Tarihi 8 Ağustos 2020

Türkiye’nin anahtarı millette

Türk ekonomisini hedef alan dış kaynaklı saldırıların tek iyi yanı içimizdeki İrlandalıları iyot gibi açığa çıkarması.

Sahte isimle ekonomi yazan kriptolar ve sosyal medya trollerinin etkisinde kalan bazı siyasiler ellerini ovuşturarak Türkiye gemisinin karaya vurmasını bekliyor.

Utanmasalar davul-zurna çalarak kriz çağıracaklar.

Türkiye'nin son dönemde ulusal çıkarlarını gözetip küresel güçleri karşısına aldığı tüm kritik süreçlerde döviz kuru üzerinden yola getirilmeye çalışıldığını görmezden geliyorlar.

Dünya üzerinde kendi ülkesinin batmasını bu kadar canı gönülden isteyen bir muhalefet anlayışı ve insan tipine başka hiçbir coğrafyada rastlayamazsınız.

Efendim neymiş.. Ekonomi iyi yönetilmiyormuş.

Sadece Pandemi sürecinde yapılanlara baksalar Türkiye'nin nereden nereye geldiğini görecekler ama dertleri başka…

Karamsarlık pompalamaktan başka bildikleri bir şey yok.

"Peki siz ne öneriyorsunuz" diye soruyorsun…

Papağan gibi aynı cevabı veriyorlar… Parlamenter Sisteme dönelim!

Kim bunlar? Parlamenter sistemde ülkeyi 1 milyar dolar kredi için IMF yalvartan, gecelik faizleri 7 bin 500'lere çıkaran, milletin 60 milyar dolarını bankalarda hortumlatan arkadaşlar…

Yüzleri bile kızarmadan ekonomi üzerine ahkam kesiyor, ülkeyi yeniden otel lobilerinde gizlice görüştükleri IMF'ye mahkum etmeye çalışıyorlar.

IMF meselesi önemli…

Bu memlekette IMF'ye olan borcun bittiği 2013 yılında dolar 1.74 lira… Faiz 7.75, enflasyon 7.4'tü…

Sahip çıktıkları Gezi olayları Türk ekonomisini hedef alan sistemli ve organize saldırıların başlangıç noktası oldu.

İkinci halka ise 15 Temmuz darbe kalkışması.. Darbeden önce dolar 2.87 lira… Faiz 8.7, enflasyon 7.64.

Bu iki darbe kalkışmasının ekonomiye verdiği zararın boyutlarını kimse konuşmuyor.

İlginçtir; Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın şahsında Türk ekonomisine yapılan saldırılara sözde üzülmüş numarası çekenler hem Gezi'nin hem de FETÖ'nün gönüllü avukatları gibi davranıyor.

Albayrak demişken… Eğer Albayrak, ABD'nin tepkisini çekmemek için Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Türk Akımı Projesini hayata geçirmeseydi kesinlikle küresel güçlerin hedefinde bir siyasetçi olmazdı.

Onca tehdide ve engellemelere rağmen Doğu Akdeniz'de petrol ve gaz arayacak sondaj gemilerini satın almasaydı kimse üzerine gitmezdi.

Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de askeri ve diplomatik gücüyle boy göstermesi o gemilerin alınmasıyla mümkün oldu. Doğu Akdeniz'de Türkiye ve Kıbrıs'ı yok sayan emperyal plan böyle boşa çıkarıldı.

Ne bugün yaşadığımız sıkıntıların ne de Albayrak'ın hedefe konulmasının tek sebebi bu saydıklarımız değil.

Türkiye, son 2 yıldır kurunu ve faizini kendisi belirlemek için mücadele ediyor. Para baronları ve piyasalar eskiden olduğu gibi yüksek faizle tatlı para kazanamıyor bu ülkede.

Albayrak boşuna "Biz burada olduğumuz sürece bu ülkenin anahtarı milletin elinde olacak. Bu yüzden saldırıya uğruyorsak demek ki doğru iş yapıyoruz" demiyor.

Bu sözler aynı zamanda neden hedefte olduğumuzun bir özeti.

Türkiye geleceğini elinden almak isteyenler ve onların içerdeki uzantılarıyla hem sahada hem masada büyük bir savaş veriyor…

20.yüzyılda hakkı olan enerji kaynaklarından mahrum bırakılmasına mecburiyetten sesini çıkaramayan, fakir ama gururlu Türkiye, 21.yüzyılda da aynı kaderi yaşamak istemiyor.

Güçlü, onurlu ve etkili bir ülke olarak kendisine 20.yüzyıl tarifesi uygulamak isteyen küresel güçlere kafa tutuyor.

Bu yüzden Doğu Akdeniz'deyiz.. Libya'dayız… Balkanlarda, Suriye'de, Irak'ta, Afrika'dayız…

Gelelim son ekonomik saldırının perde arkasına…

Dünya kapitalist sistemin gördüğü en derin krizin içinde… Pandemi sürecinde ABD de dahil tüm ülkeler doğrudan mali yardımların yanında, daha önce benzeri görülmemiş bir parasal genişleme politikası ile ekonomilerini ayakta tutmaya çalıştı. Bununla beraber risk algısının değişmesiyle gelişen ekonomilerden ciddi miktarlarda yabancı yatırımcı çıkışı yaşandı. Bu iki etken kaçınılmaz olarak bu ülkelerde yerel paraların değeri üzerinde büyük baskı oluşturdu.

Mart ayından beri gelişen ekonomilerin para birimlerinde ciddi değer kayıpları yaşandı. Buna rağmen Türkiye bu süreçte parasının değerini koruyabilen ülkelerden biri oldu. Türkiye gibi birçok ülkede dolar, avro ve altında günlük yüzde 1-3'lük yükselişler yaşanıyor.

Tabi spekülatörler de boş durmuyor. Ülkelerin pandemi dolayısıyla içinde bulundukları durumu değerlendirmek istiyorlar. Bu durumu politik çıkarları için kullananlar da onlarla ortak hareket ediyor. Bunun adı ekonomik saldırıdır. Son birkaç gündür yaşadığımız sürecin başlangıcı da geçen hafta yurt dışı kaynaklı spekülatif bir atak ile gerçekleşti.

Peki bundan sonra ne olacak?

Merkez Bankası enflasyon raporunda normalleşme ve ekonomideki güçlü toparlanma ile birlikte parasal bir daralmaya gideceğinin sinyalini zaten vermişti. Geçtiğimiz hafta itibariyle bu kararını deklare etti ve parasal genişlemeyi kademeli olarak bitireceğini ilan etmiş oldu. Bu karar TL aleyhine gelişen süreci tersini çevirecek ve TL için avantajlı bir ortam yaratacak.

Türkiye'nin yakın dönemde kurda politika değişikliği yaparak ihracatı önceleyen bir üretim modeline geçmesi önemli bir avantaj olarak kabul ediliyor. Aşırı ve hızlı artışlar dışında kurda yaşanacak çıkışların Türk ekonomisi açısından bir risk yaratmayacağı belirtiliyor.

Son söz… Türkiye bugün yaşadığı kur hareketliliği ile mücadele edecek mali gücü ve disipline sahip. Buna ek olarak bu hareketlilik üzerinden siyasi rant elde edip, kaos çıkarmaya çalışan çevrelerin saldırılarına da pabuç bırakmayacak kudrette bir ülke.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın… En çok da içimizdeki İrlandalıların…