Her şey gazeteci dostumuz Fuat Uğur'un bir köşe yazısı ile başladı. Türkiye'de oyunculuk sektörünü sarsan bu yazıda bir paragraf çok çarpıcıydı:
"Özellikle bu sektörü elinde tutan ve öne çıkan birkaç isim var. Aralarındaki en güçlüsü ise oyuncu kılığındaki yeteneksiz ve çapsız kızları adeta MAMA gibi pazarlayan o iş kadını. Misal bu kızlardan birinin neredeyse sıfır izlenen bir dizisinin üçüncü sezonunu dijital platformlara yaptırtacak denli güçlü. Kızlardan birini bir eşcinsel şarkıcıyla sevgili gibi lanse edip şarkıcının işadamı sevgilisinden (Görüntüyü kurtarmak için) 5 milyon dolar tırtıklayan da o."
Sadece magazin dünyası değil tüm medya bu yazıda geçen isimlerin peşine düştü.
Gizem kısa sürede çözüldü. Oklar, ID İletişim'in sahibi Ayşe Barım'ı gösteriyordu.
Önce bu korku imparatorluğunun mağdurları ortaya çıktı ve korkunç olaylar anlattılar.
Sektördeki tekelleşme ve manipülasyon iddiaları öyle ayyuka çıkmıştı ki Rekabet Kurulu, MASAK, Siber Suçlar ve son olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı devreye girerek iddiaları araştırmaya başladı
MESELENİN SİYASİ YÖNÜ UNUTULMAMALI
Ardından Ayşe Barım'ın şirketi ID İletişim'e bağlı çalışan Serenay Sarıkaya ve Mert Demir'in ifade vereceği öğrenildi.
Peki dizi ve sinema sektöründeki birçok oyuncuların nefretini toplayan bu ID iletişim ve Ayşe Barım ne yapıyor?
İddialara göre bu ajans o kadar büyüdü ki artık bu sektörde bir tekel haline geldi. Bir yapıma başrol oyuncusu gönderirken kendisine bağlı olarak çalışan 4-5 oyuncuyu da projeye dayatıyor. Kabul edilmezse hiçbir oyuncu vermiyor.
Gazeteci Enver Aysever'in Youtube kanalında Ayşe Barım'ın sektörde tekelleşmeye gittiğini ve oyuncular üzerinde kurduğu baskıyı sert ifadelerle anlatması tartışmayı başka bir boyuta taşıdı.
Başka iddialar da var. Kendisi ile çalışmayan oyunculara yaşam hakkı tanımıyor. İşsiz kalan, bunalıma giren, oyunculuğu bırakan ve intihara sürüklenen birçok oyuncudan bahsediliyor.
Bugün Sabah Gazetesi'nde oyuncu Sedef Şahin'in açıklamalarını mutlaka okuyun. Menajerlere biat etmeyen oyuncuların hayatının nasıl karartıldığının detaylarını öğrenince dehşete düşüyorsunuz.
Bunlar elbette çok önemli ama bence buzdağının sadece görünen yüzü. Belki de en masum yüzü.
Meselenin bir de daha korkunç siyasi boyutu var.
GEZİ'DEKİ ÜNLÜLERİN MENAJERİ KİMDİ?
Biraz gerilere gidelim. 2013 yılının Mayıs ayında başlayan ve yaklaşık 3 ay süren Gezi olaylarına.
FETÖ ve CHP'nin birlikte organize ettiği, Siyasal Aleviğin ön plana çıktığı, Sorosçuların dışarıdan destek verdiği, Türkiye'ye milyarlarca dolar ekonomik maliyeti olan karanlık olayları hepiniz hatırlamışsınızdır.
Toplumsal olarak ülkenin bir kırılma anıydı. Olaylar hızla büyüyor, Başbakanlık konutu ve kamu binaları hedef alınıyordu.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de böyle toplumsal olaylarda popüler oyuncular kullanıldı.
Hayatında tek bir siyasi paylaşımda bulunmamış, apolitik dizi ve sinema oyuncularının Gezi eylemlerine destek veren mesajlarını dün gibi hatırlıyorum.
Aslında bana kalırsa bu bir dayatmaydı ve sektörde kalmak istiyorlarsa tercih şansları da yoktu.
Ünlü oyuncuların, hepsi aynı merkezden hazırlanmış hissi uyandıran o mesajlarıyla insanlar sokaklara dökülmüştü.
O eylemlerde ön planda olan isimler şimdi tek tek yeniden gündeme geliyor. Tabi menajerleri ile birlikte. Hangi ajans ön plana çıkıyor dersiniz?
2019 SEÇİMLERİNDE SAHNEYE ÇIKTI
"Bu oyuncular koyun mu kardeşim, kendi iradeleri yok mu" diyebilirsiniz?
2019 yılına gidelim ve bu soruya cevap arayalım.
Yerel seçimlere kısa bir süre kalmıştı. İstanbul'da Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu arasında başa baş bir mücadele yaşanıyordu.
Oyunculuk sektöründe menajerlerin kurduğu mafyatik düzen, Gezi'den sonra yerel seçimde de hortlamıştı.
Binlerce oyuncu koro halinde Ekrem İmamoğlu'nun kullandığı slogan "#Herşeyçokgüzelolacak" hastagiyle twitler attı.
Birileri tarafından muhalif olmaya inandırılmış, hiçbir siyasi altyapısı olmayan gencecik oyuncular sektörde yükselebilmek için tek elden çıkan bu twitleri atmak zorunda bırakıldıkları o kadar belliydi ki.
İmamoglu'nun Yenikapı mitingine katılmak ve alandan paylaşım yapmak zorunda oldukları gibi.
İmamoğlu'nun ünlü danışmanları "Ayşe Barım'ı tanıyordum ama çok samimi değildik" dese de 2019 ve 2024 yerel seçimleri araştırılıyor.
Özellikle seçim koordinasyonla cast ajasları arasındaki para trafiği.
MESELE TÜRKİYE OLUNCA SUSTULAR
Hiç merak ettiniz mi?
Türkiye'deki dizi ve sinema sektörünün önemli bir kısmı Gazze'de ölen 18 bin çocuk için neden hiç sesini yükseltmiyor? Ya da yükseltemiyor…
Yakın zamanda TV'de bir ödül töreni izliyorum. Ödül alan bir sanatçı Gazze'deki soykırımı kınayan sıradan bir konuşma yaptı.
Her oyuncuyu çılgınca alkışlayan oyunuculuk dünyasının yıldız isimleri, konu Gazze olunca bir andoa durgunlaştı, tedirgin oldu, alkış sesleri cılızlaştı. Salonda yaşanan o tedirginliğe çok şaşırmıştım.
Gazze'deki çocuğa acımayan peki kendi askerine acır mı? Görelim…
Türk ordusu sınır ötesinde birçok operasyon yaptı yüzlerce şehit verdi. Fırat Kalkanı… Zeytindalı… Barış Pınarı Harekatı…
Birkaçı hariç bu sektörün önde gelen isimlerinden sosyal medyada bir paylaşım gördünüz mü?
Göremezsiniz.
Oyuncu Tamer Karadağlı gibi çıkıp cesurca "terörle mücadelede ülkemin yanındayım" derseniz. Aşağılanırsınız, itibarsızlaştırılırsınız, linç edilirsiniz. Hem de bunu meslektaşlarının eliyle yaptırırlar.
Disney Platformu'nun Atatürk filmini yasaklaması Türkiye'de büyük tepki toplamıştı. Bu konu, her meselede kendini öne atan oyuncuların nedense ilgisini çekmemişti. Hatta bu soruyu duyunca kendilerine uzatılan mikrofonlardan kaçarak uzaklaşmışlardı.
Ama Türkiye'nin doğal afetler konusunda çaresiz kaldığı anlarda, ülkemizi uluslararası platformda küçük düşürmek için hemen bu bilindik isimlerin sahneye çıktıklarına şahit oluruz.
2021'de orman yangınlarında açılan "#helpturkey" hastagine verdikleri desteği hatırlarsınız. "Devlet bir şey yapmıyor, ormanlar bilinçli olarak yakılıyor, biz bir şeyler yapalım" motivasyonu ile ülkeyi tüm dünyaya rezil etmek için ellerinden geleni yapmışlardı.
ARTIK "LAĞIM PATLADI"
Menajarlerinin haberi olmadan adım bile atmayan bu sektördeki insanların Gezi eylemlerinde, yerel seçimlerde, Manavgat yangınında vs. kendi iradeleri ile siyasi bir tavır aldıklarını, dahası o mesajları bir dayatma olmadan kendilerinin yazdığını düşünebilir misiniz?
Bu yazıyı yazarken önüme usta oyuncu Hakan Boyav'ın 2020 yılında yaptığı bir konuşma düştü. "Ödül almak için Türkiye düşmanı ve solcu olacaksın" diyordu özetle. Dizi ve sinema sektöründeki tekelleşmeden bahsediyordu. Bu skandalların patlamasıyla birlikte Hakan Boyav ile bu konuları bence tekrar konuşmak gerekir.
Birçok ünlü oyuncunun da söylediği gibi "Lağım Patladı". Ayşe Barım ve yıldız oyuncuları ise "Kadın hakları" argümanı ile bu krizi yönetmeye çalışıyor.
Skandal şimdi tüm yönleriyle bu mafyavari oluşumlar soruşturuluyor. Belki de "Epstein Skandalı"nın bir benzerini yaşıyoruz.