Tarihi 1 Ekim 2018

Konser gibi konser

İSTANBUL'A ilk geldiğim yıl onu tanımıştım. O zaman menajerleri yıllarca gazetecilik yapmış sonra da kendini sanatçılara adamış rahmetli Anuş Bakış, muhteşem şarkıların sözlerinde imzası olan Seda Akay ve rahmetli Gülgün Ural'dı. Onlar hatta 90'larda çıkan popçuların neredeyse hepsinin ilk menajerleriydi.
Yıldız Tilbe'den bahsediyorum.
Kendisi hayatıma bu muhteşem üç kadın sayesinde girdi. Onunla öyle güzel zamanlar yaşadık ki… 'Delikanlım' albümü çıktığında bir anda Türkiye'nin hangi köşesine gitsem yollarda onun şarkısını duyuyordum.
Yıldız Tilbe'nin babası Ali Amca'nın, ablalarının, kızının ve yeğenlerinin hayatımda ayrı yeri vardır. Hele babası rahmetli Ali Amca'm… Yıldız, o yıllarda Rumeli Hisarı'nda bir evde otururdu. Orada ailesiyle çok vakit geçirirdik. Şimdi oradan her geçişimde Ali Amca'ma dualar yollarım. Kısaca çok güzel günler çok acılı günler geçirdik ve Yıldız Tilbe'nin kalbimde ayrı yeri var.
Geçen hafta Yıldız'ın İstanbul Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda konseri vardı. Hep "Harbiye'yi sallıyor" diye duydum ama önceki konserlerine gidemedim.
Konsere yakın arkadaşlarım Özgür Akman ve Aykut Dereli ile gittim. Kapıda izdiham vardı.
Yürekten söylüyorum; izlediğim en muhteşem konserdi. Konser gibi konser… Sadece sahne, hiçbir abartı yok, bir platform üzerinde orkestra, arkada led ekran ve bir koltuk... Yıldız Tilbe, menajeri Haluk Şentürk ve ekibi, bize süs püs olmadan da konser verileceğini, izdiham yaratılacağını gösterdi. Medyadan takip ettiğim kadarıyla Tilbe, geçen konserlerinde süslü sahnede de çıktı. Ama bu konser, olabildiğince sadeydi.
Samimiyet ve sahicilik ön plandaydı. Yıldız, tüm şarkılarını en doğal haliyle söyledi.
Hani gazetelerde, televizyonlarda "O şarkıcı izdiham yaşattı" diye duyuyorsunuz ya; Yıldız Tilbe konserinde insanlar kapıdan giremedi, kalabalık dışarı taştı.
Seneye bir ay çıksa orası gerçekten dolar taşar.
Tüm konseri Anuş Bakış, Gülgün Ural ve Ali Amca için içime sindire sindire izledim. Aralarda gözlerimden yaşlar da aktı.
Helal Yıldız… Allah hep kalbine göre versin…

Sana yakışmadı
Geçtiğimiz gün Türkiye'nin en renkli simalarından modacı Cemil İpekçi'nin bir röportajını okudum. 70 yaşındaki İpekçi, özel hayatı hakkında açıklamalarda bulunmuş. Ve öyle sözler söylemiş ki… İçimden "Ne anlatmak istiyorsun?
Buna neden gerek duyuyorsun" dedim.
Evet, zaten yıllarca cinsel kimliğinle ilgili demeçler verdin. Artık sen bir duayensin; bırak bunları. Modadan, tarzdan ve renklerden bahset; yol göster.
Bir yanda savunduğunun üstüne basa basa bahsettiklerin; diğer yanda röportajında cümlelerinle ayrıştırdığın insan grupları... E nasıl oluyor bu?
Detay yazmıyorum. Okuyunca net anlayacaksınız.
Cemil İpekçi röportajında şunları söylemiş: "Türk kadınları, son zamanlarda biraz düzelmeye başlasa da hâlâ baklava üstü bal gibiler. Bir kere hepsi aynı suratla geziyor. Ben de yüzüme birtakım uygulamalar yaptırıyorum; ama bunlarınki abartılı.
Allah etmeye hepsinin dudakları yunus balığı gibi. Hep aynı vizon takma kirpikler, aynı kaş modeli… Saçlar aynı şekilde fönlenmiş. Çantaları bile aynı.
Ben artık sokakta travestilerle kadınları birbirinden ayıramıyorum. Hepsi travesti gibi." Evet, bu cümleler Cemil İpekçi'ye ait. Sizce bu cümleler ayrımcılık değil de ne?