdiğinde onu bulacağı yeri biliyordu.
Gömme dolaba doğru ilerledi ve sessizce kapıyı açtı. Osmanlının ölümsüz sanılan Sultanı ile arasında şimdi sadece birkaç metrelik bir gizli dehliz kalmıştı... Önce yaklaşan ayak seslerini duydu Kösem... Ve dehşet içinde kapıya doğru döndü. Mumun titreyen ışığında, Doğancı ve arkasındaki üç celladın gölgeleri duvara vuruyor ve küçük salonda bir dehşet havası yaratıyordu... Korku ile birkaç adım geriledi Kösem...
Kaçacak bir yeri yoktu...
Deli Doğancı'nın dev gibi eli onu eteğinden yakaladı ve dışarıya, yatak odasına doğru sürükledi...
Panik içindeydi ama zihni bir saat gibi kusursuz çalışıyordu. O Kösem Sultandı... İki baldırı çıplağı alt edecek zekaya çok şükür sahipti... Yalvarmaya başladı... "Küçük canımı bağışla...
Üzerimde ne varsa senin olsun!" Cellat Doğancı bir an onun üzerindeki mücevherlere baktı. Yeryüzünün en değerli taşlarıydı bunlar. Kısa bir tereddüt geçirdi. Ama yüzü yeniden o acımasız halini aldı. Perdenin ipini sert bir hareketle koparıp Kösem'in boynuna doladı. Deliler gibi çırpınmaya başladı yaşlı Sultan... Deli Doğanlı pazılarını sıkıp ipi son gücüyle çektiği zaman yalnızca Osmanlının değil, belki de o dönemde dünyanın en güçlü kadını Kösem Sultan artık tarihe karışıyordu.
* * *
"HAREM ASLINDA BİR ÜNİVERSİTEDİR"
Geçen yıl kaybettiğimiz, 90'lı yıllarda Topkapı Sarayının Harem dairesinin restorasyonunu gerçekleştiren, Topkapı Sarayı Padişahlar Evi kitabının yazarı mimar araştırmacı Mualla Anhegger Eyüboğlu, harem kadınlarını şu cümlelerle değerlendirmişti.
Haremdekiler son derece iyi yetişmiş, yetenekli ve zeki kişiler. Yalnızca güzel değil ayrıca zeki de olanlar devletin kademelerinde yükselmek istiyorlar. Bunda şaşılacak ya da ayıplanacak bir yön göremiyorum. Kendilerine güvenen erkekler gibi haremin kadınları da şanslarını sonuna kadar zorluyorlar.
Sanılanın aksine yükselmek için dünya güzeli olmaya gerek yok. Kendilerine verilen en iyi eğitimi özümsemiş olan, güzel yazan, güzel konuşan bu yarışa avantajlı olarak başlıyor. İşte bu nedenle harem'in belirli dönemlerde iktidara el koymuş olması son derece doğal. Elbette haremden acımasız ve muhteris sultanlar da çıkmıştır.
Ama ben harem kadınlarını, şartlarını kendileri yaratmaya çalışan, aynen erkekler gibi bunu bazen başaran, bazen başaramayan ve bu uğurda, şartlar gerektiğinde erkekler kadar acımasız olabilen kimseler olarak değerlendiriyorum."


X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.