Tarihi 15 Kasım 2021

Dijital mecralar da piyasaya tabidir

ÜLKEMİZDE dijital mecralar gün geçtikçe yaygınlık kazanıyor.
Dijital dünyanın imkânlarını kullanarak gazetecilik yapanların sayısı artıyor.
Bu gerçekten ciddi bir imkân. Kişiler, ana akım medyanın kurumsal bağlarına bağlı kalmadan gazetecilik yapabiliyorlar. Bağımsız ve tarafsız gazetecilik diye bir şeye inanmadığımı daha önce de yazmıştım. Ancak içerik üretme imkânı ve içerik üreten kişi sayısı arttıkça, dolayısıyla içerik arttıkça daha fazla sese, fikre ve görüşe ulaşma imkânı da artıyor. Bu da bağımsız ve tarafsız gazetecilik imkânının olmadığı bir ortamda daha fazla seçenek ve alternatif anlamına geliyor.
Her imkân beraberinde sorumlulukları da getirmelidir. Dijital mecralar bir imkân sunuyorsa bu mecralarda içerik üretenler için bir sorumluluk da doğuruyor. Esasında içerik üretme işini, gazeteciliği mecra bazlı ayrıştırarak yapmak çok da doğru bir tutum değil. Geleneksel mecralar için geçerli olan mesleki etik sorumluluklar neyse onların yansımalarını dijital mecralarda da bulmak mümkündür.
Örneğin bir geleneksel mecra için söz gelimi bir gazete için çeşitli boyutlarda tekelleşme sorgulaması yapıyoruz. Gazete sahibinin matbaası var mı? Televizyonu var mı? Dağıtım şirketi var mı? Reklam şirketi var mı? İnternet servis sağlayıcısı var mı? Medyanın haricinde başka sektörlerde yatırımı var mı? Medya gücünü diğer sektörlerdeki yatırımlarını desteklemek için kullanıyor mu? gibi soruları soruyoruz. Hatta tekel oluşturacak büyüklükte olmasa bile diğer medya sahipleri ile girdikleri resmi ya da gayriresmî ortaklıklar sayesinde piyasayı domine edecek bir kudrete ulaşabiliyor mu? Bunu da sorguluyoruz.
Bu sorgulamaların hepsini dijital yayıncılık, dijital mecralarda üretilen içerikler için de yapmamız gerekiyor çünkü insanlara haber ulaştırmanın ahlaki sorumluluğu haber ulaştırmak için kullanılan mecraya göre değişmiyor.
Örneğin bir YouTube yayıncısının diğer YouTube yayıncılarıyla birlikte resmi ya da gayriresmi bir ortaklık anlaşması ile hareket etme zemini oluşturup bir grup yapısı kurup kurmadıkları çok önemlidir. Eğer böyle bir yapı varsa ve bu şekilde dijital mecralarda bir gruplaşma oluşuyorsa bu tıpkı geleneksel mecralardaki gruplaşmalar kadar tehlikelidir ve bu durum çeşitliliğe, alternatif düşüncelere, sağlıklı bir haber alma ve tartışma ortamına zarar verir. Keza şu etik sorgulamayı da yapmalıyız; mademki bir geleneksel medya organı sahibinin bir matbaaya sahip olmasını, bir çimento fabrikasına sahip olmasını, bir bankaya sahip olmasını sorguluyoruz aynı şekilde bir dijital yayıncının reklam ajansına sahip olmasını da sorgulamamız gerekiyor. Belki de bağımsız bir içerik olarak izlediğimiz video paylaşım sitelerinden yayınlanan popüler bir siyasetçi ile yapılmış bir röportaj, gerçekten bağımsız bir içerik değil aksine karşılığında fatura kesilmiş birkaç 100.000 liralık bir reklam işi olabilir.
Keza bir dijital yayıncının herhangi bir Tweet'i ya da Instagram paylaşımı sıradan kullanıcıların yaptığı gibi basit bir paylaşım değil yine faturaya konu bir tanıtım faaliyeti olabilir. Duyduklarımız ve gördüklerimiz yeni nesil dijital yayıncılık faaliyetlerinin maalesef tam olarak bu türden vulgar bir pazarlama alanında dönüştüğünü gösteriyor.
Özetle şunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Gerçekten bağımsız ve tarafsız bir yayıncılık imkânının en azından dijital mecralarda mümkün olmasını çok isterdim ancak aldığımız nefesin, verdiğimiz selamın dahi maalesef paraya tahvil edildiği günümüz dünyasında bunu beklemek gerçekten çocuksu bir davranış olur.