Tarihi 11 Ekim 2021

Popülist muhalefet her yerde

YASETTE popülizme alıştık.
Muhalefet temsilcileri son yıllarda deyim yerinde ise hunharca popülizmden başka bir şey yapmıyor zaten. Önce bedava elektrik, su, gaz, herkese devlet bütçesinden karşılıksız maaş bağlayacağız diyerek işe başladılar.
Şimdilerde moda olan ise ülkenin hem bugününü hem de yarınını kurtaracak devasa yatırımların bütçesi ile kaç kişiye maaş bağlanacağını hesaplamak; köprü yapmasak şu kadar bin kişiye maaş bağlardık, bu kadar öğrenciye bedava tablet verirdik, şu kadar konut yapıp vatandaşa karşılıksız verirdik… Kimse de sormuyor peki herkese bol keseden dağıtıp, yatırım yapmayınca 10 yıl sonra ülkenin hali nice olur diye.
Popülist muhalefet sadece siyasi alanda da karşımıza çıkmıyor. Keşke orası ile sınırlı kalsa yine bir miktar tahammül edilebilir. Kültür, sanat ve eğlence sektöründe de aynı ezberlenmiş cahilane lafları duyuyoruz. Son örneğini Altın Portakal ödül töreninde gördük. Ödül almak için sahneye çıkan oyunculardan bir tanesi lafı eveleyip, geveleyip, bir yere bağlayamayıp sonunda zar zor İstanbul sözleşmesine getirdi. Tüm bunlar olurken sahnede ödül için bulunan diğer oyuncu Tamer Karadağlı memnuniyetsizliğini jest ve mimikleri ile belli etti.
Sanatçıların kendi platformlarında, ödül törenlerinde ya da doğrudan medyada konuşarak siyasi iktidarı eleştirmeleri alışılageldik bir durum.
Nihayetinde sanatçılar veya eğlence sektöründe çalışan kişiler de yaşadıkları ülkenin gidişatı hakkında fikir sahibi.
Diğer herkes gibi onların da fikirlerini dile getirmeye hakkı var. Biz de bu durum sanatçı "muhalif olur" diye kalıp bir cümle ile ifade ediliyor. Buna da itirazım yok.
Ama o muhaliflik başka türlü muhaliflik. Meclis'teki ana muhalefet partisi gibi günlük siyasetin muhalifliği değil. Sanatçıdan beklenen o işi ehline bırakıp daha genel anlamda sisteme, düzene karşı eleştirel bir tutum geliştirmesi. Devam edebilirler, bence hiçbir sakıncası yok, ama ödül töreninin sağladığı konforda siyasi iktidarı eleştirmek yerine en başta parçası oldukları eğlence sektörünü eleştirerek işe başlarlarsa o zaman "sanatçı muhalif olur" sözünün hakkını verirler.
Mesela setlerdeki emek sömrüsünü eleştiren gür bir ses çıkmadı şimdiye kadar. Dekorcusundan ulaştırmacısına, teknisyeninden figüranına kadar çok ağır çalışma şartlarına tabiler.
Çekimler devam ettiği müddetçe çalışıp, sonrasında işsiz ve sigortasız kalıyorlar. Hani hepimiz tacize karşıyız ve cinsiyet eşitliğinden yanayız ya, diyorum ki bazı meşhurlar da sektördeki taciz vakalarından bahsetse. Sektörün neredeyse yapısal bir parçası olmuş taciz hakkında kimsenin ağzını açıp iki laf ettiği yok.
Bunları dile getirmeden de siyasi iktidarı eleştirmeye devam edebilirler. Ama öyle olunca da ciddiye alınmıyorlar. İşini kaybetmeyi, yapımcıyı karşısına almayı göze alamamış oyuncu bozuntularına neden sanatçı muamelesi yapıp ciddiye alalım ki!