Bu sebze de diğer turpgiller gibi kendine has keskin tadı veren ve kanserden koruyucu özelliği neredeyse kanıtlanmış olan 'glukosinolat'ları bolca içeriyor. Bu maddenin hangi mekanizmalarla tümör oluşumunu engellediğinden daha önce bahsetmiştim. Hollanda'da yürütülmüş, beslenme biçimi ile kanser arasındaki bağlantıyı araştıran bir çalışmada, düzenli sebze tüketiminin kalın bağırsak kanseri riskini yüzde 25 oranında düşürdüğü saptanmış. Ancak eğer bu sebzeler turpgiller grubundan olduğunda bu oranın yüzde 50'lere çıktığı gözlemlenmiş. Singapur'da yapılan bir çalışmada ise sigara içmeyenlerde, düzenli olarak turpgiller grubu sebze tüketimi, akciğer kanseri riskini yüzde 30 oranında azaltırken, bu oran sigara içenlerde yüzde 69'lara kadar yükseliyor. Bu da muhtemelen turpgillerdeki kanserojen maddeleri bağlayan indol grubu içeren bileşiklerden kaynaklanıyor. Bu maddeler, hem yediğimiz gıdalardaki, hem de soluduğumuz havadaki kanser yapıcı maddelerin bir kısmını etkisiz hale getirebiliyorlar. Hem kırmızı hem de beyaz turpta bu fosforlu bileşikler bolca mevcut, bu sebzeyi diğer turpgiller ailesi üyelerinden ayıran en önemli ayrıcalığı çiğ olarak tüketilmeleri. Yaz kış ülkemizde bolca bulunan ve gayet ucuz olan bu sebzeyi yemeklerinizin yanında bol limon suyu ve sızma zeytinyağı ile süsleyerek kullanırsanız daha da artırırsınız onun kansere karşı koruyucu gücünü. Eğer bu sebzenin keskin tadı sizi rahatsız ediyorsa, limon, sirke veya zeytinyağından şaşmayın diyorum. Siz bu doğa harikası sebzelerin aktif maddelerini koruyarak tüketirseniz, onlar da sizi korur, doğaya güvenin!
