Tarihi 20 Aralık 2021

Sosyal medyaya dokunup başımıza iş almayalım lobisi

EĞER bugün sosyal medyanın bir "sanal alem" değil fakat insanların bir araya geldikleri, sosyalleştikleri, fikirlerini paylaştıkları, eğlendikleri, para kazandıkları, gündemi takip ettikleri, bilgi edindikleri bir mecra olduğunu düşünüyorsak - ki evet öyledir- bu mecrayı daha fazla başı boş bırakamayız. Ölçü çok basit; sosyal medya mecraları gündelik hayatımızın bir parçası olduklarına göre gündelik hayatta geçerli olan kanunlara ve ahlak kurallarına bağlı olmalılar.
Gündelik hayatta yüzünüze bir maske takıp yoldan geçen hiç tanımadığınız birisine küfredebilir misiniz? Yahut namuslu bir insana iftira atabilir misiniz? İnsanların evinin içini gözetleyip, perde aralığından içeride ne olup bittiğini izleyebilir misiniz?
Dahası gördüklerinizi fotoğraflayıp başkasına gösterebilir misiniz? Siyasetçi, akademisyen, sanatkar, işadamı, amir, memur... Herhangi bir insanın elinizde hiçbir iddia olmadan hırsızlık yaptığını iddia edebilir misiniz?
Bunlardan birini yaparsanız ciddi bir cezaya muhatap olursunuz. Kolluk güçleri ve adalet teşkilatı suçunuzu cezasız bırakmaz. Bu eylemlerin herhangi birini 3-5 kişi ile organize olup belli bir amaç çerçevesinde koordineli olarak gerçekleştirirseniz suçunuz katlanır. Suç işlemek amacı ile örgüt kurmak suçuna muhatap olursunuz.
Ama maalesef bunların hepsi sosyal medya mecralarında serbest.
Evet, Türkiye'de bu konuda bir hukuki düzenleme yapıldı ama yeterli değil. Aslına bakarsanız hukuki düzenlemenin yeterli olmayacağı en başından belliydi. Bunu ben dahil bir çok insan çeşitli mahfillerde ifade etti. Ama "aman sosyal medyaya dokunup başımıza iş almayalım" lobisinin ürkekliği, bitip tükenmek bilmeyen mızmızlanması neticesinde kanun ihtiyacı karşılamayacak bir halde çıktı. Şimdi ise ikinci bir kanuni düzenleme için çalışmalar başladı. Ne diyelim, geç olsun ama güç olmasın.
Ancak bu konuda geç olmasına da tahammül kalmadı. Gün geçmiyor ki sosyal medya terörüne, itibar suikastine, manipülasyona maruz kalmayalım. Güncel iki örnek; birincisi Çetin Kaya Koç.
2018'de sürekli kalmak üzere ülkesine dönmüş, başarılı bir bilim adamı. Prestijli akademik dergilerde makaleleri yayınlanan, binlerce atıf alan, ülkenin saygın bilim adamlarından birisi. Geçen gün bir paylaşım yapıp ekşisözlük, twitter, medium gibi mecralarda kendisini hedef alan planlı hakaret ve iftiralardan şikayetçi oldu. İkinci örnek ise çok daha vahim; şarkıcı Haluk Levent Soma'da yaşanan ufak çaplı bir maden kazasında onlarca kişinin öldüğünü ve yaralandığını iddia etti. Halbuki kazada toplam 40 civarında kişi hafif yaranmış, büyük kısmının tedavisi olay mahallinde yapılmış, geriye kalan 8 kişi de hastaneye yatırılmıştı. Çok şükür hastaneye yatırılan madencilerin de hayati tehlikeleri yok.
Üstelik şarkıcı Haluk Levent bu paylaşımı yaptığında yaralılar çoktan hastaneye sevk edilmişti. Düşünün; yaşanmış, bitmiş, müdahale edilmiş, yaralıları tedavi edilen bir kazayı duyar duymaz onlarca ölü var diye paylaşıyorsunuz. İşin içinde art niyet omasa bile mutlaka bedeli ödenmesi, hesabı sorulması gereken büyük bir sorumsuzluk.
Bunlar sadece güncel iki örnek. Küfürleri, çocuk pornosunu, özel hayatın ifşasını, iftirayı, yasadışı ses ve görüntü kayıtlarının yayınlanmasını, şiddet içeren söz ve görüntüleri, suçun özendirilmesini, dolandırıcılığı, sahte doktorları ve bunlar gibi onlarca vakayı saymıyoruz bile.
Devlet, güvenlik güçleri, adalet mekanizması nasıl ki beni yolda yürürken koruyorsa sosyal medyada da korumalı ve emniyetimi garanti etmelidir. Bu bir seçenek değil devletin bir ödevidir.
Onun için bir an önce sosyal medya yasası çıkmalı ve başıboşluk son bulmalıdır.
SON BİR NOT:
Bugün bunu dile getirenlere alaycı bir tepki veriyoruz ama çok değil birkaç yıl içerisinde sosyal medyaya kimlik numarası ile girilmesi başta "demokrat" Avrupa olmak üzere birçok yerde geçerli bir uygulama olursa hiç şaşırmayalım!