Sosyal medya mecraları ile ilgili ülkemizde çok faydalı bir tartışma ortamı var. Bir tarafta sosyal medya mecralarının işleyişinin düzenlenmesini ve denetlenmesini isteyenler yer alıyor. Bu grup haklı olarak sosyal medya mecralarının gücünü sorguluyor. Adeta hesap vermekten kaçan, ulus devletlerin hakimiyetini hiçe sayan sosyal medya mecraları kendilerini her türlü kanunun ve ahlaki ilkenin üzerinde görüyorlar. Tek öncelikleri daha fazla kişisel veri toplamak, topladıkları kişisel verileri daha etkin işlemek ve işledikleri kişisel verileri reklam verenlere daha yüksek ücretlerden satmak. Kısacası daha çok kardan başka ilkeleri yok! Bu durum hem devletlerin güvenliğine hem de kişisel haklara zarar veriyor.
Diğer tarafta ise bir kısmı cahil romantizmine müptela ve bir kısmı da aslında bu düzenden nemalanan sözümona "özgürlükçüler" var. "Sosyal medya bir özgürlük alanı, devlet buraya müdahale etmemeli" nakaratını tekrarlayıp duruyorlar. Dedim ya bir kısmı romantik cahil; devletin hukuk çerçevesinde doldurmadığı alanın başka güç odakları tarafından – mesela bu örnekte küresel sermaye- doldurulacağını bilmiyorlar. Onun için devlet düzenleme yapmazsa sınırsız özgülüğün tadını çıkartacaklarını zannediyorlar. Diğerleri yani küresel sermayenin hakimiyetinden siyasi veya ekonomik olarak faydalanacak olanlar da bunu açıkça dile getiremediği için özgürlük maskesinin arkasına sığınıyor.
Meseleyi hep devlet ve sosyal medya mecraları bağlamında konuşuyoruz ama bir de tekil kullanıcılar boyutu var. Örneğin sosyal medya mecralarını kullanarak "yeni nesil gazeteci" olduğunu iddia eden bir profili düşünelim. Farazi karakterimiz becerilerini ve bağlantılarını kullanarak belli bir takipçi kitlesine ulaşmış olsun. "Sosyal medya çok önemli abi" hakim söylemine sırtını dayayarak etki alanını da arttıracaktır. Görünürde "bağımsız gazeteci" olan bu profilin gerçekten de bir patronu olmaz. Bağlı olduğu editöryal çizgi de yoktur. Bu anlamda bir özgürlüğünün olduğu söylenebilir.
Buraya kadar her şey yolunda. Düşünsenize; vicdanından ve doğru bildiklerinden başka bir otoriteyi umursamayan bir gazeteci… Doğrusu göz yaşartacak bir tablo. Peki ya gerçekten öyle mi? Farazi karakterimiz başka bir otoriteye bağlı olamaz mı? Mesela cüzdanına! Eğer bir taraftan da ama gizli saklı bir taraftan da reklamcılık işleri yapıyorsa pekâlâ bağlı olabilir. Üstelik özenle çizdiği "dürüst, tarafsız, cesur" gazeteci imajı da çok iyi bir pazarlama unsuruna dönüşür. Fatura kesemediği kurumların işleri hakkında sureti haktan gözükerek "çok iyi iş, büyük hizmet ama iletişimi yeterince iyi yapılmadı"; fatura kesebildiği kurumların işleri hakkında da "kim ne derse desin, bu konu siyaset üstü. Ortada büyük bir başarı var" diyebilir. Medya okuryazarlığı becerilerini yeterince geliştirememiş takipçiler de saf saf "helal olsun, taraf tutmadan doğru bildiğini söylüyor" diyerek takdir ederler.
Nasıl; iyi tezgah değil mi?