Eğilip, bükülemez, değiştirilemez, kılıfa sokulamaz, başka bir şeye dönüştürülemez. İnsan en azından gerçeği kabul edecek kadar cesur olmalı.
Kabullenmemiz gereken gerçek ise İstanbul'la alakalı.
Maalesef içinden deniz geçen; imparatorluklara başkentlik yapmış; estetiğin toprağa kondurulmuş hali olan bu güzelim şehir mahvoluyor, önümüzdeki 3 yıl boyunca da mahvolmaya mahkum. Çünkü bu güzelim şehrin belediye başkanlığı makamında İstanbul'u pek de umursamayan bir zat oturuyor.
Şehrin gerçek sorunlarını çözmek gibi bir niyeti yok. Hiçbir altyapı ihtiyacı umrunda değil. Parayı toprağın altında kalacak ancak şehrin önümüzdeki 10 yıllarını kurtaracak işlere harcamaktansa toprağın üstündeki reklam panolarına harcamayı tercih ediyor. Bu yolla ve iyi bir reklam kampanyası ile iş yapıyormuş imajı oluşturuyor. Bu arada şehrin sorunları birikiyor, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Çok söze gerek yok;
İstanbul'un kıyılarını kapyalan deniz salyasına bakmanız yeterli.
Maalesef bu duruma katlanmaktan başka çaremiz yok. İBB'nin görevi olduğu halde yapmadığı işler ilçe belediyeleri ve bakanlıklar vasıtasıyla yapılabildiği kadar yapılacak. Şimdiye kadar öyle olmadı mı zaten? İBB salgının en yoğun zamanında hizmete giren şehir hastanesinin yolunu yapmayı reddetti. İşi bakanlık üstlendi ve kısa sürede yol yapıldı, hastane açıldı. Şimdi Marmara'daki deniz salyası sorunu için de aynısı olacak. Çevre Bakanlığı meseleye el atacak. İBB'nin tören atmama töreni düzenleyip iptal ettiği ileri biyolojik arıtma tesislerinin inşaatını başlatacak. Var olan ancak İBB tarafından yarı kapasite ile çalıştırılan tesislerin tam kapasite ile çalışmasını sağlayacak. Başka çaresi yok!
Öte taraftan tüm bu resim bize CHP ve yandaşları Türkiye'yi yönetse nelerle karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. İstanbul'da CHP Türkiye'sinin bir provasını yaşıyoruz. CHP'nin İstanbul'a verdiği hasar az buz değil ama siz bir de tüm ülkeye vereceği hasarı düşünün.
Benim arada aklıma geliyor ve uykularım kaçıyor.
