BANYODA ÖLÜ BULUNDU
Ona göre temasları, teşkilatın bilgisi dahilindeydi. Artistin karşı tarafa hizmetinden kendisi sorumlu tutulamazdı. Bir süre sonra 35 yaşlarındaki bu genç, banyosunda ölü bulundu. Kalk krizi geçirdiği söylendi. Bu olay bende, kimliğimin gizli kalamayacağı endişesini yaratıyordu. Ama artık bunun bir önemi kalmamıştı. Nasıl olsa kısa süre sonra deşifre edilecektim. Son güne kadar cuntanın benden şüphe etmemiş olması, elemanın haklı olabileceği ihtimalini güçlendiriyordu. En azından onlara benden söz etmemişti. Bu olay kimliği tespit edilen bir istihbaratçının, aynı operasyonda kullanılmasının ne kadar sakıncalı olduğunu, görev yerinin hatta faaliyet konusunun değiştirilmesi gerektiğini ortaya koydu."
DAiRE BAŞKANI EZiYET ETTi
Mahir Kaynak, MİT'teki bir daire başkanıyla yaldızının barışmadığını şöyle anlattı: "Bu daire başkanının yönetim anlayışı, azarlamaya ve beğenmeme temeli üzerine kurulmuştu. Bir gün birkaç sayfalık rapor hazırladım, başkana sundum. Bir süre sonra beni çağırdı, 'Bu olmamış, yeniden hazırla' dedi. Neresinin olmadığını da söylemedi. Metni aynen muhafaza edip birkaç kelime değiştirdim. Tekrar sundum. 'Düzeltilecek yerler var, tekrar gözden geçir' dedi. Bu sefer birkaç arkadaşa durumu anlattım ve onları tanık tutarak metnin virgülüne dokunmadan tekrar verdim. 'Uğraşılınca bak nasıl oluyor, baştan savma işler yapma. Şimdi çok güzel' dedi.
MAAŞIM DÜZELTİLMEDİ
Kaynak 17 yıllık devlet memuru ve doçent ünvanına sahip olmasına rağmen maaşının düzeltilmediğini belirterek şöyle dedi: "Kadrom, görevim ve ünvanım, ilk işe başlayanlar düzeyinde idi. İtiraz ettim, itirazımı Maliye Bakanlığı'na gönderdiler. Maliye Bakanlığı işlemin doğru olduğu, yeni işe başlayan birisi gibi maaş almamı şu gerekçe ile bildirdi: 'Adı geçen şahıs, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu çıktığında üniversitede çalışıyordu. Bu kanun hükümlerinden yararlanamaz.' Böylece 17 yıl devlet hizmetinden sonra ve doçent iken memuriyete yeniden başladım. Maaşla ilgili sorun, 1977'ye kadar azalarak da olsa devam etti. Ecevit Hükümeti'nin çıkardığı kararname ile birinci dereceye yükseldim. 15 yıl olarak hesaplanan kaybım telafi edildi."
İŞKENCENİN ŞİFRESİ
Cunta üyesi olduğu iddiasıyla gözaltına alınanlardan İlhan Selçuk, sorgulanmak için Ziverbey Köşkü'ne götürülür. Selçuk, gözaltına alınışını ve işkence günlerini "Ziverbey Köşkü" adlı kitabında anlatıyor. Ziverbey'de asker olduğunu iddia eden kişilerce sorguya çekilen İlhan Selçuk, ifadesinin işkence altında alındığını ilginç bir yöntemle belgeledi. Selçuk ifadesini yazılı olarak hazırlıyor, "AKROSTİŞ" yöntemini kullanıyordu. İfadesinin her cümlesinin sondan ikinci sözcüğünün baş harfleri yan yana geldiğinde "İşkence altındayım. Ölüm tehdidi var" gibi cümleler ortaya çıkıyordu. Selçuk'un kitabında, Orgeneral Faruk Gürler'in Genelkurmay Başkanı olmasına karşın, İstanbul'un kendi başına buyruk olduğunu, Faik Türün'ün Ziverbey'de başlattığı sorgulamaların bütün hızıyla sürdüğünü anlattı. Selçuk, bu sorgulamalalara ilişkin Faik Türün'ün 1974'te Hürriyet'e verdiği şu söyleşiyi örnek gösteriyor: "Pranga doğru: ama sanıklar adım atabilirdi. Sorgucular bana bağlı Erenköy'de sorguya katılıyorlardı. Emrimde bulunan Muhittin Ünlütürk, soruşturmayı heyetle birlikte yürütüyordu. Orada küçük odada, İlhan Selçuk'un saçları kesildi."
YARIN: Tanıklığım geçersiz sayıldı