Cüneyt Arkın'ın kanayan yarası cenazede görüntülendi! Görüşmediği kızı Filiz Canlı'dan yıllar sonra ilk görüntü

Yeşilçam'ın usta isimlerinden Cüneyt Arkın, Ulus'ta tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti... Yeşilçam filmlerinde canlandırdığı Malkoçoğlu ve Kara Murat karakterleriyle hafızalara kazınan Cüneyt Arkın'ın ölümü tüm Türkiye'yi yasa boğdu. 300'den fazla filmde rol alan Cüneyt Arkın'ın hayatının en büyük sırlarından biri ise görüşmediği kızı. Arkasında hafızalarda yer eden sayısız film bırakan usta sanatçının, Güler Mocan'la (1965-1969) evliliğinden dünyaya gelen kzıı Filiz Canlı merak ediliyordu. Geçtiğimiz günlerde Filiz Canlı'ya yazdığı mektup ortaya çıkan Cüneyt Arkın'ın cenazesinde kızı ve torunu ilk kez görüntülendi.

Yeşilçam efsanesi Cüneyt Arkın, evinden kalbinin durması sonucu yaşamını yitirdi. Sanatçı, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi. Son yolculuğuna gözyaşlarıyla uğurlanan oyuncunun cenazesinde, eşi Betül Arkın, oğulları Murat ve Kaan yasa boğuldu. İki oğluyla sık sık poz veren Arkın'ın, ilk evliliğini yaptığı Güler Mocan'dan Filiz Canlı adında bir kızı olduğu ortaya çıktı.

3 ÇOCUK BABASIYDI

İlk evliliğini 1964 yılında Güler Mocan ile yapan Cüneyt Arkın'ın bu evliliğinden kızı Filiz doğdu.

HAYATININ EN BÜYÜK SIRRI

Ancak Filiz Hanım ile Cüneyt Arkın'ın görüşmediği biliniyor. Evliliği kısa süren ünlü oyuncu, 1970 yılında Betül Işıl ile evlendi. Bu evliliğinden de Murat ve Kaan dünyaya geldi.

BABASININ CENAZESİNDE

Cüneyt Arkın'ın kızı Filiz Canlı yıllar sonra ilk kez görüntülendi. Babasının cenazesine katılan Filiz Canlı burada da gözden uzak kalmayı tercih etti. Cüneyt Arkın'ın Filiz Canlı'dan olan torunuda cenazede hazır bulundu .

MEKTUP ORTAYA ÇIKTI

1966 yılında kızı Filiz'i kucaklarına alan usta sanatçının, 50 seneyi aşkın süredir görüşmediği kızına yıllar önce yazdığı duygu yüklü mektup ise dikkat çekti. Beyaz TV'de yayınlanan 'Beyaz Magazin' adlı programda yayınlanan 10 Mart 1968 tarihli mektuba göre; Cüneyt Arkın, göremediği kızına hasretle sesleniyor.

"ANNEN YİNE SENİ BANA GÖSTERMEDİ"

"Canım yavrum Filiz'im. Sana bunları yazmamın bir sebebi var. Bugün 10 Mart 1968, Kurban Bayramı'nın birinci günü. Bugün yine annen seni bana göstermedi. Telefonları yüzüme kapatıyor, mektuplarımı okumuyor. Senden ayrıları iki ay oldu. Seni bin yıl görmemiş gibi özledim. Artık tatlı yüzün, yavaş yavaş hafızamdan siliniyor. Göğsüme dokunan o küçücük elinin sıcaklığı azaldı. Günlerdir cehennemin dibindeymiş gibi acılar içindeyim. Bin kere adını fısıldadım. Bin kere Allah'a dua ettim seni bana göstersin diye. Korkular içinde sana geldim. Bana kapıyı açmayacaklarını bile bile.

Eve karı-koca iki dostumu gönderdim. Ben de köşede bekledim. Kadın hamileydi, yüzü çilli, şefkatli bir çocuk beklemenin mutluluğu içindeydi. Ama benim kadar korku içindeydiler. Teyzelerin onları kovmuş. Annen seni pencereden olsun görmeme razı olmamış. Sen teyzenin kucağındaymışsın, mavi dantelli bir elbisen varmış. Tatlı tatlı gülüyormuşsun. Yaramazlık yapıp utanıyor sonra başını saklıyormuşsun. Bir babadan çocuğunu hangi kuvvet ayırır.

"ACI ÇEKİYORDUM VE YALNIZDIM"

Buna hangi yürek razı olur? Hangi kötülük böyle bir sevgiyi yener? Bütün duygularım ölmüş gibiydi dönerken. Dünyanın bütün kurşunları yüreğime sıkılmış gibiydi. Bir annenin katılığını, duygusuzluğunu, gaddarlığını neyle izah edecektim. Annenin son iki yıldır bana gösterdiği korkunç sahnelerde kendisinden çok teyzem Gül'ün ve çevresinin payı vardı. Mahkeme haberlerinde çıkan resimlerinde şaşkın, biraz öç almışlığın rahat tebessümündeki acıyı yine ancak ben çözebilirim. Çocuğum bunlar bizim yazımız, kaderimiz. Ama anne bir elini uzatsa kurtulacaktım. Evet, yavrum acı çekiyordum ve yalnızdım. Annenin bende güç bildiği, kıskandığı her şey, şöhretim ve param beni dünyada yalnız bırakmıştı. Çünkü suçlarımda, zaaflarımda samimi idim. Suçluydum ama sahte değil, içten pazarlıklı değil, cimri değil.

"ÖLÜMÜME RAZI OLACAK KADAR TÜKENMİŞTİM"

Annenle aramızda büyük bir ayrılık da Türk sinemasını asla önemsememesinden ileri geliyordu. Ona göre yaptığım bütün iş basit ve aşağılayıcı bir şeydi. Teyzelerin de aynı şeyi düşünüyorlardı. İşimi kazanmak anneni kaybettiriyordu bana. Görüyorsun yavrum, anneni kazanmak, işimi kazanmak anneni kaybettiriyordu bana. Yapayalnızdım, yine de anneni delice seviyor ve dayanıyordum. Annen dışarıda görev almak istiyordu. Kırklareli'ne tayini çıktı. 'Kendime güvenim gelir, oyalanırım' diyordu. Doğru söylemediğini biliyordum. Gitmek istemiyordu ama 'Gitmem gerekiyor' diye dayatıyordu. Neden gittiğini ve neden gittiğini kesin olarak bilmiyordu. Ama o günler ölümüme bile razı olacak kadar bezgindim, tükenmiştim.

"ANNENİ ASLA AFFETMEYECEKSİN"

Yokluğunun acısını iki gün sonra duydum ama artık çok geçti. 'Bana dön' diye yalvarmam lazımdı ama yapamadım. Elimin kolumun neden zincirlendiğini, utanç ve azap içinde ona yazdığım mektupları neden yırttığımı, Kırklareli'ne gitmeyip neden bin kere yoldan döndüğümü yalnız annen ve teyzen biliyor. İleride sen de bileceksin ve anneni asla affetmeyeceksin. Annen aşkımızın eserlerini yıkmayı, benimle savaşıp beni rezil etmeyi artık görev bilmişti. Bense hala birleşmeyi ve kötü bahtımıza karşı gelmeyi teklif ediyordum. Çünkü annenşn nasıl büyük aşk, bağışlama, verme, toprak kadar sabır, tevekkül ve inanç olduğunu yalnız ben biliyorum. Sanki o benimle doğdu, benimle ölecek. Ah çocuğum! Nedir bu iğrençlikler, sessizce sevmek ve bağışlamak varken.

Ben suçlarımı ve onun suçlarını bilerek geleceğe güvenle, erkekçe, dostça, arkadaşça, insanca, yiğitçe bakarak yalnız onu seviyorum. Yalnız onun yarattığı ve yapayalnız bırakmak istediği sevgiyi kurtarmaya çalışıyorum. O ise sevgiyi bağlı kalmayı küçük gördü ve şimdi benden daha yalnız. Artık ona 'Allahaısmarladık' diyebilirim. Baban Cüneyt Arkın.

Bunlar da Var
CANLI YAYIN